3 Aralık 2012 Pazartesi

Sosyalizm, Egoizm ve Deneysellik


By on 01:58:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 3 Aralık 2012 

Borusan Müzik Evi, geçen hafta sonunda müzik dünyasının önde gelen iki deneysel ismini ağırladı. Elektronik müzik bestecisi/görsel sanatçı Carsten Nicolai, diğer adıyla Alva Noto (AN) ve ses sanatçısı Blixa Bargeld’ı (BB) buluşturan ANBB projesine canlı tanık olmak, özel bir deneyimdi. Endüstriyel müziğin Batı Berlinli temsilcisi Einstürzende Neubaten’in kurucularından Bargeld’ı, ayrıca Nick Cave and the Bad Sees grubunda yer aldığı yıllardan da tanıyoruz. Carsten Nicolai ise, ses algısı ve frekansları üzerine teroriler geliştirip, ürettiği grafik analizler sayesinde sesleri ritmik dokunuşlarla bezeyen Doğu Almanya doğumlu bir besteci. 

Borusan’daki konser sırasında 2010 tarihli tek albümleri “Mimikry”den parçaların yanı sıra, albümde yer almayan doğaçlamaları da dinledik. Blixa Bargeld, bir yandan yerdeki loop pedallar ve elindeki kumanda aracılığıyla canlı ve önceden kaydedilmiş vokallerini manipüle ediyordu. Bargeld’ın attığı çığlıklar, hırlamalar, fısıldarcasına çıkardığı seslerle oynayıp işleyen Alva Noto, yarattığı anlık elektronik titreşimleri zaman zaman düşük tempolu tekno ritimleriyle, zaman zaman da glitch’e varan altyapılarla buluşturdu.

Blixa Bargeld’ın olağanüstü bir konsantrasyonla kontrol ettiği güçlü sesine, sahnedeki karizması ve delici bakışları da eklenince, dinleyiciler üzerinde hipnotik bir etki yaratıyor. Bir de bu karakter, Alva Noto’nun adeta başka bir dünyada kurgulanan ses dünyasına girince, tanık olduğumuz benzersiz bir konserdi. Zevkli bir ürperti ile sarsıcı bir büyülenme arasında gidip gelen duygular uyandırdı içimde. 
Konseri birlikte dinlediğimiz Sevin Okyay, bir ara espriyle Mesela ikisi de sapık olsa, ben Blixa’yı tercih ederim; Carsten daha korkunç görünüyor!” dedi. Tamamen kendi dünyasına kapanmış, başka bir şeyle ilgilenmiyordu Alva Noto; bir an gözlerimin buluştuğu Blixa Bargeld daha sert gelmişti bana. 

Ertesi sabah röportaja gittiğimde ikisinin de sahne dışında daha farklı olduklarını gördüm. Blixa Bargeld’ın röportajlarda aksi davrandığını, hatta beğenmediği sorularda insanı tersleyebileceğini çok duyduğumdan her zamankinden biraz daha fazla heyecanlıydım. Ama The Marmara Pera’da buluştuğumuzda her ikisi de güleryüzlüydü, hatta röportaj sırasındaki gülüşmeler etraftakileri ve açıkçası beni de şaşırttı. 

Blixa Bargeld, Alva Noto’ya göre çok daha baskın bir karakter; sorulara daha kapsamlı yanıt veren de o oldu. Alva Noto, oldukça çekingen ve sakin birisi. Blixa, hızlı hızlı neredeyse gürleyerek konuşurken, o kısık bir ses tonuyla adeta mırıldanarak konuşuyor. Birisi Batı Almanya’dan, diğeri Doğu Almanya’dan... Çok farklı görünüyorlar, farklı müzik yapıyorlar ama iyi ki buluşmuşlar. 

Röportaj için ayrılan 20 dakikada konuştuklarımız aşağıda. Biz konuşmaya başlamadan önce, tur menajeri Blixa Bargeld'ın önceki projelerden, özellikle Nick Cave and the Bad Seeds ile ilgili soru sorulmamasını istediğini iletti. Ben zaten o konuda soru sormayı planlamamıştım ama röportajda kendisi ilginç bir şekilde konuyu oraya getirdi. Alva Noto birkaç dakika gecikince, onu beklerken Blixa Bargeld'a konser sırasında İstanbul hakkında söylediği sözü sorarak sohbeti başlattım.

Blixa, siz dün konserde “Bir süredir buraya gelmemiştim. İstanbul ilginç bir kent” dediniz. Ne gibi değişiklikler gözlemlediniz?

BB: Buraya hangi aralıklarla geldiğimi tam olarak hatırlayamıyorum ama her geldiğimde bir öncekine göre büyük farklar oluyor. 2001’de buradaydım, en son 2004’te gelmiştim. O arada gelip gelmediğimi anımsayamıyorum. Kentin bir aşamadan diğerine geçişini görebiliyorum. Özellikle 2001 ile bugün arasında çok fark var. 

Ne gibi farklar?

BB: Şarkı söyleyen bir dansçı olarak (bunu söylerken güldü) çok yer geziyorum. Bana kentin doğası hakkında fikir veren birtakım incelikli ipuçları var. Bugün çok daha fazla şık restoranlar, güzel tasarlanmış yerler, modern binalar görüyorum. 

Ama özellikle bu bölgede onların önemli bir kısmı seçkinleştirme (gentrification) politikasının bir sonucu...

BB: Seçkinleştirme, bir yeri kısa bir süre ziyaret edenlerin değil, o bölgenin, kentin içinde yaşayanların fark edebileceği bir değişim. Daha önce nasıl olduğunu bilmiyorum. İstanbul’un topografisi hakkında da bir fikrim yok. Farklı bölgelerini gördüm. Beni havaalanından alıyorlar. Aslında bir numaralı ipucu orası. Artık tamamen farklı görünüyor. Sonra otele geliyorum. Otel çok başka. 2001’de bir otelde kalmıştım. Pek iyi değildi. Odanın kapısını açar açmaz, “Autobahn tarzı!” demiştim. Ayrıca 2004’te herkes bana Türkiye’nin Avrupa Topluluğu macerasını soruyordu. Artık kimse sormuyor.

Çünkü hükümetin politikaları sonucunda kimsenin o konuda umudu kalmadı. 

BB: Evet, ama 2004’te de katılmak gerektiğini düşünmeyenler epey vardı. 



“ZORLUK OLMASA DENEMEYE DEĞMEZDİ”

ANBB projesi nasıl başladı? Bu işbirliğinin olabileceğini ne zaman, nasıl düşündünüz?

BB: Aslında farklı iki ülkeden olduğumuz için birbirimizi çok eskiden tanımıyorduk. 

AN: İlk olarak birkaç kere akşam yemeğinde buluştuk. Birbirimizi tanıdıkça birlikte bir şeyler yapma fikri doğdu ama ilk başta bunun bir parça için ya da albüm için olup olmayacağı belli değildi. 

BB: Önce beraber çalışmanın zorluklarını konuştuk. Ben artık daha fazla albüm yapmak istemediğim bir dönemdeydim. Bunu yapmak istemiyordum.

Ama yaptınız. 

BB: Evet, sonunda yaptık! (Burada ikisi de kahkaha attı. Anlaşılan ikisi de bunu beklemiyormuş.)

Blixa Bargeld, bilgisayarla müzik yapan tek bir insanla çalışmak sizi nasıl etkiledi? Alva Noto’nun müziği bir vokalist olarak size hangi açıdan zorluk getirdi?

BB: Bilgisayarla çalışmaktan kaynaklanan bir zorluk olmadı. Modern dünyada herkes bilgisayarla çalışıyor. Ama tek bir insanla çalışmak, grupla çalışmaya göre tamamen farklı bir süreç. Grupta müzisyenler arasında kimyasal ve sosyal bir etkileşim söz konusu. Keman çalan tek kişiyle de çalışsanız yine gruptaki gibi olmuyor. İki insanın bir stüdyoya girip müzik yapması çok farklı ve zor. Ama eğer zorluk olmasaydı, bunu denemeye de değmezdi. 

AN: Bizim müziğimizle ilgili bilinmesi gereken şu. İlk başta canlı performansla başladık işe. Deneysel çalışmalarımızı doğrudan o performanslar sırasında yaptık. Ondan sonra stüdyoya girip parçaları tekrar çaldık. Müziğin doğuşu böyle oldu.

Ben de stüdyodaki çalışma şeklinizi soracaktım. Şarkı sözleri ve sound açısından birbirinize önerilerde bulunuyor muydunuz, yoksa kesin bir ayrım var mıydı?

BB: Berlin’de internet üzerinden canlı performans yayınlarının da yapılabildiği özel bir stüdyoda kayıt yaptık.Ben vokal manipülasyonu için gereken aletlerimi getirdim. Carsten elektronik aletlerini kurdu. Canlı performans yapıyormuş gibi bir atmosfer yarattık. 

AN: Bazen durup “Bu ilginç. Bunu şöyle de yapabiliriz” diye konuşup tekrar kayda geçtiğimiz de oldu. 

BB: Dün konserdeydiniz. Orada dinlediğiniz şarkılardan birisi bu albümde bile yok. Kaydedip albüme almadıklarımız var. 3 parçayı hiç canlı çalmadık. 

Doğaçlama önemli yer tutuyor müziğinizde.

BB: Evet, öyle. Birbirini tekrar eden parçalar kaydetmemeyi garanti altına almak için, müzik yapma sürecinde tüm kapıları açık bıraktık. 

Alva Noto, Blixa ile çalışmak sizi ne yönde etkiledi? Çünkü daha önce yaptığınız işbirliklerinden çok farklı. Bir de merak ediyorum; insanları bilgisayarlardan daha eğlenceli buluyor musunuz? (Bu soruya çok güldüler.)

AN: Evet, evet... Bu işbirliği çok farklıydı. Çalışmaya başlamadan önce konuşup halletmemiz gereken şeyler vardı. Bu tür bir çalışma benim için yeni bir durumdu. Grup fikri bana çok uzak. İki kişi bile olsa benim buna alışmam için bir süre gerekti. 

BB: Raster Noton’un yayımladığı en pahalı albümü yaptık. Her şey çok zaman aldı. Normalde bunu başkası yapsa kovulurdu.

Yıpratıcı mıydı sizin açınızdan?

AN: Hayır, ben gerçekten keyif aldım. Ses mühendisimiz vardı. Normalde onu da ben yaparım. 

BB: Yaylıları da kattık albüme. Yaptıkları kaydı manipüle edip kullandık. Bunlar önemliydi. 



BLIXA BARGELD’IN NEFRET ETTİĞİ İKİ SORU

Müziğinize yansıttığınız estetiği hangi kültürel dinamikler, ideoloji ya da akım besliyor?

BB: Bu soruya zekice bir yanıt vermek isterdim ama bu konuda düşünmemiştim. Hmm... Bilmiyorum. Egoizm? (Bunu duyunca Alva Noto ile ben kendimizi gülmekten alamadık.)

AN: Benim için sosyalizm. Sosyalist bir ülkede doğup büyüdüm ve bütün eğitimimi etkiledi bu. Doğu Almanya’da hayat, sosyal algı tamamen sosyalizme göre şekillendi. Blixa senin de benzer deneyimlerin oldu...

BB: Evet, ama Berlin Duvarı ile ilgili sorular benim en nefret ettiğim röportaj soruları. Bir de “Nick Cave ile yeniden çalışacak mısınız?” sorusu... İkisi beni delirtiyor ama yine de karşıma çıkar. 

Ben onları sormadım, bu konuyu siz açtınız. 

BB: Batı Berlin varlığını sürdürdüğü sürece, yaptığım işlerde kentin önemli rolü olduğunu hiç düşünmedim. Ama ne zaman ki Batı Berlin ortadan kalktı ve oraya büyük bir akın oldu, o zaman içinde bulunduğum durumun benim düşünce sistemimde etkili olduğunu gördüm. Bunu işi estesizm olarak adlandırmaya vardırmayacağım; duvarın varlığından kaynaklanan bir estetik algısı olduğunun farkında değildim. Duvarın etkisi ancak o yıkıldıktan sonra belirdi. Bence her ikimiz de şunu söyleyebiliriz: Doğup büyüdüğümüz ülke artık yok. 

Konser sırasında müziği dinlerken sizinle ilgili aklımda bazı düşünceler belirdi. Alva Noto sizi sesi resimleyen olarak gördüm. Blixa Bargeld, sizi de dev bir ses evreninin içinde farklı karakterleri canlandıran bir aktör olarak düşündüm. İkinizin ortaya koyduğu performans ise, bilimkurgu, korku, cut-up tekniği, fantazi ve büyülü gerçekçiliğin topluca devreye girdiği, sese dayalı bir tür kurmacaydı. Bu doğru bir gözlem mi?

BB: Evet, benim durumum tabii Carsten’ınkinden farklı. Elektronik seslerin ve manipülasyonun yaratabileceği olasılıklar var. İşi tamamen berbat edebilirim, farklı bir şey ortaya çıkabilir ya da sesimle yapabileceğim her şeyi istediğim gibi yaparım. Bu tür bir belirsizlik, herhangi bir enstrümanın önerebileceğinden çok daha farklı. Bu her şeyi otomatik olarak değiştiriyor. Sahnede görünmüyor olsam bile bu bütün enstrümanların durumundan ayrı bir şey. Diğerlerinin hepsinde önceden belirlenmişlik söz konusu. 

Sizin vokalinizin içinde farklı karakterler, hatta farklı türler vardı. Mesela maymun, yarasa sesleri duydum ben. 

AN: O 'mimikry' işte. 

KENDİ KENDİNE ÖĞRENMENİN AVANTAJI

Brian Eno’nun bir sözü var. “Müzik alanında akademik eğitime sahip olmamanın en ilginç yanlarından birisi, bazen şaşırtıcı sonuçlar elde etmektir; öyle bir an gelir ki daha iyi biliyor olsaydınız varmayacağınız yerlere varırsınız” diyor. Her ikinizin de akademik bir müzik geçmişi yok. Bu konuda katılır mısınız Eno’nun görüşüne?

AN: Evet, yani belli bir eğitim almadıysanız daha özgürsünüz anlamına geliyor bu. 

BB: Hayatım boyunca öğrendiğim her şeyi kendi kendime öğrendim, hiçbir akademik eğitim almadım. Ne yaparsanız yapın, öğrenmeye ilginiz yoksa kesinlikle bir yerde sıkışır kalırsınız. Birçok genç sanatçı, sadece tek bir şey buluyor ve sürekli onu tekrar ediyor. Ben asla bunu yapamam. Her yaptığım işte yeni bir şey öğreniyorum. Bu da bir sonraki yapacağım şeyi etkiliyor ve hep yeni yollara giriyorum. O nedenle bilgilenme yöntemimi akademik kariyerle kıyaslayarak bir şey söyleyemem. Tamamen farklılar çünkü. Benim sesimle yaptıklarımı bir hoca görse, “sesini mahvedeceksin” diye tutturur. Oysa ben uzun zamandır bu sesle şarkı söylüyorum ve gayet de mutluyum. 

Alva Noto siz bu anlamda deneyselliğe nasıl yaklaşıyorsunuz? 

AN: Benim de akademik geçmişim yok. Bizim yolumuz zor. Her şeyi kendi kendinize öğreniyor, sürekli yanlışlar yapıyor ve düzeltiyorsunuz. Ama bunun sonucunda kendinize özgü bir sound da ortaya çıkarma şansı oluyor. Belki herkesin bildiğini baştan bilseniz, o soundu bulamayacaksınız. İşte o anda önceden bilmemenin ya da kendi kendine öğrenmenin avantajını görüyorsunuz.

BB: Kesinlikle hemfikirim.

Peki neden bütün bu zorlukların peşinden gidiyorsunuz? Müzik yapmaya sizi çeken ne? Bunu soruyorum; çünkü siz aynı zamanda görsel bir sanatçısınız.

AN: Yaratıcılık güdüsü...

BB: Eskiden sanat camiasında söylenen bir söz vardı. “Biz metalle çalışıyoruz; o metalin ne olduğu önemli değil” derlerdi. Bana “müzisyen misin?” diye sorulunca düşünüyorum da müzisyen denilen çoğu kişiyle ortak noktam yok. O zaman “sanatçıyım” diyorum. Heykeltraşı düşünün mesela, herhangi bir metalle de heykel yaratılır, seslerle de...

Müzik sanatçının duygu ve düşüncelerini açıklamak için kullandığı yollardan birisi demek en iyisi bu durumda.

BB: Vergi formuma müzisyen de yazsam, sanatçı da yazsam aynı vergiyi ödüyorum. Benim açımdan kesin çizgiler çizmek anlamsız. Sesle de çalışabilirim, ışıkla da... Yıllar içinde öğrendiklerinizi farklı yerlerde, farklı materyallerle çalışırken uygulayabilirsiniz. Burada önemli olan, o çalışma sürecinin arkasındaki yaratıcılık faaliyeti. Onu ses ile sınırlamıyorum.

Birlikte yine albüm kaydetmeyi planlıyor musunuz?

BB: Eğer bu dünyada hâlâ bunu yapmanın yolları varsa kaydedebiliriz. 

2002’de hayranların internet üzerinden üye olarak albüm yapımına katkıda bulundukları bir model geliştirmiştiniz. Sizin için nasıl bir deneyimdi?

BB: Evet, crowdfunding (kitle fonlaması) deyimi bulunmadan önce biz onu yapmıştık. İyi bir deneyimdi ama zordu. Finansal ve teknik olanaklar sınırlıydı. İnternet bu kadar gelişmiş değildi. İlginç bir süreçti, kurduk, yaptık ama sonra bıraktık.

(Yazının girişinde kullandığım ilk fotoğraf Özge Balkan tarafından çekildi. Çok beğendiğim için burada kullandım. Diğerleri ve videolar bana ait. Konser öncesinde Borusan'daki görevli arkadaşlardan çekim için izin almıştım ama kimse Blixa Bargeld'ın tepkilerini tam olarak tahmin edemediğinden, makineyi çekinerek kullandım. Bir şarkıyı baştan sona çekemememin nedeni o. Ne yazık ki meşhur çığlıklara da denk gelmedi.)

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate