24 Şubat 2015 Salı

VEGAN LOGIC HAKKINDA


Radyo programım, Dinamo'da canlı yayın yapma ya da kayıt alma olanağının kalmaması nedeniyle 16 Şubat'ta sona erdi. Son bir haftadır dinleyicilerden birçok güzel mesaj aldım. Hayatlarında önemli bir boşluk meydana geldiğini söyleyenler oldu. Ben de uzun bir aradan sonra bir pazartesi gecesini yani dün geceyi radyo programı yapmadan geçirdim... Deneysel, underground, farklı seslerin çekiciliğine kapılmış insanlar olarak bizler için bir buluşma platformu olmuştu Vegan Logic. Programları hazırlarken arşiv taramalarım sırasında ben kendimi de geliştiriyordum. O açıdan benim için de bir kayıp söz konusu. Her şeyden önce iyi müzikleri paylaşmak, biraz olsun duyulmalarına katkıda bulunabilmek, beni mutlu ediyor. Bu nedenle e-posta gönderip düşüncelerini yazanlara teşekkür ediyorum. Bunun benim için anlamı çok büyük.

Bana yazanların hepsi de, bir şekilde programı devam ettirme yollarını aramamı; yeniden yayına başlayana kadar da en azından blogumda haftalık listeler paylaşmamı rica ediyor. Ancak ben liste fikrine şu anda çok yakın değilim, programların kendi içinde bir konsepti, ruhu oluyordu; liste ile onu sağlayamayız diye düşünüyorum.

Eğer programı sürdürebileceğim uygun bir radyo kanalı bulabilirsem, yayınlara devam edeceğim. Şimdilik dikkatimi çeken, beni heyecanlandıran müzikleri Twitter'da günlük olarak paylaşıyorum. İlgi gösteren herkese sevgiler, selamlar...


20 Şubat 2015 Cuma

CELEBRATING THE 30TH ANNIVERSARY OF 'MEAT IS MURDER'


20.2.2015

My Honest Friend Accompanying Me On My Darkest Journeys*

If you were a musician and had a chance to make only one album, which album you would wish you had recorded?

Someone asked me this question last week and I immediately answered: “Meat Is Murder”. Why? What’s so great about it?
Morrissey’s powerful voice and strikingly witty, dark-humored lyrics?
Or is it the wonderful guitar riffs created by Johnny Marr’s irreplaceable genius?
Or is it the peerless compelling sound of the band?
All of the above, for sure. But these can be said about all The Smiths albums. Obviously, there’s something different about this recording that creeps into your mind very deeply.

I’ll try to explain why I chose it from hundreds of beautiful albums and why it’s still strongly present in people’s consciousness today.

“Meat Is Murder” is a marriage of dark-humored lyrics about love, life, the violence born out of poverty & abuse with beautiful haunting melodies. As soon as you hold the record, you see the wording “Meat Is Murder” on Marine Cpl. Michael Wynn’s helmet. Political approach on the cover design is strong enough to shake you up emotionally. You get the sense that it is rebellious. The packaging itself is a work of art, and you know, even before you hear the music, that you are in for something very special. Curiously, you quickly put it on the turntable. The moment the needle touches the record, the wonderful opener “The Headmaster Ritual” gets into you with the exquisite guitar riff and the magic of the music does not leave you until the end of the last song.

With its bovine cries and buzz-saw guitars, the album is different from everything you’ve ever heard: It makes you laugh with its perfect irony, it provokes you, and you suddenly have this urge to take action and go into the streets with banners proclaiming “Meat Is Murder”! Angered and saddened by the poetic lyrics, you also feel like you have found a friend whom you can put your head on his/her shoulder when you hoarsely cry or have met a kindred spirit who can hear you when he/she sleeps. One thing is certain: after listening “Meat Is Murder”, your life is not what it used to be anymore.

In the 80s, this record was like a manifesto and also a solace for unruly angst-ridden teenagers who wallowed in the melodrama of youth. Musically, it is adventurous and energetic with Johnny Marr’s rockabilly guitar styling. It is a rewarding batch of songs. But what makes the album powerful is its psychological realism—the way it echoes the feelings of alienated poor teenagers is so devastatingly accurate that it hurts. As the greatest lyricist of our time, Morrissey uses songs to explore the underlying struggle of human life, romantic desires, family relationships, sexuality, gender, and the misfits of society in painstaking detail. “A double bed, and a stalwart lover for sure – these are the riches of the poor,” is one of the best song lines ever written. "That Joke Isn't Funny Anymore" and "Well I Wonder" might plunge you into despair in their own charming ways while “Barbarism Begins At Home” surprises you with Andy Rourke’s fantastic funky bass work. Daryl Easlea of BBC once wrote of the album, “Whichever way you assess it, however, there was no other British group making music quite like this in 1985.” I go further and declare this: 30 years on and still there’s no other group making music quite like this.

When I heard the song “Meat Is Murder” for the first time, its frankness hit me hard and opened my eyes. It was an awakening for me. I stopped eating meat because of this song and then went vegan. This is why, after all those years of listening to The Smiths, it is still a thrill to hear this heart-rending song. I have always been fascinated how the band stood up bravely for animals and gave an honest opinion on this taboo subject.

The flesh you so fancifully fry is not succulent, tasty or kind / It's death for no reason / And death for no reason is murder,” sings Morrissey and I crawl into the deepest corners of my soul to hide from this cruel world. Do I manage to hide from it? Sometimes yes, sometimes no... But I am comforted in knowing that there will always be a friend (“arkadaş” in Turkish, as Morrissey said at his Istanbul gig in December, 2014) accompanying me on my darkest journeys. This honest friend was born in the shape of a vinyl record in 1985 and it is called “Meat Is Murder”.


(* Bu yazı, ilk olarak Louder Than War'da yayınlanmıştır.)

2015'TE OTUZ YAŞINA GİREN 5 ALBÜM’LE 80’LERE SAYGI DURUŞU!


20.2.2015

1980’ler, müzik tarihinin en parlak dönemlerinden biriydi. Disco egemenliği azalırken onun yerine Italo disco, Euro disco ve dance-pop türlerinin gündeme geldiği; rock müziğin yine geniş kitlelere ulaşıp trash metal’in atak yaptığı; pop, new wave ve dans müziği dalgasının dünyayı sardığı günlerdi. Dijital kayıt sistemlerinin gelişmesi ve synthesizer kullanımının artmasıyla synth pop başta olmak üzere electro, techno, house gibi diğer elektronik müzik türleri popülerlik kazanmıştı. Özellikle Chicago’dan yayılan soul ve funk etkisindeki house müzik öne çıkmıştı. R&B ve hiphop ise, 10 yıllık devrede en iyi devrini yaşamaya başlamıştı.

Post-punk gruplarının bir kısmı varlığını korumaya devam etse de, 80’lerin ikinci yarısından sonra bu türde bir anlamda gerileme oldu. 70’lerde başlayan New Romantics akımı, 10 yıllık dönemin başlarında artık tarihe karışmaya yüz tutarken, Michael Jackson, Madonna, Prince gibi büyük pop yıldızları altın çağını yaşıyordu. Whitney Houston, ilk albümüyle büyük bir çıkış yakalarken, listelerde pop yıldızlarının egemenliğinin yanı sıra, Bruce Springsteen, Bon Jovi, U2, Queen, Van Halen, Scorpions’ın da aralarında olduğu rock grupları yer alıyordu. 1981’de MTV yayına başlarken, dört yıl sonra VH1 hayatımıza girmişti. Yeni şarkılara artık büyük bütçeli video klipler çekiliyor, müziğin görselliğinde yeni bir aşamaya geçiliyordu.

Bana göre müzik tarihinin en güzel albümlerinin önemli bir bölümü 1980’lerde kaydedildi. Geçenlerde fark ettim ki, bu albümlerden bazıları (yani 1985’te yayınlananlar), 2015’te 30 yaşına giriyor! 30 yılı deviren albümler arasından birkaç öneriyle 1980’leri anmak iyi olur diye düşündüm.

O yıllarda müzik ile ilgili bütün bu gelişmeleri yine yakından izlemeyi sürdürüyordum ama ilgim daha çok alternatif seslere yönelikti. O nedenle önereceklerim de onlar arasından çıktı. Arşiv yapıyorsanız bu listedekilerin birer kopyasını edinmeye çalışın; arşiv yapmıyorsanız mutlaka en azından baştan sona bir kez dinleyin. Zaman geçtikçe derinleşip kulağa daha da güzel geliyor bu albümler. Ne dersiniz; acaba onlarla özdeşleştirilen anılara duyulan özlem gün geçtikçe artığı için mi? Bunun etkisi ne kadar?

THE SMITHS - MEAT IS MURDER

Plağı elinize aldığınız anda, kaskında “Et cinayettir” yazan sıradışı bir asker fotoğrafını görürsünüz. Politik yaklaşımını daha kapak tasarımından hissettirip sizi önce görsel olarak sarsar albüm. Merakla pikaba koyarsınız. İğnenin plağa değdiği anda “The Headmaster Ritual”daki gitar riff’leriyle alır sizi içine ve “Meat Is Murder”daki inek haykırışlarının sonuna kadar bırakmaz. Duyduğunuz her şeyden farklıdır; içinizi acıtmış, öfkelendirmiş, elinizde pankartlarla sokağa çıkıp eylem yapma isteği uyandırmış, ağlatmış, omzuna başınızı koyabileceğiniz bir dost gibi hissettirmiş ve mükemmel ironisiyle güldürmüştür. Ondan sonra artık hayatınız eskisi gibi değildir.



***

CLAN OF XYMOX - CLAN OF XYMOX

Depeche Mode ve Cocteau Twins sevenlerin dikkatinden kaçmayacak kadar iyiydi Clan of Xymox. İlk albümleri ile darkwave, gothic rock sahnesine etkili bir giriş yapmışlardı. Hollanda’dan çıksalar da, 80’lerde yükselen synthpop dünyasında kendilerine 4AD aracılığı ile yer bulmuşlardı. Karanlık ve melankolikti müzikleri, duygusal olarak yıkıcıydı ama aynı anda da dinleyeni dans ettiriyordu. “Cry in the Wind” benim için bir ilk duyuşta aşktı; hâlâ sürdüğüne göre bir kara sevdaya dönüştü. Bir gün bu şarkıyı canlı dinleyeceğim güne dair hayalimden de vazgeçmedim.



***
 
RED LORRY YELLOW LORRY - TALK ABOUT THE WEATHER

Chris Reed’in bağırmayan ama Ian Curtis’i anımsatan sert ve net yorumu, güçlü gitarlar ve agresif davul soundunun etkisi ile buluşunca Red Lorry Yellow Lorry’nin karşısına çıkanı peşinden sürüklememesi olanaksız bence. “Talk About the Weather” adlı şarkıda, “Karşıma çıkıp duruyorsun, Sana bağlı diyorsun, Ben iliklerime kadar ıslanmış durumdayım, Seni dışarı çıkarıp ıslanmak istiyorum, Sen hava hakkında konuşmak istiyorsun” diyerek başlayan bu albüm, 30 yıl sonra bugün de ilk günkü kadar dinamik ve çarpıcı.


***
 
THE DAMNED - PHANTASMAGORIA

The Damned’in gothic punk’ı 30 yıl önce de fantastikti; bugün dinlediğimde de öyle. David Vanian’ın sesinden “Street of Dreams”i her duyduğumda enerjiyle dolar, içimden bisiklete atlayıp sokaklarda amaçsızca turlamak gelirdi. Vanian, “Aşkın gölgesinde durmaktan korkma, saat geç oldu ama bilirsin, zaman kimseyi beklemez” derdi “Shadow of Love”da. Bazen zayıf görünmenin de insana güç verebileceğine dair bir umut vardı sesinde. Garip bir şekilde sanki 80’lere özgü bir duygu bu. Belki albümün prodüksiyonu bugünün koşulları düşünüldüğünde kusursuz değil ama şarkılar çok güzel.



***

TANGERINE DREAM - LE PARC

Hayali de olsa dünyanın farklı kentlerindeki parkları gezmek mi istiyorsunuz? Çalın bu albümü, oturun rahat bir koltuğa, kapatın gözlerinizi ve bırakın kendinizi melodilere... Biraz psikolojik terapi önerisi gibi oldu ama Tangerine Dream’in bu albümü, sadece new age tarzı rahatlama vaat etmiyor; Kyoto’daki Zen Garden tam adına uygun şekilde kuş ve rüzgarda salınan ağaç yapraklarının sesleriyle sakinleştirirken, Central Park’ta heyecan, Gaudi Park’ta enerji, Hyde Park’ta modern hayatın ritmi var ve yaklaşık 45 dakika sonra bir şey garanti: Gerçekten de bulunduğunuz yerden uzaklaşıp, Paris, New York, Barselona, Berlin, Kyoto, Los Angeles, Londra, Sidney parklarında dolaşmış gibi hissediyorsunuz. Tangerine Dream’in en iyi albümü olduğunu söylemiyorum ama 80’lerle o kadar bütünleşti ki, es geçmek olmaz.



-

GÜNÜMÜZÜN EN UFUK AÇICI 5 BAĞIMSIZ PLAK ŞİRKETİ


20.2.2015


Günümüzde ana akımın dışında kalan, yayınladıkları deneysel müziklerle “kendin yap” (DIY) felsefesini başarıyla bütünleştiren plak şirketleri var. Ben gerek radyo programlarımı hazırlarken gerekse günlük yaşantımı sürdürürken bu plak şirketlerinden yayınlanan müziklerden esinleniyorum. Söz konusu saygın etiketleri hayata geçiren bağımsız plak şirketleri arasından bana göre bugün en ufuk açıcı olanlardan söz ettim bu yazıda.




PROJECT MOONCIRCLE
http://projectmooncircle.com
2002’de Berlin’de kurulan Project Mooncircle, elektronik ve organik müzik arasında bağlantı kurmaya odaklanan bir plak şirketi. Kendisi de bir DJ olan Gordon Gieseking’in 18 yaşından beri gerçekleştirmeye çalıştığı bir hayalin ürünü bu oluşum. Ortağı Malte Tarnow ile birlikte oluşturdukları katalog sayesinde günümüzün en heyecan verici etiketlerinden biri olmayı hak ediyor. Dinamo FM’deki radyo programlarımda sık sık yer verdiğim submerse, Rain Dog, kidkanevil, Deft, Robot Koch, Daisuke Tanabe, memotone, soosh, Groeni, Monsoonsiren, Blossom, Sina., IIIII (Five Eyes) ve Olof Melander’ın da aralarında olduğu çok yetenekli prodüktör ve müzisyenlerin albümleri Project Mooncircle’dan çıkıyor. Berlin ve Londra’nın yanı sıra, Japonya, Hindistan, Ukrayna gibi Batı’da fazla dikkat edilmeyen bölgelerde kalan bilinmeyen sesleri bulup çıkarma konusunda gelişmiş bir becerileri var.

Project Mooncircle ana şemsiye olmakla birlikte iki yan şirketi de bünyesinde bulunduruyor. 2009’da dub-techno türünde uzmanlaşan Project Squared faaliyete geçti. Asusu, Furesshu, AnD, L-OW, Tom Diccio, Kowton ve Shifted’ın müzikleri de bu etiket altında yayınlanıyor. http://www.projectsquared.net/

2010’da kurulan diğer yan şirket Finest Ego ise, enstrümantal glitch ve bunun türevlerini bulup dinleyiciyle buluşturuyor. Ayrıca dünyanın her yerinden prodüktörleri bir araya getiren ve sürekli yenilenen bir blog olarak da hizmet veriyor. Isaac Aesili, Lapalux, Om Unit, Monky, Pixelord gibi prodüktörlerin çalışmalarının yer aldığı derlemeleri Finest Ego sayesinde keşfediyorum. http://www.finestego.com/
 
BLACKEST EVER BLACK
http://blackesteverblack.com

Fact Magazine’in editörü Kiran Sande’nin kurduğu Blackest Ever Black ile tanışmam 2010’da oldu. İtiraf etmeliyim ki, Londra’da kurulan ama şu anda merkezini Berlin’e taşıyan bu plak şirketi, dikkatimi ilk olarak adıyla çekti. Siyahın müzikteki karşılığına yakın olduğum için, yakından izlersem beni ilgilendirebilecek seslere çıkacak bir yola açılacağını tahmin etmiştim. Yanılmadım. Blackest Ever Black’in mükemmel kataloğu beni Raime, Tropic of Cancer, Dalhous, Cut Hands, Regis, Black Rain, Lustmord, Vatican Shadow, Dickon Hinchliffe, Alexander Lewis, Barnett + Coloccia ile buluşturdu. Darkwave, endüstriyel tekno, Dark ambient, doom, goth, deneysel post-punk gibi müziğin en karanlık soundlarını sevenlerin bu bağımsız plak şirketinin kataloğuna mutlaka göz atmalarını öneririm. (Hatta dilerseniz, özel olarak bu etiketi ele aldığım radyo programımı da dinleyebilirsiniz. http://www.veganlogic.net/2014/01/vegan-logic-liii-blackest-ever-black.html)

Blackest Ever Black etiketi altında temel olarak yeni çalışmalar yayınlanıyor ama kimi zaman Gareth Williams ve Mary Currie’den “Flaming Tunes”, Officer!’dan “Life At The Water’s Edge” ve “Dead Unique”, Weekend’den “The ’81 Demos” gibi daha önce plak olarak basılmamış ya da hiç yayınlanmamış albümler de dinleyiciye sunuluyor. BEB albümlerinin fiziksel kopyalarını doğrudan kendi internet mağazalarından alabileceğiniz gibi, dijital kopyaları bandcamp sayfalarından edinebilirsiniz. http://blackesteverblack.bandcamp.com/

Blackest Ever Black çatısı altında faaliyet gösteren üç etiket daha var: A14, Confessions 7’’ serisi ve kaset formatında yayın yapan Krokodilo Tapes. “Original street techno ve breakbeat” üzerinde yoğunlaşacağı duyurulan A14’dan ilk olarak aralık ayında Parisli müzisyen Tomas More’un “In Advance of the Broken Arm” adlı single’ı yayınlandı.

DARK ENTRIES
http://www.darkentriesrecords.com

Josh Cheon’u tanır mısınız? Müzik arşivine meraklıysanız muhtemelen tanıyorsunuzdur ama özellikle karanlık synthesizer sounduna tutkunsanız muhtemelen o sizin kahramanlarınızdan biridir. Dark Entries’in öyküsü, Amerikalı DJ ve radyo programcısı Josh Cheon’un 2009’da tesadüfen bir blogda Eleven Pond’un ilk albümünün ebay’de 500 dolara satıldığını görmesiyle başlamış. Gruptan Jeff Gallea’nın “yeniden yayınlamak isteyen olursa konuşalım” şeklindeki notuna yanıt vermiş Cheon, orijinal kopyaları alıp plak için yeniden düzenleyerek elden geçirmiş ve bastırmış. O günden bu yana da inanılmaz bir tutkuyla işe sarılıp her biri arşivlik değerde cevherleri gün ışığına çıkarıyor.

Kirlian Camera, Opera Multi Steel, Trek With Quintronic, Lassigue Bendthaus, Crash Course In Science, Psyche, Victrola, Patrick Cowley, Dark Day, Algebra Suicide, The Danse Society, Borghesia ve daha nice eşsiz grubu bugün yaşatan Dark Entries’in müzik dünyasına katkısı çok değerli. Kasetlerde kalan demo çalışmaları, hiç yayınlanmamış yeraltı müzik dünyasından kayıtları, 30-40 yıl önce yayınlanmış ama artık tek bir kopyası bile kalmamış albümleri yeniden ulaşılabilir kılmak az iş değil.

Dark Entries, sadece eski yeraltı kayıtları yayınlamakla kalsaydı bile önünde saygıyla eğilirdim ama onunla kalmıyor; aynı zamanda günümüzde ana akım dışında kalan deneysel müziklere de yol açıyor. Darkwave Figure Study, RedRedRed, Sumerian Fleet, Cute Heels gibi grupların yeni albümlerini de yayınlıyor. Geçmişi aydınlatırken geleceğe de yol açan, kaset kültürünü bugüne taşıyan sıradışı ve çok yaratıcı bağımsız bir pak şirketi Dark Entries. (Dark Entries’in kataloğundan seçkilere yer verdiğim iki radyo programı yapmıştım. Onları da bu linklerden dinleyebilirsiniz.http://www.veganlogic.net/2014/02/vegan-logic-lvi-underground-80s-322014.html), http://www.veganlogic.net/2014/02/vegan-logic-lvii-underground-80s-ii.html)

DENOVALI RECORDS
http://www.denovali.com

Almanya’da 2005 yılında müzik sevdalısı iki ortak Timo Alterauge ve Thomas Hack tarafından kurulan bağımsız plak şirketi Denovali Records, öncelikle geniş müzik paletiyle dikkat çekici. Deneysel, ambient, electronica, drone, caz ve sound art’a yer verdikleri katalogları, birçok plak şirketini kıskandıracak kadar çarpıcı güzellikte. Alterauge ve Hack, başka işlerden kazanarak kazandıkları parayı, bu şirketi kurup çeşitli müzik organizasyonları yapmaya yatırmışlar. Bu yıl 10. yıllarını kutluyorlar; bunca sene böylesine alternatif bir müzisyen kadrosu ile bu acımasız piyasada ayakta kalmış olmaları gerçekten takdire layık.

Piano Interrupted, Federico Albanese, Contemporary Noise Sextet, Bersarin Quartett, Birds of Passage, Origamibiro, Dale Cooper Quartet & The Dictaphones, Fogh Depot, John Lemke, Kuba Kapsa, Greg Haines, Hidden Orchestra başta olmak üzere yayınladıkları her albüm, bazen melankolik, bazen sersemletici, bazen de yıkıcı ama son derece yoğun hisler yarattığı kesin. Dünyanın farklı yerlerinden bunca olağanüstü müzisyeni bulup Denovali etiketi altında toplamalarını hayranlıkla izliyorum. İster istemez benim açımdan bu plak şirketinden çıkan albümlerin iyi olacağına dair güçlü bir ön kabul söz konusu. Şirket el değiştirmediği sürece heyecan verici yeni keşiflere olanak sağlayacaklarına eminim.

Denovali’den yayınlanan albümler ile ilgili bir diğer önemli özellik de şu: Müzikteki kalitenin yanı sıra, albüm kapaklarına ve tasarımlarına ayrı bir özen göstererek, görsel tasarımı müzikle birlikte bir bütün halinde sanat olarak değerlendiriyorlar. Bu yönleriyle de fark yaratıyorlar. (Denovali Records’a ayırdığım radyo programı için link: http://www.veganlogic.net/2015/01/vegan-logic-cii-denovali-records-1212015.html)

KRANKY
http://www.kranky.net

Bu listedeki en kıdemli plak şirketi Chicago’dan Kranky Records. 1993’te Joel Leoschke ve Bruce Adams tarafından kurulan Kranky’nin mottosu belli: Neyi seversek onu yayınlarız! Bu anlayışla bugüne kadar aralarında Low, Disappears, Godspeed You! Black Emperor, Grouper, A Winged Victory For The Sullen, Boduf Songs, Loscil, Deer Hunter ve Tim Hecker’ın da olduğu isimlerden 200’ü aşkın albüm yayınladılar. Belli bir tür sınırlaması olmadan deneysel, alternatif soundlara yakın duran ama mutlaka belli bir kalitenin üzerinde olan müziklere etiketini verdi Kranky ve yayınladığı her şey ince eleyip sık dokunarak yaratılan bu saygınlığa özgün bir estetiği yansıttı.

İşte bu nedenle, bir depoya bütün yayınladıklarını doldursalar, gözününüzü kapayıp yakaladığınızı alarak gönül rahatlığıyla ayrılabilirsiniz. Sonuçta etiketini üzerine bastığı ilk albüm Labradford’dan “Prazision LP” olan bir bağımsız plak şirketinden söz ediyoruz!

Son 20 yılın en temel alternatif albümlerinin önemli bölümünü yayınlayan Kranky, müzikte kaliteden ve iş etiğinden ödün vermeden geldi bugünlere. Sanatını her şeyden önce gören müzisyenlerle çalıştı ve onlara karşı dürüst oldu. Patron Joel Leoschke, Kranky’nin yayınladıkları arasından favorileri sorulduğunda, “O plakların hepsi benim çocuğum yerinde ve hepsi özel, kamuya açık yerde favorilerimden söz etmem” diyecek kadar özenli.

Düşünecek olursanız, türlü türlü oyunların döndüğü müzik sahnesinde bütün bunları büyük ticari şirketlerin desteği olmadan yapmaları müthiş. (Kranky Records konulu Vegan Logic programı: http://www.veganlogic.net/2015/02/vegan-logic-cv-kranky-records-222015.html

18 Şubat 2015 Çarşamba

VEGAN LOGIC CVII - DİNAMO'YA VEDA - 16.2.2015


Pazartesi günü canlı yayınlanan Dinamo'daki son Vegan Logic'in kaydı.


1- Tori Amos - Me and a Gun
2- Horrid Red - Marble Staircase Parts I & II
3- Vini Reilly - For Steven Patrick
4- Will Sergeant - Untitled
5- Snowy Red - Baby Tonight
6- Tropic of Cancer - The Dull Age
7- Bowery Electric - Lushlife
8- David Sylvian - Words with the Shaman Part 1: Ancient Evening
9- Jon Hassell & Brian Eno - Delta Rain Dream
10- Flaming Tunes - Generous Moon
11- Le Volume Courbe - The Mind Is a Horse
12- Dva Damas - Out of Thin Air
13- Dale Cooper Quartet & The Dictaphones - Une Petit Celier




11 Şubat 2015 Çarşamba

DALE COOPER QUARTET & THE DICTAPHONES İLE SESSİZLİĞİ YAKALAMAK


11.2.2015
 
Underground seslerin sıkı bir takipçisi olarak, Fransız dark jazz kolektifi Dale Cooper Quartet & The Dictaphones'u da bir süredir hayranlıkla izliyorum. Adını Twin Peaks'in Özel FBI Ajanı Dale Bartholomew Cooper'dan alan grup, tanımlaması pek de kolay olmayan bir müzik yapıyor. Sen nasıl tanımlardın diye ısrar edilirse, ambient ve drone etkileşimli, yavaş tempolu deneysel doom 'jazz' derdim. 2002'de Fransa'nın Brittany adlı bölgesinde gerçek anlamda bir dörtlü olarak kurulan grubun artık üç sürekli üyesi var: Yannick Martin, Gaël Loison ve Christophe Mevel. The Dictaphones ise, DCQ albümlerinde yer alan konuk müzisyenlerden oluşuyor.

Müziklerinin adeta bir rüyayı andıran atmosferi, özellikle gece yürüyüşleri için mükemmel, dinlerken sizi farklı bir yere götüren cinsten. Ben bu cevheri, 2010 yılında ilk albümleri "Parole De Navarre" Denovali Records etiketiyle tekrar yayınlandığında keşfettim. Bugüne dek üç stüdyo albümü ve geçen yıl (((witxes))) ile ortak bir albüm yayınladılar. 2014 en iyi albümler listemde yer alan "Split" adlı albüm için hem DCQ hem de (((witxes))), birbirlerinin bir parçasını seçtiler ve onu 20 dakikalık bir bağımsız parça olarak yeniden yorumladılar. Sonuç gerçekten büyüleyici oldu!

DCQ'nun müziğini yıllardır hayranlıkla dinledikten sonra, sonunda bu sofistike grupla bir röportaj yapma olanağım oldu. Röportajı okurken yaptıkları olağanüstü çağrışımlar yaratan müziklerini de dinlemeniz umuduyla... (NOT: Yukarıda gördüğünüz fotoğraf, St. Petersburg'da çekilen yeni bir promo fotoğrafı. Çeken: Alexey Kluyev. Grup üyeleri bu fotoğraftaki gibi görünmek istediklerini belirterek, talep etmeme karşın başka bir fotoğraf göndermedi. Ayrıca röportajda verdikleri yanıtların da bireysel olarak belirtilmemesini istemediler, grup yanıtı şeklinde düşünülmesini istediklerini söylediler.)




Hepiniz farklı gruplardan geliyorsunuz ama 2002'de bir emprovize caz gecesi için özel olarak kurulduğunuzu biliyorum. Nasıl bir araya geldiğinizi anlatır mısınız?

Hepimiz farklı bölgelerden geliyoruz, hatta farklı müzikal geçmişlerimiz var. Geçmişte kendi projelerimiz (Tank, TF, Osaka) ile ya da üçlü olarak birlikte çalıp kayıtlar yapıyorduk zaten, bu nedenle birbirimizi oldukça iyi tanıyorduk. İlk aşamalarda aramızda ilk saksofoncu Arnaud Player da vardı ama sonra ülkeden ayrıldı.

2002'deki söz konusu performansınızın tek bir geceye özgü olduğunu duymuştum. Onun sonrasında ne oldu? Birlikte devam etmenize ne yol açtı?

O sırada hepimiz bir stüdyo projesinde görev alıyorduk. Hep birlikte çalıp, doğaçlamadan yola çıkan bir canlı performans projesi oluşturmak istedik. Üzerinde çalıştığımız müziği beraber çalma olanağımız olmuştu. Bu durum bize elektronik/post-rock enstrümanlarımızı saksofonla birleştirerek canlı performans soundu geliştirme amacımızı gerçekleştirmeye yardımcı oldu.

Denovali Records, ilk albümünüz Fransa'da bağımsız plak şirketi Diesel Combustible tarafından yayınlandıktan dört yıl sonra aynı albümü 2010'da yeniden yayınladı. Bu nasıl gerçekleşti?

Sanırız bloglar aracılığıyla duydular. O tarihte hepimizin kendi ülkemizde yayınladığımız kayıtlarımız vardı. Sonunda birilerine ulaştığını görmek gerçekten harikaydı. Elbette yeniden yayınlama talebini kabul ettik, bu da bize iyi bir başlangıç noktası oldu. Daha fazla konsere ve daha çok canlı performans grubu düşüncesine yol açtı. Denovali'den önce kendi ülkemizden uzakta hiç çalmamıştık.

Bugün bazı gruplar bağımsız bir plak şirketine bağlı olmayı, büyük bir şirkete giden yolda adım olarak görüyor. Size göre Denovali ile çalışmanın en iyi tarafı ne?

Büyük bir plak şirketi ile çalışmak hiçbir zaman hedefimiz olmadı; müziğimizi daima ya kendi kendimize yayınladık ya da bağımsız etiketlerle çalıştık ve bunun bizim için anlamı büyük. Denovali çalışabileceğimiz en iyi etiket, bizim için en iyisini yapıyorlar. Ayrıca bu sayede işbirliği yapmayı sevdiğimiz insanlarla tanıştık; sadece müzikleri nedeni ile sevmedik onları, aynı zamanda açık görüşlü, iyi insanlar...



"GİZEM, YAPMAYA ÇALIŞTIĞIMIZ MÜZİĞİ İYİ AKTARIYOR"

Müziğinizin tınısı oldukça gizemli ve heyecan verici. Karanlık, duygusal, çoğunlukla enstrümantal ve yavaş. Bestelerinizde sıklıkla ya gizem duygusu var ya da bir tür ürperti. Bu sizin ruh halinizden mi yoksa yazma yönteminizden mi kaynaklanıyor?

Biz oldukça mutlu insanlarız. Gizemli müzik yapmak için depresif bir ruh hali içinde olmanız şart değil. Ama kayıt yapmayı, sesin içine girip onunla oynamayı seviyoruz. Hepimizin farklı esin kaynakları var, müziğe dair farklı bakış açıları söz konusu. Bu nedenle ortaya çıkan sonucu tam olarak açıklamak zor. Ne tür bir müzik yaptığımızı hala bilmediğimiz için gizemli müzik fikri bize uygun; yapmaya çalıştığımız müziği iyi aktarıyor. Klasik bir şarkı yazma yöntemimiz yok; bir şarkı 2 dakika da sürebilir 20 dakika da... En önemli şey sessizliği yakalamak. Şarkıların içine tuhaf öğeleri, boşlukları ve beklenmedik unsurları katmayı seviyoruz.

Müziğinizi dinlediğimde içimde sisli bir gecede sokaklarda dolaşma dürtüsünü uyandıran garip bir şekilde cazip bir his beliriyor. Sanırım çoğu insan benzer şeyler söyleyebilir bu konuda. Enstrümantal müzik böyle bir etki yapıyor; içine girdiğinizde bambaşka dünyalara sürükleniyorsunuz. Çoğu şarkınızda söz olmadığına göre, onları yazarken belli bir duyguyu içine nakşetmeyi hedefliyor musunuz?

Evet, genellikle dinleyenlerden gelen tepki böyle ama kayıt yaparken aklımızda böyle bir amaç olduğunu düşünmüyoruz. Belki müzik çok ıssız bir atmosfer yarattığındandır. Sonuçta dans edilebilir değil, neşeli bir partiyi canlandırmak için iyi bir seçim değil. İnsanların oturup bir albümü tümüyle dinlemesinin zor olduğu bir dönemde bu müziğin içine girebilmelerin bizim için anlamı çok büyük. Albümler üzerinde bu yönde çalışıyoruz, çünkü biz de müziği bu şekilde dinlemeyi seviyoruz.

Önceden belli bir konu belirlemiyoruz ya da "hadi hayaletler hakkında bir şarkı yazalım" türünden kayıt planları yapmıyoruz. Fakat bazı şarkılarımızı, henüz isimlendirmeden önce, yansıttıkları ruh hali ve sound açısından tanımladığımız oluyor.

Açık ki Angelo Badalamenti / David Lynch ve Twin Peaks temel esin kaynaklarınız arasında. Müziğinizi ilk duyduğumda, derhal Bohren & der Club of Gore'ın karanlık, minimal ve sakin soundundan etkilendiğinizi fark ettim. Müzik ve Twin Peaks dışında söz etmek istediğiniz başka esin kaynaklarınız var mı?

Bohren diğerlerinin arasında ama sadece onlar yok. This Mortal Coil'in 4AD'den yayınlanan kayıtları, Crammed etiketli Made to Measure serisi, Fred Frith'in dans müzikleri de var. Gruptaki diğerleri için de çok çeşitli esinlenmelerden söz etmek olanaklı.

Birçok kişi Bohren'in müziğini anlatırken "doom jazz"den "death jazz"e ya da "funeral jazz"e kadar birçok isim kullanıyor ama grup üyelerine sorarsanız onlar "tavern doom" diyor. Sizin de kendi müziğiniz için böyle spesifik bir isimlendirmeniz var mı?

Hahaha... Bunlar Dale Cooper Quartet olarak çalmadan önce duymadığımız enteresan sınıflandırmalar. Bohren'in "tavern doom" ifadesi ise harika, gerçekten çok komik insanlar. Biz ne caz, ne dark, ne de doom çerçevesindeyiz. Ama bunlar müziğimizi dinleyenler için bir anlam ifade ediyorsa, bizce sorun yok.



"MÜZİĞİ YALNIZ BİR YOLCULUK, BİR YÜRÜYÜŞ GİBİ DÜŞÜNMEK..."

Müziğinizle dinleyicilerinizde nasıl bir duyguyu canlandırmak istiyorsunuz? Nasıl bir ruh hali yaratmayı arzularsınız?

Onu yalnız bir yolculuk, bir yürüyüş gibi düşünüyoruz... Gizli bir arzumuz var; insanları üzgün, depresif ya da melankolik bir havaya büründürmek istemiyoruz, sadece insanları hayatın iyi yönlerini düşünmeye yöneltmeyi amaçlıyoruz. Her albüm için yeni kayıt yöntemleri deniyoruz; ekipmanlar, enstrümanlar ve mixing süreci hep değişiyor. Her şarkıda aynı şeyi yapmamaya özen gösteriyoruz; sürprizlerin ve doğaçlamaların şarkının modunu belirlemesine izin veriyoruz.

Üçüncü albümünüz "Quatorze Pièces de Menace"in (2013) basın bülteninde, albümün hayali yerler için sürdürdüğünüz arayışı izlediği ve dark jazz'i daha farklı yerlere götürdüğü yazıyor. Müziğinizi daha önce duymamış olanlara bu biraz iddialı gelebilir ama bence doğru bir açıklama. Belirgin bir ağırlığı içinde barındıran böylesine keyifli bir müziği nasıl yaratıyorsunuz?

Bu türdeki alışılagelen ambient/saksofon solo modelini uygulamaya çalışmadık. Ayrıca o albümde insanı farklı yerlere sürükleyen uzun atmosferik parçaların arasında "şarkı" tanımına daha fazla uyan parçalar da var. 

Albümlerinizde bir konsept ya da tema söz konusu mu?

Hayır, hiçbir zaman açık bir başlangıç noktamız olmadı.

Müziğinizde oldukça sinematik bir sound hakim. Görselin sizin için önemi ne kadar? Beste yaparken müziğinizi hayalinizdeki görsellere başvurmadan mı yaratıyorsunuz?

Çok katmanlı bir besteleme süreci oluyor; herkesin kendi bakış açısı var. Bu nedenle müziğimizi anlatacak herhangi bir resmi video klibimiz yok. Herkes kendi imajlarını yaratabilir.

Diyelim ki David Lynch filmlerini hiç izlemediniz. Sinemadan aldığınız esinlenme olmasa yine aynı tür müziği yapar mıydınız?

Sinema ve fotoğraflar, müziğimizle yakından ilintili. Belki de benzeri olurdu, kim bilir... This Mortal Coil, The Durutti Column, Tuxedomoon, Eno, David Sylvian, Frith... hepsi Badalamenti'nin film müziklerinden önce sinemasal müzikle ilgiliydi. Birbirlerinden hem çok farklı hem de yakınlar aynı zamanda. Bu aralarında bir bağlantı kurmamızı sağladı. David Lynch etkisi gruba verdiğimiz isim nedeniyle açık ama bizi çarpan asıl özelliği daha çok gerçekliği eğip bükme yöntemi.

David Lynch'ten konuşunca... Eğer şansınız olsaydı en çok hangi filmi için müzik yapmak isterdiniz?

Gelecek filmi için elbette! Tabii ayrıca Twin Peaks'in yeni sezonu için. Ama sanırım o işi yapan var zaten.




MİNİMAL YAKLAŞIM: DİNLEYİCİLERE KENDİ İMAJLARINI YARATMA OLANAĞI VERME YOLU

Albüm tasarımlarınızdaki minimalist yaklaşımı çok beğeniyorum. Müziğinizin fiziksel olarak sunulma tarzı ile hedeflediğiniz şey ne?

Minimal yaklaşım, dinleyicilere kendi imajlarını yaratma olanağını verme yolu. Aynısı kendi yaptığımız albüm tasarımları için de geçerli. Albüm adı konusunda da, eski Fransızca sözcük dağarcığında yer alanları tercih ediyoruz.

İkinci albümünüz "Métamanoir"ın (2011) kaydı için bazı müzisyen ve şarkıcılarla işbirliği yaptınız; obua, klarnet ve drone'larla etkileyici bir sound elde ettiniz. Albümde, Zalie Bellacicco'nun net yorumu, Ronan Mac Erlaine'in sesindeki derin ton ve Gaëlle Kerrien'in pürüzsüz sesi, çarpıcı dark jazz ile mükemmel bir şekilde buluşuyor. Gelecekte de böyle işbirlikleri yapmayı düşünüyor musunuz? 

O albüm bizim için özeldi, o dönemde yeni işbirlikleri yapmamızı sağlamıştı. Bu büyüleyici sanatçıların hepsini ilk kez müziğimizde buluşturmak çok büyük bir zevkti. Vokalin yer aldığı müzikleri çalan bir grup olma fikrimiz hiç yoktu ama o dönemde bu sanatçılarla çalışmak bize anlamlı geldi. Gelecek kayıtlarda konuk müzisyenler olup olmayacağını henüz bilmiyoruz. Fakat bugüne kadar gerçekleştirilenler önümüzü açıyor, bu da gerçek.

Üçüncü albümde Gaëlle Kerrien (Yann Tiersen'in Mute etiketiyle çıkan son üç albümündeki vokalist) ve Yeni Zelandalı müzisyen Alicia Merz (Birds of Passage) vokallerde yer aldı. Özellikle Alicia Merz ile yaptığınız kayıt nefes kesici. Merz'ün emsalsiz sesi insanı sıradışı bir yolculuğa çıkarıyor. Ayrıca vokalleri enstrüman gibi değerlendirme şeklinizi de seviyorum. Müziğinize düzenli olarak vokal eklemeyi düşündünüz mü?

Gaëlle, 20 yıllık arkadaşımız, bu nedenle onunla çalışmak her zaman zevk. Alicia'nın sesi ise gerçekten büyüleyici, müziğimizde sesiyle yer aldığı için şükran duyuyoruz. Birlikte yaptığımız bu şarkılardan dolayı çok mutluyuz. Gelecekte de birlikte çalışmayı isteriz ama henüz bunun hakkında konuşmadık...

Sizi henüz canlı dinleme olanağım olmadı, o nedenle konserlerinizi merak ediyorum. 

Albümlere göre daha gitar odaklı bir sound oluyor. Genellikle bir saat uzunluğunda, boşluklar, noise ve drone'larla dolu bir albüm gibi kesintisiz devam eden müzik yapmaya çalışıyoruz. Geçen sonbaharda Ronan'ın vokalist olarak yer aldığı canlı performanslar gerçekleştirdik, onun için şarkı söyleyebileceği parçaları seçtik. Ama genellikle her albümden farklı parçaları birbirine bağlayarak çalıyoruz.

Maxime Vavasseur’ün (((witxes))) projesi ile kaydettiğiniz "Split" albümü beni 2014'te en beğendiklerimden biriydi. Çok heyecan verici ve yaratıcı bir işbirliği. (((witxes)))'in "The Apparel" adlı parçasından yola çıkarak yarattığınız "Le Strategie Saint-Frusquin", müthiş bir dark jazz yorumu. Nasıl bir çalışma yürüttünüz onu yapmak için?

Çok teşekkürler! "The Apparel"ün bazı bölümlerini kendi kaydettiğimiz olduğu kayıtlar gibi düşündük. Yaptığımız bütün parçalarda olduğu gibi, asıl iş, bizim kaydettiklerimizle (((witxex)))'in kaydettikleri arasında mixing masasında en iyi olan kombinasyonu, soundu ve atmosferi ortaya çıkarmak. Bunu yaparken çok keyif aldık, belki de zaten çalışma sistemimiz bu olduğundan, bize garip ya da yeni bir şey gibi gelmedi. Parçayı geçen sonbaharda Maxime ile turneye çıkmadan önce kaydettik. Müzik konusunda birçok ortak görüşe sahip olduğumuz için ilişkimiz sürüyor, belki bir gün yeniden birlikte çalışırız.

(((witxes)))'in sizin “Nourrain Quinquet” adlı parçanızdan yola çıkarak kaydettiği "Pisces Analougue"u dinlediğinizde ne düşündünüz?

Tam bir (((witxes))) kalitesi! O albümün en güzel yanlarından birisi, kaydı kendi yöntemimizle yapmış olmamız, çok farklı bir soundu var. Maxime'in çalışmalarını çok seviyoruz ve bize göre yaptığı kayıt bir anıt gibi. Birlikte turneye çıkma şansımız oldu. Bu parçadan bölümler her konserde çalındı. O turnenin zihnimizdeki ses hatırası, konser salonlarının hoparlörlerini köküne kadar inleten o parça olacak.

Yeni albümünüzün ne zaman yayınlanmasını umabiliriz?

Üzerinde şu anda çalıştığımız bazı materyaller halihazırda mevcut ve yenileri de olacak. Öyle umuyoruz.

Bir röportajda "Brittany, hem bizim hem de müziğimizin içinde" demiştiniz. O bölgenin sizi etkileyen yanı ne? Başka bir ülkede albüm kaydetmeyi hiç düşündünüz mü?

Burada hava deniz nedeniyle sürekli değişim içinde. Bu durum bizim hayatımızda önemli. Başka bir ülkede kayıt yapmayı düşünmedik ama sonucu görmek güzel olurdu. Farklı bir yerde kayıt yapmayı istesek de şu anda bunu karşılayacak gücümüz yok.

Röportaja zaman ayırıp sorularımı yanıtladığınız için teşekkür ederim!

İlginize çok teşekkür ederiz.


10 Şubat 2015 Salı

VEGAN LOGIC CVI - YENİ MÜZİK SEÇKİSİ - 9.2.2015


9.2.2015 tarihinde yayınlanan Vegan Logic'in kaydı.

1- Emika - Dilo 4
2- Robot Koch - Let Me
3- Groeni - The Oak
4- Vessels - Echo In
5- Portico - 101 (Ft. Joe Newman)
6- Sherwood & Pinch - Shadowrun
7- Carter Tutti - Deep Velvet (Hybrid Remix 2015)
8- The New Southern Electrikk - Brown Eyes
9- Faerground Accidents - She Makes Me Want To Die
10- I & Ideal - Not In Our Nature (Ft. Gary Yourofsky)
11- Nisennenmondai - A (Live at Clouds Hill)





3 Şubat 2015 Salı

VEGAN LOGIC CV - KRANKY RECORDS - 2.2.2015


2.2.2015 tarihinde Dinamo'da canlı yayınlanan Vegan Logic Kranky Records Seçkisi'nin kaydı.

1- Benoit Pioulard - Reliquary
2- Loscil - Ahull
3- Pan.American - Lent
4- Steve Hauschildt - Interconnected
5- Andrew Pekler - Rockslide
6- Jonas Reinhardt - Modern By Nature's Reward
7- Labradford - Soft Returns
8- Dreamscape - Soft Fists
9- Windy & Carl - Undercurrent
10- Belong- Make Me Return
11- Disappears - Halcyon Days



Translate