31 Mart 2013 Pazar

How to Destroy Angels - Welcome Oblivion (Columbia Records)


By on 21:51:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 31 Mart 2013

Endüstriyel rock grubu Nine Inch Nails’in vokalisti, multienstrümantalist Trent Reznor, 2010’da How to Destroy Angels adlı bir yan proje başlattığını duyurduğunda epey heyecan yaratmıştı. Reznor’ın geçmişte bütün yaptıkları zaten yeterince iyi bir referanstı ama deneysel, avangart müzik grubu Coil’in 1984 tarihli single’ını isim olarak seçmesi de müziğin rotasına işaret eden ince bir ayrıntıydı. 

Reznor bu kez yanına eşi Mariqueen Maanding’in yanı sıra, NIN için daha önce birlikte çalıştığı İngiliz müzisyen, besteci ve prodüktör Atticus Ross ve grafik tasarımcı, sanat yönetmeni Rob Sheridan’ı da almıştı. 2010’da çok geçmeden grupla aynı adı taşıyan altı şarkılık bir kısaçalar yayınlandı. Mariquuen Maanding’in vokalleri üstlenmesi glitch ağırlıklı soundu bir ölçüde yumuşatmış, NIN’deki agresif hava dağılmıştı. Maanding’in uçucu vokalini atmosferik sound ve piyano tınılarıyla buluşturan “A Drowning”, bu değişime iyi bir örnek olmuştu. İki yıl sonra yayımlanan “An Omen EP” adlı kısaçalar, ilkine göre daha yalınlaştırılarak Maanding’in ses tonuna uydurulmuş soundu ile dikkat çekti. Grubun gideceği yönün evrilerek geliştiğini gözlemek mümkündü.


Bu ay başında çıkan “Welcome Oblivion”ı o gelişimin nasıl sonuçlanacağını merak ederek bekledim. Yayımlanan ilk single “How long?” gösterdi ki, How to Destroy Angels, NIN’in endüstriyel rock sounduna değil, Massive Attack’ı andıran trip hop ile synthesizer odaklı elektronikaya yakın. Bu tercih, NIN hayranlarını kızdırmış olacak ki, bunun sorumlusu olarak vokali üstlenen Maanding’i gösterdiler. Sonunda “Welcome Oblivion” çıkınca da, “Trent Reznor bu tür şarkıları yapmıştı, yeni bir şey yok bu albümde,” diyenler oldu. Öncelikle ben bu eleştiriyi pek anlamıyorum. Bir müzisyen her albümde daha öncekilerden farklı bir sound yaratmak zorunda mıdır? İsterse yaratır ama bu şart değil; daha öncekilere benzer şarkılar yapabilir de yapmayabilir de. 30 yıl boyunca hiçbir değişiklik yapmıyorsa, bu o zaman anlaşılabilir bir eleştiri olur. Trent Reznor, bu yeni grupla hem sıkı NIN hayranları tarafından “sound değişikliği yaptığı için” hem de eleştirmenler tarafından “fazla bir değişiklik yok” diye eleştiriliyorsa demek ki doğru yolda.


“Welcome Oblivion”la ilgili bir hayal kırıklığı, 2012’de çıkan “An Omen EP”de yer alan 6 şarkının 4 tanesine yer vermesinden kaynaklandı. Çünkü albümün neredeyse üçte biri önceden duyulmuştu. 13 şarkılık albüm, karanlık synth’leri vurucu bas sounduyla çok daha çarpıcı bir hale getirirken, vokalleri de işleyerek eğip bükmüş. Albümün en güzel şarkısı “And the Sky Began to Scream” bir Massive Attack şarkısı olsa hiç şaşırmazdım. Bence albümün ilk single'ı o olmalı ve ona video çekilmeliydi. 

Ice Age”, herhalde Trent Reznor’ın bugüne kadar imza attığı en farklı şarkı. Akustik enstrümanlarla icra edilen, Feist’ı anımsatan bir folk-pop şarkısı bu. Maanding, “Bazen içimdeki nefret beni ayakta tutuyor,” derken sesindeki sakinlik fark edilir bir tezat yaratıyor. “Reznor, kendini tekrar etmiş” diyenler, bence en azından bu şarkıyı bir daha dinlemeli.


Albümün vasat şarkıları da yok değil; mesela dubstep esintili “Strings and Attractors” ve “The Loop Closes”, bilinmeyen bir ismin albümünde kolaylıkla ihmal edilebilirdi. Daha önce müzik tarihinde yapılmayan yeni bir şey yaratmamış olsa da, sonuçta Trent Reznor’ın elektronik müzik içinde farklı türlerle her zamankinden daha fazla haşır neşir olduğu ve bu açıdan da daha deneysel bir albüm “Welcome Oblivion”. Yazıda vurguyu hep Trent Reznor’a yapmam da tesadüf değil; grupta başka müzisyenler de yer alıyor elbette ama herkes biliyor ki, bu albümün arkasındaki beyin o. 

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate