1 Haziran 2015 Pazartesi

STEVE ALBINI: MÜZİK YAPMAK İÇİN FANTASTİK BİR DÖNEM


By on 09:30:00

1.6.2015

2 Haziran’da İstanbul’da yılın büyük heyecanla beklenen iki konseri Salon’da gerçekleşecek. 1990’lardan bu yana müzik yapan rock grubu Shellac ve Seattle grunge sahnesinden Mudhoney, aynı gece sahneyi paylaşacak.

Kod Müzik’in düzenlediği etkinlik öncesinde Shellac’ın kurucusu, vokalist/gitarist ve alternatif rock/punk rock sahnesinin öncü yapımcısı/kayıt mühendisi Steve Albini ile müzik dünyasındaki değişimi konuştum. Haklı olarak büyük plak şirketlerinin egemenliğindeki eski sistemin müzisyenleri sömürdüğünü söyleyen Albini, internetin sorunları çözdüğü inancında. Ben internetin bazı sorunları çözerken yeni sorunlar yarattığını düşünsem de, Albini’nin 1993’te yazdığı “The Problem with Music” adlı geniş makaleyi ve endüstriye kafa tutan görüşlerini önemsiyorum. Bence bütün boyutlarıyla tartışılması gereken çok önemli bir konu bu.

Olanağım varken size parlak prodüksiyon kariyeriniz le ilgili birkaç soru sormak istiyorum. Aralarında Nirvana, Pixies, Godspeed You! Black Emperor da olmak üzere, büyük bölümü yeraltı ve punk dünyasında yer alan çok sayıda grubun, 1500'den fazla albümünün kayıt mühendisliğini üstlendiğiniz söyleniyor. (Steve Albini, yaptığı işi tanımlarken "prodüktör" değil "kayıt mühendisi" ifadesini tercih ediyor. Bu nedenle onu kullandım.) Geriye dönüp baktığınızda hatırınızda en çok kalan kayıtlar var mı?
 

Açıkçası kaç tane albümde çalıştığımı bilmiyorum, listesini tutmuyorum. Şu ana kadar birkaç bini bulmuş olması lazım. 30 yıldan fazla bir süredir bu işi yapıyorum ve bu sürenin büyük kısmı oldukça yoğun geçti.

Bir grupla çalışmaya karar vermeden önce hangi kritere bakıyorsunuz?


Fazla seçici değilim. Bir grup benimle çalışmak istiyorsa, hayır demek için özel bir nedenimin olması lazım. İşimin müzik eleştirmenliği yapmamı gerektirdiğini sanmıyorum. Ayrıca çalıştığım bütün grupları yargılamam kabalık olur. Grubun istediği albümü yapmasına olanak tanımayı, bunu yapmalarına yardımcı olmayı tercih ederim.


Müzik dünyası 2013'te Nirvana'nın "Utero" albümünün 20. yılını kutladı. Albümün prodüktörlüğünü siz üstlendiniz ve grubun soundu yeni bir rotaya yönlendi. Nirvana ile kurduğunuz ilişkinin en önemli unsuru sizce neydi?

Gerçekten onları etkilemeyi hedeflemedim, sadece doğal ve teşvik edici bir tarzda kayıt yapmaya çalıştım. Temelde müziğin kendisine bir katkım yok ve bundan dolayı memnunum. Sonuç olarak müziklerini herkesten daha iyi kendileri anladığı için, o konuda en iyi karar verecek olanlar da onlar.

Bugünkü müzik endüstrisinde çalışan genç ve gayretli mühendislere vereceğiniz bir tavsiye var mı?

Kendileri gibi düşünen insanlarala herhangi bir koşul öne sürmeden ve beklentisiz bir şekilde çalışmalılar. O müzisyenlerin yer aldığı camiada değer kazanırlarsa, sonunda onlar müşterileri haline gelir ve böylelikle o grubun ayakta kalıp büyümesine de katkıları olur. Basmakalıp söz gibi geliyor ama doğru.

 

"PAYLAŞILMASINI İSTEMİYORSANIZ MÜZİĞİ KENDİNİZE SAKLAYIN"

Günümüzdeki müzik endüstrisi hakkında bazı sorular da sormak istiyorum. Büyük plak şirketlerinin egemen olduğu eski sistemin verimsiz olduğunu ve müzisyenleri sömürdüğü görüşüne katılıyorum. Bir yandan da yeni dijital sistemin özellikle sanatçı hakları bakımından bazı önemli sorunlar yarattığını da düşünüyorum. Siz geçen yıl “Punk rock’tan sonra müzik hayatımda başıma gelen en iyi şey, müziği bütün dünyada bedava paylaşabilmekti,” dediniz. Ama paylaşmanın en önemli yanı, iki tarafın da rızasının olması. Yaratıcının rızası yoksa, bu tek taraflı olmuyor mu?

Rıza bir lüks, bir zorunluluk değil. Müziğinizi kamuya açıyorsanız, o zaman insanların onu birbirleriyle paylaşma seçeneği vardır. Bu konunun teknolojik yanı, etik bir mesele değil. Müziğinizin paylaşılmasını istemiyorsanız, onu kendinize saklamanız lazım. Verandadaki ışığı açıyorsanız, oradan geçen insanlar elektrik faturanızı ödemeden ışıktan yararlanır. Müziğinizi müzik dinlenen alanlara yayarsanız, bazı insanlar bu ayrıcalığın karşılığını ödemeden faydalanır. Bu dünyada müzik yayınladığınızda karşılaştığınız durum bu.

İnternet devrimi bazı eski büyük şirketleri yerle bir etti ama diğer yandan Yahoo, Spotify, Apple, Google gibi yenilerini yarattı. Bu devasa şirketler her şeyi kontrol edip sanatçıları sömürüyor, bağımsız ve büyük plak şirketlerine eşit davranmıyor. Bu koşullarda müzik endüstrisinin demokratikleşmesinden nasıl söz edebiliriz?

Bu şirketler, beni kontrol etmiyor, diğer insanlara ya da onların sanatına erişimimi kontrol etmiyor. Varlıkları sadece ilgilendiğim şeylere ulaşmamı sağladıklarında anlamlı, onun dışında benim için bir şey ifade etmiyor. Herhangi bir siteyi ya da servisi kullanmak istemiyorsanız, internette alternatif çok. İnternet, herkesin her şeye ulaşmasını sağlamak için tasarlandığından, ufak bir çabayla aradığımız her şeyi en ücra köşelerinde bile bulabiliriz. Bu ortamda bazı şirketlerin bunu kontrol ettiği nasıl savunulabilir? Bana bulmamı engelledikleri bir şey söyleyin, onu dinleyebilirim.

Tüm dijital sistem müzisyenin yaratıcılığı ile besleniyor ama müzisyen bundan nasıl yararlanacak? Bedava olunca faturalar ödenmiyor. Amerikan Çalışma Bakanlığı 1999'dan bu yana müzisyenlerin % 41'inin daha az gelir elde ettiğini belirtiyor. Canlı performansın müziği dinleyicilere ulaştırmak için en pahalı yol olduğunu ve konser bileti fiyatlarının arttığını düşünürsek, bağımsız bir müzisyen hayatını nasıl sürdürecek?

Müzisyenler duyulmak için şans arıyor, dinleyici edinip kariyer yapmak istiyor. İnternet, eskiye oranla çok daha az bir çaba ve masrafla dünya çapında bir kitleye ulaşımı sağlıyor. Herhangi biri bir şarkıyı ya da videoyu internete yükleyip dakikalar içinde dünya çapında bir kitleye ulaşabilir. Bu, inanılmaz bir durum. Bu sayede müziği duyanlardan bazıları hayran haline gelirse, onlarla hayat boyu sürecek bir ilişki başlayabilir, internet ortamındaki kitlesel fonlama kampanyalarınıza destek verebilirler, konser biletleri, plaklar ve T-Shirt'ler alırlar, müziğinizi lisanlayabilmeniz için değerli hale getirebilirler. Müzik piyasası, artık doğrudan müzik parçalarını satmak anlamına gelmiyor. Müzik sektöründe artık gruplarla dinleyici kitlesi arasında saygı ve takdirle doğrudan kurulan ilişki hakim. Bir grupta müzik yapmak için gerçekten fantastik bir dönem bu.



"HAVA DEĞİŞTİYSE FARKLI KIYAFET GİYMEK DAHA İHTİYATLI"

Ama internet devrimi istenmeyen bazı sonuçlar da doğurdu. Bad Religion’ın gitaristi Brett Gurewitz, müzik endüstrisinin dramatik çöküşünü konu alan "Unsound" adlı belgeselde, bir yandan herkes kitap, müzik, film yayınlayabilir hale gelirken, bir yandan da yazının, müziğin ve filmin çok değer kaybettiğini söylüyor ve soruyor: Kendi yarattığım şey bana ait bir mülk değilse, o zaman ben neye sahibim?

Şu anki durumdan yakınanlar, köhnemiş bir fikre takılıp kalıyor. Müzik, artık her an her yerde ve dinlemek için kimsenin para ödemesi gerekmiyor. Eski sisteme alışkın olanlar bundan rahatsızsa, nedeni beklentilerini duruma göre düzenlememeleri; dünyanın geri kalanının bunda bir hatası yok. Hava değiştiğinde iki seçeneğiniz var: Ya başka kıyafet giyersiniz ya da havaya küfredersiniz. Bence kıyafet değiştirmek daha ihtiyatlı.

Ben yaratılan çalışmanın bir değeri olması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden bence Apple/U2 işbirliği de müziğin değersizleştirilmesi yönünde atılmış yeni bir adımdı. Siz nasıl görüyorsunuz? 

Ben sadece sabahları uyandığım için bana para ödenmesini hak ettiğime inanıyorum ama kimse hemfikir değil; bu nedenle de işe gitmek zorundayım. Bir şeyin ancak ona para ödemek isteyen varsa bir değeri olur. Müzikseverler artık sadece fiziksel olan plağa para veriyor.  Bir şeye kimse para vermiyorsa o zaman değeri de yoktur. Bunun tersine inanmak durumu değiştirmiyor.  

"BÜYÜLEYİCİ BİR KENTTE YAŞIYORSUNUZ"

Tidal müzik servisini "Pono'nun bütçeye uygun olan versiyonu" diye nitelemiş ve sektörde önemli bir etkisinin olmayacağını söylemiştiniz. Sizce günümüzde müzik endüstrisinin durumunda gelişme kaydetmek için ne yapılabilir? 
 

İnsanlar durumdan şikayet etmeyi bırakıp, değişen ortamdan faydalanma yönünde tavır geliştirirse bence bu büyük bir ilerleme olur. 

Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Konseri dört gözle bekliyorum! Shellac, 2008'de İstanbul'da konser verdiğinde ne yazık ki o sırada ülkede olmadığım için kaçırdım ama harika bir konser olduğunu duyuyorum. O konserle ilgili olarak siz neler hatırlıyorsunuz?

Büyüleyici bir kentte yaşıyorsunuz. Yıllarca gezip dolaşabilirim orayı. Sigara promosyonu yapan kızların ikramda bulunmalarına dair anakronik bir durum hatırlıyorum. Yaşadığınız yerde zamanın nasıl farklı aktığını ortaya koyan bir olay. İstanbul'u seviyoruz ve sabırsızlanıyoruz. 

BOB WESTON: "İNSANLAR MÜZİĞİMİZDEN HOŞLANMAZSA DA BİZ DEĞİŞMEYİZ"

Shellac'ın geldiğini duyunca heyecan seviyemiz yükseldi elbette. Kod Müzik sayesinde Steve Albini'nin yanı sıra gruptan Bob Weston'a da (bas gitarist/vokalist/prodüktör) birkaç soru sorma olanağı buldum. 1980'li yıllarda Volcano Suns grubunda bas gitar çalan Weston, underground rock/punk rock dünyasında kayıt mühendisliği ve prodüktörlük yeteneklerini de kanıtlamış bir müzisyen. Albini'nin prodüktörlüğünü üstlendiği Nirvana'nın "Utero" albümünde Weston da kayıt mühendisi olarak onun yardımcısıydı.

Yıllar içinde birçok albümün kaydında görev aldınız. Bu süreç boyunca sizce öne çıkan en önemli şey neydi?

Üyelerini ve müziklerini sevdiğim gruplarla uzun süreli ilişkiler ve dostluklar kurmaktı. Bu saydıklarımla sınırlı olmasa da mesela şunlar söylenebilir: Six Finger Satellite, Polvo, Sebadoh, Archers of Loaf, Rachel's, The Shipping News, June of 44, Rodani Arcwelder, birçok Ken Vandermak projesi, Oxes, White Octave, The Regrets, John Vanderslice, JF Muck, Hurl, The Coctails, Pony/Speed King/ LCD Soundsystem/James Murphy... 

20 yıldan fazla bir süredir Shellac ile müzik yapıyorsunuz. Bir grubu bunca yıl sürdürüp hala keyif almak zor mu?

Turneye pek sık çıkmıyoruz ve çıkınca da uzun zaman süreli yapmıyoruz. Sık prova yapmıyoruz. Pratik yapma, kayıt ve turneye çıkmaya ayırdığımız toplam zamanı düşünürsek, bizim grubun tam zamanlı çalışan bir 6-7 yıllık bir gruba eşdeğer olduğunu söyleyebilirim. Ne zaman bir araya gelsek, uzun zamandır birlikte çalmadığımız için hep eğlenceli geçiyor. Böylece yenilik ve heyecan hissi korunuyor.

Shellac, sizinle birlikte, Steve Albini ve Todd Trainer'dan (davul/vokal) kurulu. Çok dinamik ve aykırı bir sound olduğundan, üretim sürecini hep merak etmişimdir. Birisi bir fikir öneriyor ve diğerleri onu tamamlayıcı fikirlerle mi destekliyor?

Birisi temel bir riff ya da konsept öneriyor. Sonra hepimiz onun üzerinden ayrıntılara girerek şarkıyı birlikte düzenliyoruz. Farklı üyelerden gelen temel rifler aynı şarkı içinde de kullanılabiliyor.

Geçen yıl yayınladığınız "Dude Incredible" adlı albümün kayıtları sırasında her zamanki yönteminizde bir farklılık oldu mu? 

Müzik yapım sürecimizde meydana gelen herhangi bir değişim düşünemiyorum. 20 yıldan fazla bir zamandır aynı şekilde çalışıyoruz. Değişen şey, zaman ilerledikçe ilgimizi çeken müzik, sanat ya da yaşam tarzları; bu ilhamlar yaptığımız müziği de etkiliyor.

Steve Albini "Utero"yu kaydettiğinde siz de kayıt mühendisi olarak yardımcısıydınız. O dönemden aklınızda kalan anılarınız var mı?

Bütünüyle hatırlıyorum. Eğlenceli bir dönemdi. Kayıt sürecinin bir bölümünde çok kötü bir soğuk algınlığı geçirmiştim; sürekli öksürüyordum ve ateşim yüksekti. Steve ve grup muhtemelen fazla heyecanlı değildi. Dave, bugüne kadar duyduğum en gürültülü davulcu.

Albini bir keresinde, "Biz üçümüz kendimiz için çalıyoruz. Eğer Bob ve Todd çaldığımız şeyden hoşlanıyorsa, diğer herkes nefret etse de umurumda değil," demişti. Sizin için de durum aynı mı?

Evet. Başkaları da o müzikten hoşlanırsa bu sevindirici bir durum. Ama hoşlanmazlarsa da biz değişmeyiz.

Favori bassline'larınızı bizimle paylaşır mısınız?

Clint Conley: "Peking Spring", Grahan Maby: "Got The Time", David Sims: "Nub", Lou Barlow: "Raisans", Jason Noble: "Books on Trains"...

Sizce günümüzde müziğin önünde engel oluşturan en yıkıcı şey ne?

Müzik yapmaya gerçek anlamda güçlü bir ihtiyaç duymayan insanların müzik yapması. Bu temel ihtiyaç ve tutku olmadan müzik yapanlar... Canlı performans sırasında başka bir yerde olmayı tercih eder gibi duran çok fazla grup görüyorum. Belli ki bu onlar için önemli değil. Neden sahneye çıkıp hem kendi zamanlarını hem de benim zamanımı harcadıklarını merak ediyorum.



KONSER BİLETLERİ İÇİN LİNK

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate