27 Mayıs 2014 Salı

Vegan Logic için yeni tasarımlar!


27.5.2014

Daha önce radyo programım Vegan Logic için kasetle baskı yapan üniversite öğrencisi bir okurumun işlerini paylaşmıştım. (http://www.veganlogic.net/2013/02/vegan-logicten-esinlenen-kaset-basklar.html) Şimdi de bu blog için yaptığı yeni tasarımlarını iletti. Gönderirken "Umarım sizin için bir şey ifade eder," demiş. Etti elbette! Renklere, desenlere dikkatle baktım, o tasarımları yapmaya yönelten düşüncenin ardındaki inceliği düşündüm, mutlu oldum. Çok teşekkür ederim.











VEGAN LOGIC LXXII - MAYIS 2014 EN İYİ KAYITLAR SEÇKİSİ - 26.5.2014


27.5.2014

Dün akşam Dinamo'da canlı yayınlanan programın kaydı.

1- Morrissey - Istanbul (spoken word)
2- Morrissey - Istanbul
3- Wrangler - Lavaland
4- Kreidler - Alphabet
5- Yann Tiersen - Steinn
6- Diamond Version - Were You There (Carter Tutti Remix)
7- John Lemke - Walizka
8- Hamilton Leithauser - 5 AM
9- Morrissey - World Peace Is None Of Your Business (spoken word)

10- Morrissey - World Peace Is None Of Your Business
11- Swans - Screen Shot
12- Savages - Fuckers




25 Mayıs 2014 Pazar

BABYLON SOUNDGARDEN İZLENİMLERİ


25.05.2014

Dün uzun bir aradan sonra yeniden canlı müzik dinlemek için kendimi epey zorladım. Bugüne kadarki yaşantım boyunca neredeyse tek sığınağım olan müzikten böylesine uzaklaştığım bir dönem olmamıştı. Bütün şalterler insin istememiştim hiç... Duygularıma tercüman olan bir melodi, bir ses vardı her zaman. Ama Soma katliamından sonra içimde çok büyük bir sarsıntı yaşadım. Geçen hafta radyo programımı hazırlarken de zorlanmıştım ama bir festival ortamına girmek daha uzak geldi. Akşamüstü kendimle bir uzlaşmaya varıp, Maslak Parkorman'ın yolunu tuttum.

Babylon Soundgarden etkinliğinin Soma İçin Müzik (Bu konsept hakkında ayrıntılı bilgi burada.) konsepti içinde yer alması, yani tüm bilet gelirlerinin maden katliamında ölen işçilere yardım amaçlı kullanılacak olması, güzel bir düşünce. Umarım diğer organizatörler de bu konsepti benimser. Ancak hiçbir şey ölen işçileri geri getirmeyecek. Toplum olarak işçi katliamlarına neden daha duyarlı olmadık? Neden daha önce harekete geçmedik? Bu soruların yanıtlarını hepimiz düşünmek zorundayız.

HİÇBİR ŞEY AYNI DEĞİL

Kafamda bu sorularla gittim Parkorman'a. Aklınız rahat değilse, nereye giderseniz gidin ruhunuz da huzur bulmuyor. Parkorman'daki hareketli ortama girince bir anda kendimi o kadar yabancılaşmış hissettim ki... Daha önce bir müzik etkinliğinde hiç hissetmediğim bir duyguydu bu. Hatta kapıdan girdiğim anda geri çıkmayı bile düşündüm. Sonra içeriye doğru daha fazla ilerlemeden bir kaldırım taşına oturdum; hayat bir şekilde devam etse de artık benim için hiçbir şey aynı değildi. İçimde kırılıp dökülen çok fazla şey var. Bunları buraya neden yazıyorum? Bu bloga yazdığım her yazıda dürüst olmayı ilke edinmiştim. Dün hissettiğim bu duyguları yok sayamazdım.

Kaldırım taşında epeyce oturduktan sonra, fotoğraf çekmek amacıyla etrafı dolaşmaya çıktım. Parkorman'ın girişindeki tahta binaya yöneldim. 40'lar-50'ler Amerikası'ndan bir müzik çarptı kulağıma. Loş ışıklı bir salonda aşk şarkısı eşliğinde dans ediyordu çifler. Birden zaman içinde seyahat edip 60-70 yıl öncesine gidebildiğimi hayal ettim nedense; şapkalı kadınların eşleriyle zarif bir şekilde dans ettiğini düşledim. Soundgarden'da dans eden gençler, o an için mutlu görünüyordu. Mutluluğun sırrı, içinde bulunulan ana odaklanmaktı aslında; ne zaman geçmişi ya da geleceği düşünsek hep endişeler, hüzünler yakalıyor ruhumuzu. Uzun süre izledim dans edenleri ve açıkçası o ortam birden çok iyi geldi bana. Babylon Soundgarden'da gördüğüm en güzel sahne oydu, adeta bir film sahnesiydi. (Aşağıda 15 saniyelik instagram videomu paylaşıyorum. Instagram'den aktarıldığı için çok kaliteli bir kayıt değil ama atmosferi yansıtıyor.)
something nice #dance #dancing #festival #babylonsoundgarden #istanbul #music
ÜÇ SAHNE, GERİ DÖNÜŞÜM KONSEPTİ VE IZGARA ET DUMANI

Oradan çıkıp o dansın şerefine bir bira içmek üzere ilerledim. Fakat bir anda burnuma dolan ızgara et kokusuyla yıkıldım. Havaya yükselen duman öyle yoğundu ki, neredeyse tüm festival alanı duman altında kalmış, bazı bölgelerde nefes alınamaz olmuştu; sanki dev bir mangal partisinin ortasına düşmüştüm. Bu başkaları için normal bir durum olabilir ama benim için dayanılır gibi değil. Orada ızgara et yapılması şart mı bilmiyorum; en azından dumanın o derece boğucu olmaması için bir önlem alınamaz mı? Sahneye kadar ulaşan et kokuları içinde müzik yapmak, müzisyenler için de rahatsız edici değil mi? Festivale akşama doğru gittiğim için yemek sorunum olmadı; önceden bir şeyler atıştırıp girdim alana. Ama yine de vejetaryen ve veganlar düşünülmüş mü diye baktım. Bazı vejetaryen seçenekler sunulmuştu. (Lütfen festival organizatörleri, bu konudaki ihtiyacı düşünerek yemek işini düzenlemeye devam etsin. Çünkü aksi halde saatlerce aç kalarak festivalden zevk almanın olanağı kalmıyor.)

Festivalle ilgili bir olumlu özellik de, bu yıl ilk kez "Babylon Go Green" konsepti ile festivalde geri dönüşümlü malzeme kullanılması ve çevreyi destekleyecek içeriklere alanda yer verilmesiydi. Binlerce insanın katıldığı bu tür etkinlikler, mutlaka çöplerin geri dönüşüm için ayrılmasını teşvik etmeli. Fakat bana sorarsanız, bu konsepti ile o ızgara dumanı uyuşmuyor. Temiz çevre, temiz havayı da içermeli. Dün çok fazla et dumanı solumak zorunda kaldık.

Bu yıl 4. kez düzenlenen Babylon Soundgarden, ilke kez İstanbul, Ankara, Bodrum ve Çeşme olmak üzere dört ilde gerçekleştiriliyor. Benim dün İstanbul'da izlediğim festival, bu serinin ilkiydi. Parkorman'da Ana Sahne ve Radyo Babylon Sahnesi'ne ek olarak Red Bull Music Academy Sahnesi de kurulmuştu. Ana sahnenin yan tarafından aşağıya doğru inince yemyeşil ağaçların arasında bir alan açılmış. Kurulumu ince uzun olduğundan arkada kalırsanız sahneyi görme olanağı azalıyordu ama ön kısma geçmek de pek zor değildi. Joystick Jay, John Talabot ve Mount Kimbie'yi dinledim o sahnede. Daha çok DJ performanslarına ayrıldığından sahneyi mutlaka en önden görmeyi gerektirecek bir durum yoktu, gelenlerin hemen hepsi dans ediyordu. John Talabot her zamanki gibi görselleri de kullanarak çok iyi bir set sundu. İngiliz elektronik müzik ikilisi Mount Kimbie'nin müziğinin kapalı salona daha uygun olduğunu düşünenlerdenim ama Soundgarden performansları da tatmin ediciydi.

Radyo Babylon Sahnesi'nde en çok canlı dinlemek istediğim isim Ah! Kosmos'u ne yazık ki kaçırdım. Ama burada yeri gelmişken belirteyim; arkasında Başak Günak'ın yer aldığı Ah! Kosmos'u yakın takibe alın derim. Son dönemde Türkiye'den çıkan en iyi müzisyenlerden birisi bence. Analog ve dijital enstrümanları kullanarak yarattığı deneysel melodiler ve derin dirimler, kulaklarımda çok seçkin bir sound olarak yankılanıyor. (http://ahkosmos.com )

PET SHOP BOYS VE 80'LERDEN ANILAR

Ana Sahne'de Sean Kuti & Fela's Egypt 80 konserinin son kısmını görebildim. Afrobeat müziğe hiç yakın olmadığımdan müzik bana hitap etmedi ama dinleyenlere keyif veren, çok renkli bir performanstı. Sky Ferreira, çocuk yaştan itibaren müziğin içinde, aynı zamanda oyunculuk ve modellik de yapıyor ama son birkaç yıldır ismi çok konuşulur oldu. Açıkçası müziği benim ilgimi hiç cezbetmedi, neden bu kadar öne çıkarıldığını da pek anlayamadım. Pitchfork'un ve bazı indie blogların köpürttüğü bir isim bana göre. Canlı olarak Soundgarden'da ilk kez dinledim ve onu sevenleriyle baş başa bırakmayı tercih ederek festival alanında fotoğraf turuna devam ettim.

Festivalin en büyük ismi Pet Shop Boys'un performansında beklendiği gibi işin şov kısmı ağır bastı. Özel video görüntüleri ve dansçılar arasında üzerinde çeşitli kostümlerle sahnedeydi ikili. Dile kolay 33 yıldır birlikte müzik yapıyor Neil Tennant ve Chris Lowe. Onları elektronik pop efsanesi diye nitelemek için çok fazla nedenimiz var. "80'lerde müzik" konulu bir araştırma olsa, "What Have I Done to Deserve This?", "It's a Sin", "West End Girls", "Suburbia" gibi şarkıları anmadan geçmek olmaz. Ben en çok 80'lerdeki Pet Shop Boys'u sevdim, 90'larda müzikte beni cezbeden sesler daha farklılaşmıştı ama bence durduğu yerde hep sağlam durdu PSB. Canlı performanslarının görsel ağırlıklı olması, dikkati müzikten görsele kaydırdığı için beni mutlu eden bir durum değil ama günümüzde artık video ekranlı pop konserleri hep bu şekilde tasarlanıyor. Onlar da geçerli olan yöntemi uyguluyor sadece. Perde iniyor ve gösteri başlıyor...

Dün konserde, 80'lerde evde müziğin sesini iyice yükseltip kendi kendime kasetten "It's a Sin"i dinlediğim günler geldi aklıma. İlginçtir; geçmişi düşünmek o anda beni mutlu etti... Oysa biraz önce, geçmişi ya da geleceği değil, anı yaşamanın mutluluk getirdiğini söylememiş miydim ben? Doğru olan şu belki de: Geçmişte olduğu gibi gelecekte de hem mutlu hem de hüzünlü anlar olacak. O nedenle mutluluk açısından geçmiş ve geleceği genellemek yanıltıcı. Mutlu anlar var, o anın ne zaman sizi yakalayacağı belli olmaz. Geçmişten bir yansıma, içinde bulunulan an ya da geleceğe yönelik bir projeksiyon olabilir bu. Müzik, zamanı aşıp bu yansıma ve yönlendirmeleri sağlama gücüne sahip olduğu için özel ve bu nedenle ne olursa olsun var olmalı hayatımızda. Bu duygu ve düşünceler içinde PSB'un yeni ve eski şarkılarını dinledim.

Evin yolunu tutarken Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes'da Altın Palmiye Ödülü'nü aldığını ve ödülünü geçen yıl Türkiye'de ölen gençlere adadığını öğrendim. "Bize çok şey öğrettiler, bazıları hayatlarını bizim için feda etti" demiş Ceylan. Gerçekten o gençler, madenciler Türkiye'ye unutulmayacak bir ders verdi. Diyorum ya artık hayat eskisi gibi değil. Aynı gün dünyanın bir başka ülkesinde Köln'de konuşan malum şahıs ne derse desin, sanat daima yolumuzu aydınlatacak, bu günler de geçecek. İşte benim için böyle bir festivaldi dünkü Babyon Soundgarden.

(Fotoğraflar ve video bana aittir.)
-

22 Mayıs 2014 Perşembe

GRUP YORUM - SOMA İÇİN


22.5.2014
Grup Yorum'un Soma katliamında yaşamını kaybedenler anısına bestelediği şarkı... "Açlık, yoksulluk var diye bu kadar ucuz ölünmez!" diyorlar şarkıda. Dinlerken insanın içini derin bir hüzün kaplıyor ama hislerimize tercüman olan çok güzel bir şarkı. Emeği geçenlere, ses verenlere teşekkürler...
 

20 Mayıs 2014 Salı

MORRISSEY - 'ISTANBUL'


Sonunda beklenen gün geldi! Morrissey'in büyük bir merakla beklediğim "Istanbul" adlı yeni şarkısına bugün kavuştum. Sabah şarkının tanıtımı için çekilen kısa videoyu izledim, sonra da şarkıyı Spotify üzerinden dinledim. Bu hüzünlü günlerde öyle iyi geldi ki... Gün içinde birkaç tweet attım bu konuda ama şarkı sözlerini ve videoyu burada ayrıca paylaşmak istedim. Teşekkürler Moz; şiir gibi sözleriyle müthiş olmuş "Istanbul"! Besteyi yapan ve dün yaşgününü kutlayan Boz Boorer'a da teşekkürler. Kahverengi gözlü oğlunu arayan baba kim bilmiyorum ama şarkının çok etkileyici bir hikayesi var. Kentin kaotik sokaklarında oğlunu arayan babayı anlatan bir şarkıdan başka hiçbir şey İstanbul'u daha iyi yansıtamazdı...

When he first cried
His mother died
I had tried to be his guide
When he was born I was too young
The father searches for the son

In Istanbul
Give him back to me
Oh, Istanbul
Give me back my brown-eyed son

Moonlight jumping through the trees
Sunken eyes avoiding me
From dawn to dusk the hunt is on
The father searches for the son

In Istanbul
Give him back to me
In Istanbul
Give me back my brown-eyed son

On secret streets in disbelief
Little shadow shows the lead
Prostitutes; stylish and glum
In amongst them you are one
Oh, what have I done?

Rolling breathless off the tongue
The vicious street gang slang
I lean into a box of pine
Identify the kid as mine

Istanbul
Istanbul





Şarkıyı Spotify üzerinden dinlemek için bağlantı

VEGAN LOGIC LXXI - SOMA - 19.05.2014


19.05.2014 tarihinde Dinamo'da canlı yayınlanan programı geçen hafta Soma'daki katliamda hayatını kaybeden madencilerimize adadım. Bir haftadır içimde biriken derin hüznü ve büyük öfkeyi yansıtan şarkıları seçmeye çalıştım. Kayıt ve şarkı listesi aşağıda.

1- Erik K Skodvin - Pitch Dark
2- Brian Eno - Fiercer Aisles
3- Deaf Center - Divided
4- Mondkopf - We Watched the End
5- Thomas Newman - Dark & Stormy
6- The Durutti Column - Darkness Here
7- Hydras Dream - Fall of a Star
8- Bohren & der Club Of Gore - Irrwege
9- Yann Tiersen - Infinity
10- Max Richter - Song
11- Ricardo Donoso - Affirmation (Paul Jebanasam Remix)
12- Gabriel Saloman - 5 (Adhere Part 5)
13- Plaster - Tangle
14- The Boats - Quadratic Reciprocity
15- Dale Cooper Quartet - Il Bamboche Empereurs




13 Mayıs 2014 Salı

VEGAN LOGIC LXX - MINIMAL WAVE / SYNTHWAVE / COLDWAVE / DARKWAVE -12.5.2014


Dün Dinamo'da canlı yayınlanan programın kaydı.

1- Ohama - The Drum
2- Antonym - Cinnamon Air 
3- Nine Circles - What's There Left?
4- Ensemble Pittoresque - The Art of Being
5- Oppenheimer Analysis - Science
6- Figure Study - Maze
7- Tropic of Cancer - Be Brave
8- HTRK - Synthetik
9- Das Ding - A Dark Place
10- DZ Electric & Anthon Shield - Experimenting Love
11- Sumerian Fleet - Smack Is Back
12- RedRedRed - A Pattern Completion 






9 Mayıs 2014 Cuma

ZBIGNIEW PREISNER - LISA GERRARD KONSERİ: EN ETKİLİ SÖZÜ MÜZİK SÖYLER


09.05.2014

Bu hafta müzisyen/akademisyen Selen Gülün'ün Bilgi Üniversitesi'nde verdiği "Gender In Music" dersine konuk olarak katıldım. Öğrencilerle konuşurken, söz, müziğin toplumsal etkisine geldi; müzik, tek başına devrim yapılmasını sağlamaz ama devrime giden yolda çok önemli bir araçtır dedim. Bireysel hayatlar üzerinde yarattığı etkinin yanında, toplumsal ölçekte değişimin de yolu mutlaka müzikle kesişir. (Özel olarak bu konu üzerine yazdığım "Şiddetsiz Fırtına: Müzik ve Direniş" başlıklı yazı) Çünkü duygulara hitap edip derinden sarsan müthiş bir etkisi vardır insan ruhu üzerinde; iyi bir müziğin dil ve kültür engelini aşarak dünya çapında ulaşabileceği kitlenin büyüklüğüne kolay kolay başka hiçbir şey erişemiyor. Bu nedenle de, iz bırakan, kuşaktan kuşağa aktarılan olayları, faciaları, katliamları tarihe unutulmayacak şekilde işlemek için en iyi yol, sanattan ve tabii müzikten geçiyor. Dün bu yazdıklarımı bir kez daha kanıtlayan bir konsere gittim.

1 Ocak 2014'te duyduğum günden beri sabırsızlıkla beklediğim Zbigniew Preisner/Lisa Gerrard konseri, sonunda İstanbul Kongre Merkezi Harbiye Salonu'nda gerçekleşti. Bu yıl 70. yılını kutlayan Yapı Kredi'nin ana sponsorluğundaki "Good Music In Town" konsepti kapsamında gerçekleşen konser için salondaki her koltuğa CD kitapçığı şeklinde basılmış çok şık bir konser programı yerleştirilmişti. Polonyalı ünlü besteci Preisner'i özellikle muhteşem film müzikleri ile tanıyoruz. Uzun yıllar vatandaşı Krzysztof Kieslowski'nin filmleri için müzikler besteledi; "Dekalog", "Veronique'nin İkili Yaşamı", "Üç Renk: Mavi", "Üç Renk: Beyaz", "Üç Renk: Kırmızı" filmlerinin müzikleri ile uluslararası alanda adını duyurdu. Dead Can Dance'in unutulmaz sesi Avustralyalı müzisyen Lisa Gerrard ise, bence yaşayan en iyi kadın vokalist; aynı zamanda besteci ve aranjör olarak da solo çalışmalarını sürdürüyor. Onu canlı dinleyebildiğim her konser, tarifsiz bir mutluluk hissettiriyor bana. Dün akşam da bu duygular içinde ve büyük bir heyecanla gittim İstanbul Kongre Merkezi'ne.

Her zaman yaptığım gibi konsere gitmeden önce dinleyeceğim eser hakkında bilgi toplarken, programdaki "Diaries of Hope" (Umut Günlükleri) adlı eserin ortaya çıkış öyküsünü de öğrendim. 1995 yılında dostu Kieskowski ile Kudüs'te bir festivale gitmiş Preisner. Açılışta konser verdikleri sırada İsrail Parlamentosu'nun Sözcüsü olan Profesör Shevach Weiss konuşma yapmış ve onlara şöyle demiş: "Sizler Polonyalısınız ve yaşanan trajedi hakkında her şeyi biliyorsunuz. Çünkü siz bunu kendi içinizde yaşadınız; kişisel anlamda değil ama ailelerimiz, akrabalarımız, dostlarımız yaşadı. Lütfen Yad Vashem'i ziyaret edin." Bunun üzerine Kieslowski ile Nazi soykırımında katledilenlere adanan müzeyi ziyaret etmişler. Özellikle çocuklara adanan sergiyi gezerken yaşadıklarını şöyle anlatıyor Preisner: "Ziyaretçilerin bir odadan diğerine iplere tutunarak geçebildiği karanlık bir mekandaydık. Her yerde yanan mumlar yerleştirilmişti; sanki karanlık bir gecede gökyüzünde binlerce yıldız vardı. Kimse kimsenin yüzünü göremiyordu ama hoparlörlerden çocukların isim ve soyadlarını, doğum tarihlerini, katledildikleri yerlerin ismini duyuyorduk. Bu 20-30 dakika sürdü. O anları bugüne kadar hiç unutmadım. Çıkışta Kieslowski bana, 'Bunu bir şekilde anlatman lazım' dedi. O anda 'Diaries of Hope' adlı eseri düşünmeye başladım."




Preisner'in anlattığını okumaya bile dayanamıyor insan. İnsanlık tarihinin bu en büyük utancının izlerine Çekoslovakya'da ziyaret ettiğim bir toplama kampında da tanık olmuş ve günlerce kendime gelememiştim. Böylesine bir trajediden esin kaynağı alan eserin çok sarsıcı olacağını tahmin ediyordum, hatta bazı kısımlarını da duymuştum. Ancak Preisner'in beş bölümden oluşan ve geçen ekim ayında plak ve CD olarak yayınlanan eserini tümüyle dinlememiştim. Orijinalinde Varşova Filarmoni Oda Orkestrası ve Crouch End Festival Oda Orkestrası ile kaydedilen eserde, vokalde Lisa Gerrard'ın yanı sıra 13 yaşındaki Archie Buchanan eşlik ediyor. İstanbul'daki konserde ise, Lisa Gerrard ve Zbigniew Preisner'in yanında, İstanbul Senfoni Orkestası, İstanbul Filarmoni Korosu ve çocuk soprano Matthew Price sahnedeydi.



Son derece hüzünlü anları, zaman zaman çocuk ruhunun umut kıvılcımlarıyla eşsiz bir şekilde bütünleştiren, çok akıcı, süzülüp giden bir konserdi dinlediğimiz. Lisa Gerrard'ın kendine özgü asaletiyle farklılaştırdığı sahnede yankılanan sesi, kusursuzluğun görsel-işitsel ifadesiydi. Matthew Price'ın çello ve piyano eşliğinde seslendirdiği "Dream" adlı parçadan önce şarkı sözlerinin Türkçesi şiir gibi okundu. "20 yaşında olmak isterdim!" deniyordu sözlerde, bulutlardan, denizlerden, doğanın insana verdiği coşkudan söz ediliyordu. Ama bunu söyleyen hayatının son baharına gelip geriye özlemle bakan bir yaşlı değildi, aksine 20'li yaşları hiç yaşayamamış, o güzellikleri görememiş, çocukken hayatı elinden alınan bir soykırım kurbanıydı; özlenecek bir geçmişi yoktu, yitip giden geleceğine ah yakıyordu… Şiir okunmaya başladığında arkalardan bir "YUH!" sesi duyuldu, önce ne olduğunu anlamadık ama sonra söylenenler karşısında kendini tutamayıp soykırımcılara yuh çeken biri olabileceğini düşündük. 

Toplam 1.5 saat sürdü konser; orkestra ile vokalistlerin uyumu eserin şiirselliğini tam olarak yansıttı. Neredeyse salonun tamamını dolduran dinleyiciler, hep birlikte ayağa kalktı, "Bravo!" nidaları arasında konser sona erdi. Son derece dingin bir müziğin etkisiyle hayatın ritmini yavaşlatmış, düşüncelere dalmıştım ki, salonun dışına çıkar çıkmaz tam kapısının önünde birkaç erkeğin anlayamadığım bir nedenle fena halde kavgaya tutuştuğunu gördüm. Sille, tokat, küfür ve itiş kakışla devam ediyordu bir İstanbul gecesi daha…

Kısa da olsa sanatın yarattığı aralıklar iyi ki var!

Konser Programı: Kaddish - From the abyss - Lament - Dream (poem) - In a dark hour (poem) - Dream - In a dark hour - Frozen ghetto (poem) - Epitaph




(Fotoğraflar ve Lisa Gerrard'ın söylediği "Lament" ile Matthew Price'ın "Dream" videoları bana aittir.
-

7 Mayıs 2014 Çarşamba

TÜRKÇE ÇEVİRİSİYLE "NIRGENDHEIM"!


Sözlerini hiç anlamadığınız ama müziğin ruhunuza dokunuşuyla savrulduğunuz oldu mu? Olmuştur mutlaka. Vokalsiz şarkıları düşünecek olursak, zaten orada insanı etkileyen şey müziğin tınıları, melodi ve ritim; hepsinin birleşimiyle ortaya çıkan sound. Ama benim söz ettiğim vokalli bir şarkı; anlamadığınız bir dilde söylenen ve duyduğunuz her kelimede içinizde titreşimlerin yaşandığı bir şarkı. Böylesi de olmuştu daha önce ama çok sık olmuyor bu.

Teho Teardo ile Blixa Bargeld'ın Salon'daki konserinde bu deneyimi bir kez daha yaşadım. Yeni bir şarkı söyledi Blixa Bargeld. Şarkı sözlerini, hatta anonsta söylediği ismi bile anlamayadım ama tam anlamıyla büyülenmiştim, çok dokunmuştu şarkı bana. O geceden sonra konser hakkında yazı yazarken yaptığım araştırma sırasında şarkının isminin "Nirgendheim" olduğunu ve ikilinin özel olarak yayınlayacakları "Spring" adlı kısaçalarda yer alacağını öğrendim. Kısaçaları edinmek için çok çaba harcadım ama sadece Record Store Day için özel olarak sınırlı sayıda basılacağını duyunca hayal kırıklığı yaşadım. Kısaçalara hala kavuşamadım ama en azından dijital olarak alabildim, radyo programın Vegan Logic'te de çaldım.



Haftalardır şarkının Almanca sözlerinin, bire bir çevrilmese bile, kısa da olsa ne hakkında olduğunu anlamama yardımcı olabilecek var mı diye soruyorum sosyal medyadan ve radyodan... Hatta Almanca bilen birkaç tanıdığa özel mesaj da gönderdim ama sonuç alamamıştım. Blixa Bargeld'ın şarkıda neden söz ettiğini o kadar merak ediyordum ki, rüyama girdi bu konu.

Sonunda yardımıma genç bir dinleyicim, üniversite öğrencisi Ahmed yetişti. Bana gönderdiği e-posta'da şöyle yazmış: "Arkadaşımın arkadaşı Almanca bilen biri buldum sonunda. Ana dili Almanca olan biri ve çevirmenlik yapıyormuş. Umarım iyi bir çeviridir."

Afet rüyalar,
her şey şimdi yine,
tırnak çıkmalı ama herkes molada.
tavandaki noktaları sayıyorum 61 taneler.
sene son esintilerinde kışa dayandı.
sende her şey ...

Bir kaplan sessizce yaklaşıyor
her nereden her nerede
her nerede her nerede
hiçbir yerde evden geri dönmüş.

Tek tek pes ediliyor, çözülüyor ...
sadece o tek bir nokta
o direniyor
bir şey kaldığı sürece geriye kalan
bir şey daha çok ister
sıfırda ve aydınlık gecelerde sıcak ...

Zaman beni istiyor
her ne ise her nerede ve her nerede ise
hiçbir yer evde
her nerede her nerede her nereden hiçbir yer evden

her nereden her nerede hiçbir yerde evden.

Teşekkürler Ahmed... Teşekkürler Blixa Bargeld... Teşekkürler Teho Teardo. Artık rahat uyuyabilirim.Belki de bu sözlere uyan bir rüya görürüm.

6 Mayıs 2014 Salı

VEGAN LOGIC LXIX - RECORD STORE DAY 2014 SEÇKİSİ - 5.5.2014


5 Mayıs 2014 tarihindeki Vegan Logic'i, bu yıl 19 Nisan'da kutlanan Record Store Day için özel olarak yayınlanan albüm ve single'lardan bir seçkiye ayırdım. Programın kaydı aşağıda.

1- Clint Mansell - Main Title (In the Wall)
2- Teho Teardo & Blixa Bargeld - The Empty Boat (Caetano Veloso cover)
3- Teho Teardo & Blixa Bargeld - Nirgendheim
4- Grace Jones - Me! I Disconnect From You (Gary Numan/Tubeway Army cover)
5- Oh Men - Tim Burgess
6- Benoit & Sergio - Long Neglected Words
7- Porcelain Raft - Giove
8- Chris & Cosey - Cowboys In Cuba (Carter Tutti Remix)
9- Neon Neon - Years of Lead
10- Neon Neon - Socialism at Sea
11- Matt Berry - Music for Insomniacs Part IV
12- Mazzy Star - I'm Less Here
13- David Bowie - Rock'n Roll Suicide (Hammersmith Odeon'73 live + Ziggy Stardust farewell speech)



Translate