10 Kasım 2011 Perşembe

Vitrindeki Albümler 91: S.C.U.M -Again Into Eyes (Mute Records)


By on 12:50:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 6 Kasım 2011

S.C.U.M. denince birçok kişinin aklına ilk anda gelecek isim, Amerikalı yazar Valerie Solanas’tır.

1967’de yayımladığı “Society for Cutting Up Men” (Erkek Doğrama Cemiyeti) adlı manifesto ile ayrılıkçı feminist hareketin öncüsüydü. Öz babasının tecavüzüne uğrayan, Katolik okulunda okumayı reddettiği için büyükbabası tarafından kırbaçlanan Solanas, kitapta erkekleri yok edip tamamen kadınlardan oluşan bir toplum yaratma hayalini anlatır.

1968 yılında bir senaryosunu kaybettiği için Andy Warhol’u vurarak öldürme girişiminde bulunan yazar, bugüne kadar edebiyat, sinema ve müzik alanında çeşitli eserlere ilham kaynağı oldu. Bunlardan sonuncusu da goth punk grubu S.C.U.M.

İlk kez 2008’de “Visions Arise” adlı single ile tanıştım grupla. O sıralarda 17-18 yaşlarındaki Londralı gençlerden kurulu grup, Joy Division’ı anımsatan gitarları ve Bauhaus’u çağrıştıran vokal kullanımıyla hemen dikkatimi çekmişti.

Thomas Cohen’ın isyankar vokalini karanlık bir sound ile birleştiren müzikleri, iyi bir goth punk grubunun doğduğunu düşündürtmüştü bana. Düşüncemde haklı çıktım. Grubun Avrupa’da çıktığı turne sırasında her kentte yaptığı kayıtlar gösterdikleri gelişimi ortaya koyuyordu. Özellikle “Warsaw”da, endüstriyel rock/hardcore punk karışımı güçlü bir sound vardı.

Bu yıl grubun adını, daha çok Bob Geldof’un kızı Peaches Geldof’un erkek arkadaşı Thomas aracılığıyla andı müzik basını. Ancak ne zaman ki “Again Into Eyes” adlı ilk albümleri çıktı, o zaman müzikleri de gündeme gelmeye başladı.

Genellikle yapılan değerlendirmeler, S.C.U.M.’ın The Horrors’a çok benzediği yönünde. Bana sorarsanız da, dayanaksız bir yorum değil bu; özellikle saykedelik ve dramatik sound ile bariton vokal nedeniyle müziklerinde örtüşen noktalar var; ancak bu tür örtüşmeler başka gruplarla da olabilir. Örneğin Echo and the Bunnymen'i anımsatıyor bana.

Sonuçta kime benzediklerinden çok önemli olan ortaya çıkan albümün bir bütünlük içinde yansıttığı duygunun dinleyiciye dokunması ve S.C.U.M. bunu oldukça iyi başarıyor.

Müziklerinde dinledikçe büyüyerek insanın içini saran bir his, sarsıcı bir tutku var. 50 saniyelik “Water”daki atmosferik hava, “Paris”te piyanonun melankolizmi, “Summon the Sound”da adeta etrafı ateşe veren gitarların her biri derin ama enerjik bir kayboluş hissi yaratıyor.

Şarkılarında ele aldıkları konuların toplumsal bir yönü yok. Birtakım bireysel saykedelik deneyimlerin ortaya çıkan şarkılar bunlar. Röportajlarından birinde, bazı şarkılarının “bastırılmış arzuları temsil eden renkli şekillerin görsel manifestolarının yol açtığı duygusal çalkantılardan” esinlendiğini söylediler... Bu, nelerden ilham aldıkları hakkında iyi bir fikir veriyor insana.

Grup üyelerinin söylediğine göre, albüm üzerinde çalışırken, Morricone film müziklerini, İngiliz besteci Basil Kirchin’i, Serge Gainsbourg’u ve sürekli Bowie’nin “Low” albümünü dinlemişler. Böyle güçlü bir listenin esinlendirdiği albüm de böyle güzel olur.

Son yıllarda Londra’dan çıkan en iyi gruplardan birisi, güçlü bir soundu var; sağlam bir albüm yapmışlar.





-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate