16 Temmuz 2015 Perşembe

2015'İN İLK YARISINDA YILIN EN İYİ ALBÜMLERİ


By on 13:53:00

16.7.2015

Haziran ayı gelip de yılı yarılayınca, geriye dönüp bakmak ve bu zamana kadar yayınlanan albümleri gözden geçirmek, yıl sonunda daha iyi bir değerlendirme yapabilmek için yararlı oluyor. Bu yıl da albümleri heyecanla takip ettim; bir kısmını bir süre dinleyip rafa kaldırdım, bir kısmı hayatımın bazı dönemlerine soundtrack oldu. Bunların arasından bir seçki yapıp 30 tanesini öne çıkarmak yine kolay olmadı. Elbette bu listeye giremeyen başka iyi albümler de var ama burada söz ettiklerim yılın en sevdiğim ilk 30 albümü. Ayrıca  benim listeme girmeyen ama başkalarının beğendiği albümler de doğal olarak vardır. Her zaman söylediğim gibi, sonuçta her liste onu yapanın kişisel beğenilerini yansıtır. Benimki daha çok deneysel/alternatif başlığı altında toplayabileceğimiz kayıtlara özgü bir değerlendirme. O açıdan bakılırsa, bu türlere ilgi duyanlar ya da yeni keşifler yapmak isteyenler için farklı bir öneri oluşturabilir.

Bu listedeki albümleri kendi aralarında ayrıca bir sıralamaya tabi tutmadığımı da belirtmek isterim; dizilişleri tamamen rastlantısal. Keyifli dinlemeler dilerim!

Alessandro Alessandroni - Industrial
1960’lardan beri deneysel akustik kayıtlar yapan ve bu alanda efsane nitelemesini en çok hak eden müzisyenlerden biri olan İtalyan besteci/multienstrümantalist Alessandro Alessandroni’nin bu yıl yayınlanan “Industrial” adlı albümü, 1976 yılında yaptığı endüstriyel temalı kayıtlardan oluşuyor. Ennio Morricone ile Spaghetti Western filmlerinin müziklerinde yaptığı işbirlikleri ile adını duyduğumuz bestecinin synth-ağırlıklı elektro-akustik kayıtları, yansıttığı minimalizm ve ses kalitesi ile kendine bu alanda özel bir yer açıyor. Özellikle albümde yer alan “Amperometri” adlı şarkı, bana göre gitarla yazılan mükemmel bir şiir.



The Membranes - Dark Matter/Dark Energy
26 yıl sonra yeni bir albümle karşımıza çıkan The Membranes, evrene ve hayata ilişkin etkisi yoğun bir albüm kaydetmiş. Çok geniş bir ses paletinin kullanıldığı albüm, sound açısından gerçek bir macera! Bütününü değerlendirdiğimizde elbette bir gitar albümü söz konusu ve John Robb’un güçlü bas soundu yine belirgin. Ancak bunun ötesinde yer yer sert gitarları geri plana alıp, e-bow, yaylılar, melodika, buzuki ve armonyum gibi değişik aletlerle yaratılan ses manzaraları da var. Albümün arkasındaki asıl ilham, John Robb’ın CERN’deki Higgs Bozonu Projesi’nin başındaki Joe Incandela ile buluşması sırasında evrenin doğuşu, karanlık madde ve karanlık enerji hakkında duydukları. Ortaçağ’dan kalma bir atmosferi andıran albüm kapak resminde hareketsiz yatan kadının üzerine oturan maymun ve perde arasından başını uzatan atın da evrenin doğuşu, insanın gelişimi ve modern toplumun kuruluşuna dair gönderme yaptığını düşünmek zor değil. Kuşkusuz yılın en iyi albümlerinden birisi.

Godspeed You! Black Emperor - Asunder, Sweet and Other Distress
Deneysel enstrümantal rock’a dair güzel olan ne varsa bu albümde mevcut. Grubun altıncı albümü, grubun 2013-14 boyunca canlı performanslarında çaldığı ve hayranları tarafından “Behemoth” olarak bilinen uzun parçayı içeriyor. Minimalist drone’larla başlayıp titreşen gitar gürültüsüyle büyüyen sound, dinledikçe insanı bütünüyle sarıyor. Hükümete duyulan güvensizliği, politik cehaletten hayvan zulmüne kadar modern uygarlığın çöküşünü hazırlayan atmosferi herhalde GY!BE’den daha sarsıcı şekilde anlatacak bir grup da olamazdı.

The Orb - Moonbuilding 2703 AD
 Elektronik müziğin dev ismi The Orb’un bu türün efsane plak şirketi Kompakt etiketiyle yeni bir albüm yayınlaması, yılın en heyecanla beklediğim müzik olaylarından biriydi. Alex Paterson, albümü şöyle tanımlıyor: “Ayda gezen sekiz ayaklı Land Rover’a dönüşüp, milyonlarca ses örneği ve ses dokusunun oluşturduğu kozmik bir ufuk tabakasına doğru havalanan kesintisiz bir müzik parçası. Dinleyiciyi kendi kafasının üstünde döndürüp, beynini maksimum kapasitede tekrar yapılandırır ve sonra tekrar evine döndürür.” Böylesine orijinal bir anlatımdan sonra başka bir yorum yapmak gereksiz; albümü sadece deneyimlemek düşüyor bize. Güçlü bassline’lar, saykedelik synth’ler, tuhaf loop’lar ve derin ambient dokularıyla uçmaya hazır olun diyorum.

Jac Berrocal, David Fenech ve Vincent Epplay - Antigravity
Efsane trompetçi ve besteci Jac Berrocal, Fransız avangart müzik sahnesinden gitarist, şarkıcı/besteci David Fenech ile görsel artist ve ses tasarımcısı Vincent Epplay’in ortak albümü “Antigravity”deki ses çeşitliliği son derece heyecan verici. Doğaçlamalarla evrilen serbest caz, ambient ve punk ruhlu rock ile elektronik sesler birbirine girince kulaklarımız için olduğu kadar ruhumuz için de rengarenk bir evren sunuyor. İlk dinleyişte kapıldım ama dinledikçe de daha çok tutulduğum bir albüm oldu.



Alessandro Cortini - Forse 3 
Nine Inch Nails ile yaptığı çalışmalardan ve elektronik projesi SONOIO’dan tanıdığımız İtalyan müzisyen Cortini, Buchla modüler synthesizer ile yaptığı müthiş Forse albüm serisinin üçüncü kaydını bu yıl yayınladı. Dünya üzerinde sadece 13 adet kalan Buchla Music Easel denilen analog synthesizer üzerinde canlı çalınıp kaydedilen albüm, elektronik müzik meraklılarının mutlaka dinlemesi gereken bir cevher. İlk iki albüm gibi üçlemenin bu son kaydında Cortini’nin belirgin damgasıyla kendini hemen belli eden bir sound var. Buchla’dan çıkan en görkemli, en derin tonal müzik diye tanımlarsak yanlış olmaz. Cortini’nin kendisini tek bir enstrümana bağımlı kıldığında yaratıcılığının seslerle giriştiği oyun ve aldığı virajlar inanılmaz.

Vito Ricci - I Was Crossing A Bridge
Bağımsız müzik sahnesinde mükemmel kayıtlar yayınlayan Amsterdamlı plak şirketi Music From Memory etiketiyle çıkan albüm, arşiv yapanların dikkatinden kaçmayacak kadar önemli. 1980’ler New York’unun deneysel müzik ortamını izleyenlerin iyi tanıdığı Vito Ricci’nin bu retrospektif albümü, yaptığı müziğin döneminin çok ilerisine geçen kalitesini bir kez daha kanıtladı. Ambient, minimal synth, elektronik funk ve her türlü leftfield alana giren sesleri hipnotize edici bir sound içinde bütünleştiren Ricci’nin müziği, kelimenin tam anlamıyla ölümsüz.

Gnod - Infinity Machines
Yarım saati aşan canlı kayıtla birlikte yaklaşık 2.5 saati bulan albümü tanımlamak çok zor. Drone, free jazz, vokal sample’ları, ses efektleri, synthesizer’lar ve spoken word ile birbirine geçen bir ses evreninde türler arasındaki sınırları bütünüyle yıkan saykedelik bir macera denilebilir belki. “Politikacılara güvenmeli miyim?” diye sorarken dinleyene aklından geçenleri sorgulatan, bütün o dağınık yapıdan çıkaracağınız anlama göre şekillenen, gürültülü bir halüsinasyon gibi ama konu ettiği evren, içinde nefes aldığımız dünyanın kendisi; ona dair ne varsa bu düzensizliğin içinde bulmak olanaklı. Dinledikçe keşfedilecek, çok yoğun bir albüm.

Algiers - Algiers
Amerika’nın Atlanta eyaletinden çıkan üçlünün grupla aynı adı taşıyan ilk albümü, Matador Records etiketiyle yayınlandı. Gürültülü gitar rifflerini gospel ve elektronik davullarla buluşturan eklektik ve çok güçlü bir müzik yapıyorlar. Grubun müziğindeki gücün kaynağı, zengin soundu kadar temalarında da yatıyor. Sömürgecilik, ırkçılık, toplumsal uzlaşmazlık, din çatışmaları ve duyarsızlık gibi temel sosyal sorunlara odaklanan politik bir duruşları var. Özellikle “Blood” adlı şarkılarının sözlerine kulak verdiğimizde toplumu esir alan hastalıkları haykırdıklarına tanık oluyoruz. Ben bu haykırışı, isyanın dışavurumunu çok beğendim.



Prurient - Frozen Niagara Falls
Dominic Fernow’un 20 yıldır kullandığı Prurient mahlasıyla yayınladığı yeni albümü “Frozen Niagara Falls”, New York’ta çok sert geçen bir kışın izlerini yaşamdaki duygusal fırtınalarla buluşturuyor. Bunun sonucu olarak da dinleyici albüm boyunca karanlık endüstriyel seslerle sarsılıyor. Dinlemesi herkes için kolay değil ama acımasız güzelliği, içindeki korku ve hüznün dürüstlüğünden geliyor. Albüm, Prurient’in en çarpıcı kayıtları arasındaki yerini aldı.

Barnett + Coloccia - Weld 
Faith Coloccia ve Alex Barnett ikilisi, Blackest Ever Black kataloğuna bu yıl elektro-akustik projelerinin ikinci albümünü ekledi. “Weld” adını verdikleri albümde, elektronik gürültüleri, alan kayıtları, elektronik davul, synthesizer ve işlenmiş vokalle birbirine geçirip mistik bir sound yaratmışlar. Soundun karakterinde enstrümantasyonun yanı sıra, albümün ardında yatan felsefi görüşler temel belirleyici olmuş. Kutsal olanı bulma ve doğal olanın anlamını keşfetmeye çalıştıklarını; eski dönemin etkisine kulak verirken teknolojiyi hem hafızayı somutlaştırma hem de gelecek çağa özgü bir hikaye hayal etmek için kullandıklarını söylüyorlar. Teknoloji bu kadar sofistike bir amaç için kullanıldığında, bilimkurgu filmlerinin müziklerini çağrıştıran ajite edilmiş tekno ile eski çağlara ait kayıtları andıran tuhaf sesler aynı anda karşınıza çıkıyor. Müziğin zamanı ve mekanı aşıp geçmişle geleceği buluşturma yetisine dair çok iyi bir örnek yaratmış Barnett + Coloccia.

Alva Noto - Xerrox Vol. 3
Glitch ve microsound’un yetenekli prodüktörü Carsten Nikolai’nin Alva Noto adı altında yayınladığı Xerox serisinin üçüncü albümü bu yıl çıktı. Jules Verne’nin “L'Île mystérieuse” adlı romanından uyarlanan TV dizisi “La Isla misteriosa y el capitán Nemo” ile Tarkovski’nin “Solaris” film uyarlamasından esinlenen Alva Noto, bu seriyi kaydederken kendi tasarladığı Xerrox yazılımını kullanıyor. Bilimkurgu filmlerine gönderme yapan dinamik ses manzaralarından, duygusal atmosferler yaratan melodilere kadar geniş bir yelpazede ses tasarımı içeriyor albüm. Bu duygusal kaydı, şu ana kadar yaptığı en kişisel albüm olarak niteliyor Alva Noto. Duygusal dünyanın yazılımlarla anlatılması ilginizi çekiyorsa hiç kaçırmayın.

Annabel (Lee) - By the sea... and other solitary places
Soho’da ayakta kalmakta direnen plakçılardan If Music’in keşfi olan grup, adını Edgar Allan Poe’nun şiirinden almış. Nick Drake ve Joni Mitchell’da var olan folk duyarlılığını Billie Holiday tarzı melankolik caz tarzıyla dokuyan grubun müziğini duyan plak dükkanı sahibi, albümü Ninja Tune Records’a göndermiş ve onların da desteğiyle bu şahane albüm ortaya çıkmış. Dinleyeni adeta bir rüyanın içine çeken, bulunduğu yerden koparıp bambaşka bir yere taşıyan hayal gibi bir albüm. Richard E.’nin farklı türleri ustalıkla bütünleştiren kusursuz prodüksiyonu ve Annabel’in vokalini kullanma yetisi hayranlık uyandırıcı. Bir dinleyici “Ella Fitzgerald, Bessie Smith ve Nina Simone’un Debussy dinleyerek rahatladığını ya da Boards of Canada’nın B-yüzü şarkılarıyla coştuğunu düşünün demiş. Gerçekten de o kadar garip ve büyüleyici.



Carter Tutti - Carter Tutti Plays Chris & Cosey 
Deneysel elektronik müziğin en yaratıcı isimlerinden Chris Carter ile Cosey Fanni Tutti, 1980 ve 1990 arasında Chris & Cosey adı altında yayınladıkları şarkıları, daha sonra Carter Tutti adıyla yine kendileri canlı performanslarda yorumladı. Bu canlı kayıtlar da bir albüm olarak bu yıl yayınlandı. Erotizm yüklü sözleriyle gizemini koruyan dark electro ve Goth-Techno eşliğinde dans edip, yeraltı deneysel müzik dünyasının karanlık dehlizlerinde gezinmek isteyenlere ısrarla öneririm.

Kammerflimmer Kollektief - Désarroi 
Alman deneysel müzik grubu Kammerflimmer Kollektief’in yeni albümü “Désarroi”de adına yakışır şekilde free jazz, noise, alternatif rock, dub reggae ve elektronik müziğin yaratıcı bir kargaşası var. Ancak kozmik caz diye nitelenen bu kargaşa içinde bir dinleyici olarak durduğunuz yeri belirlemeniz istenmiyor; aksine birbirinden bağımsız titreşen sesler yardımıyla sağlam bir kafa karışıklığı yaratılıyor. Thomas Weber’in 20 yıl önce başlattığı ve bugün Heike Aumüller ve Johannes Frisch ile sürdürdüğü bu proje, önceden kaydedilmiş sample, loop ve doğaçlamaları çorba haline getirip, daha sonra bunların üzerine jam session’larda tekrar doğaçlama yaparak bir tür kolaj yaratıyor. Albümü dinlemeye başladığınız anda, duyabileceğiniz en etkileyici ses karmaşalarından birinin içine giriyorsunuz.

William Basinski - Cascade
Avangart ambient besteci, ses tasarımcısı William Basinski’nin yeni albümü Cascade, müzisyenin loop’a aldığı zarif bir piyano melodisiyle neler yapabildiği ile ilgilenenler için tek kelimeyle büyüleyici. Üzerine bindirilen efektlerle 40 dakika boyunca tekrarlanan melodi, fark edilmesi güç ufak ses değişimleriyle insanı adeta hipnotize ediyor. Belki böyle yazı ile anlatmaya çalışınca insana pek de heyecan vermiyor ama tape loop’ların insan ruhunda yarattığı garip hüzün hep çok ilginç geldi bana. Bu bakımdan “Cascade”in üzerimdeki etkisi büyük oldu.



Silent EM - Entierros Del Ayer [2013] 
New York’un yeraltı darkwave/synthpunk sahnesinin yetenekli yeni isimlerinden Silent EM ya da gerçek adıyla Jean Lorenzo, daha önce İspanyolca dilinde yazdığı ama yayınlamadığı şarkıları bu yıl Bandcamp üzerinden dijital albüm olarak yayınladı. 1980’lerin coldwave soundunu anımsatan sert ve güçlü vokaliyle yalanlar, yanılsama, aşkın yarattığı uyuşma hali ve kaybedilen ütopyalar hakkında duygusal şarkılar söylüyor Lorenzo. Bu tür sert vokalin sözlerdeki duygusallıkla kurduğu tezattan hoşlanıyorsanız, Silent EM’de de aynı niteliği en vurucu haliyle bulabilirsiniz.

Kreng - The Summoner
“The Summoner”, Kreng adıyla tanıdığımız Pepjin Caudron’un birkaç yakın arkadaşını kaybettiği bir yılın ardından yaşadığı matemin inkar, öfke, uzlaşma, depresyon ve kabul şeklinde gelişen beş aşamasını anlatıyor ve bu nedenle de bu güne kadar yayınladığı en kişisel albüm. Aynı zamanda da farklı kaynaklardan topladığı sample’lar ile kayıtlar yapan Kreng’in bu yöntemi kullanmadığı ilk albüm. Yaylılar, organ ve gitar ile kurgulanan Lynch’vari bir hava hakim şarkılarda. Caudron’un dingin ambient parçalarını gürültülü yaylılar ile buluşturarak kurguladığı ses manzaralarından oluşan “The Summoning” adlı 15 dakikalık şarkıya Belçikalı doom grubu Amenra eşlik ediyor. Acıyı kabullenişin aşamalarına sesle tanıklık etmek, dinleyici için de yıpratıcı ama bir o kadar da unutulmaz bir deneyim.

Nils Frahm - Music for the Motion Picture Victoria
Alman yönetmen Sebastian Schipper’in “Victorai” adlı filminin müzikleri modern klasik müziğin en yetenekli isimlerinden Nils Frahm’ın elinden çıktı. Schipper, kendisine bu film için teklif getirdiğinde, “Böylesine güçlü bir filmin müziğe ihtiyacı olur mu?” diye düşünmüş ve o güçlü sahnelere eşlik edecek bir film müziği yapmanın kolay olmayacağını anlamış. Ama sonunda çellist Anne Müller, kemancı Viktor Orri Árnason ve dark ambient’ın en nadide gruplarından biri olan Deaf Center’dan gitarist Erik K Skodvin ile birlikte bir kez daha hayranlığımızı kazanacak bir albüm kaydetmiş. Gece gizlice partiye giden bir genç kızın banka soygununa karışmasını anlatan filme uygun olarak karanlık ve gizemli minimalist besteler var albümde. Sanıyorum Erik K Skodvin’in varlığının etkisiyle Deaf Center sounduna yakın anlar da belirgin.

Holy Herndon - Platform
Amerikalı besteci, deneysel ses tasarımcısı Holly Herndon’un ikinci albümü “Platform”, bağımsız plak şirketi 4AD etiketiyle çıkardığı ilk kayıt. Teknoloji ile insanlığın bazı açılardan olumlu, bazı açılardan olumsuz ama daima karmaşık ilişkisini ana tema olarak belirleyen Herndon, birçok farklı sesi yaratabilmek için kendi yazılım programını geliştirmiş. Kendi vokalini ve yarattığı sesleri elektronik süzgeçten geçirerek duygusal tepkileri teknoloji aracılığıyla farklı bir boyuta taşıyor albümde. Avant-pop’un en sofistike hali denilebilir albüm için. Herndon, belli ki dinleyicinin albümü dinledikten sonra hissettiklerinden çıkarsamalar yapmasını, yaşadığı deneyimi yorumlamasını talep ediyor.



Bill Wells & Aidan Moffat - The Most Important Place in the World 
Arab Strap’ten tanıdığımız Aidan Moffat ile İskoç besteci ve multienstrümantalist Bill Wells, 2011’de Yılın İskoç Albümü Ödülü’nü kazanan ilk albümleri “Everything’s Getting Older”dan sonraki ikinci ortak çalışmada yeni melankolik hikayelerle çıktı karşımızda. Birbirinden farklı türleri dijital ve analog enstrümanlar aracılığıyla işleyip bünyesinde toplayan albüm, Moffat’ın keskin mizah gücünü yansıtan spoken word tarzını elektro pop/caz dokunuşları ile buluşturuyor. Kent yaşamının yalnızlığı içinde sürüklenen orta yaşlı adamın içki ve uyuşturucuya sığınıp kendisiyle dalga geçişi; aşk, tutku, ilişkiler ve toplumsal olaylara dair duyduklarımız, oldukça dokunaklı ama yer yer de komik.

Danielle De Picciotto - Tacoma 
“Tacoma”, 30 yıldır sanatın farklı alanlarında eserler veren müzisyen, yazar ve performans sanatçısı Danielle de Picciotto’nun ilk solo albümü. 1980’ler New York sahnesinin önde gelen figürlerinden biri olan ve hayatını dünyanın farklı kentlerinde alternatif kültürlere açılarak geçiren Picciotto’nun albümü de kendi hayatına benzer şekilde, arp, laterna gibi az kullanılan enstrümanları işin içine katarak ses çeşitliliğini yakaladığı sıradışı bir çalışma.

Björk - Vulnicura
Björk’ün uzun zamandır hayatını paylaştığı ve kızı Isadora’nın da babası olan sanatçı Matthew Barney’den ayrılışı ve sonrasında yaşadığı yıkımın şekillendirdiği albüm, olağanüstü bir duygusal çalkantı. Björk’ten duymaya alışmadığımız kadar kişisel ve öylesine yoğun ki dinlerken insanın içini acıtıyor, sarsıyor. Bu nedenle albümün fazla kendine dönük olacağı endişesini taşımış Björk ama sonra yaşadıklarının bir açıdan da evrensel bir niteliği olacağını düşünmüş. “Seni çok fazla mı sevdim?” diye soruyor albümün bir yerinde Björk. Bu, terk edilen ve nerede hata yaptım acaba diye kendini sorgulayan bir kadının sorusu. Björk’ün yaylılarla buluşan kırılgan vokali, romantik hüznü yansıtırken; prodüktörlüğü birlikte üstlendiği Arca ve The Haxan Cloak’un elektronik dokunuşları, şarkıların hissettirdiği kalp kırıklığına en uygun sesleri yaratmış.



Thom Yorke & Robert Del Naja - The UK Gold
Britanya’da ticari şirketlerin vergi kaçırma tarihini ele alan “The UK Gold” belgeselinin müzikleri, konuya uygun şekilde karanlık bir şüphe yaratıyor dinleyenin ruhunda. Radiohead’den Thom Yorke ve Jonny Greenwood, Elbow’dan Guy Garvey, Massive Attack’ten Robert del Naja ve ses mühendisi Euan Dickinson gibi usta müzisyenlerin katkısıyla ortaya çıkan minimalist ses manzaraları ve dingin tempolu enstrümantal parçalar, filmden bağımsız olarak da yılın en kayda değer albümlerinden birini yaratmış.

Automat - Plusminus
 Jochen Arbeit (Einstürzende Neubauten, Die Haut), Achim Färber (Project Pitchfork, Philipp Boa) ve Georg Zeitblom’un (Sovetskoe Foto) bir araya gelerek kurduğu Automat, geçen yıl yayınladığı ilk albümüyle en iyi albümler listemin 6. sırasında yer almıştı. Berlin deneysel müzik sahnesinde sivrilen üçlü, bu kez Stanley Kubrick imzalı “2001”den ilham alarak daha da sağlam bir albüm yapmış. Geçen yıl Genesis P-Orridge, Lydia Lunch ve Blixa Bargeld gibi olağanüstü iyi vokalistlerle işbirliği yaptıkları albümde o güçlü sesler öne çıkmıştı ama bu defa sound üzerinde belirleyici olan 1950’lerin analog teknolojisi. Ritim ve soundu melodilerden daha önemli buluyorsanız, dub ve minimal tekno etrafında geliştirdikleri deneysel seslerle kendi özgün soundunu yaratan Automat’ın bu albümünü ihmal etmeyin.



Dasha Rush - Sleepstep 
Gerçek adı Dasha Ptitsyna Van Celst olan Dasha Rush, Moskova’da doğup büyümüş bir prodüktör/müzisyen. Raster Noton’dan bu yıl yayınlanan “Sleepstep - Sonar Poems For My Sleepless Friends” adlı albümü ile irkiltici bir hava yaratıyor ama aynı zamanda duygusal açıdan enteresan bir niteliği var. Kendi tuhaf dünyasında insani hayallerle sarmalanan makinelerin yeni romantizmin anlatıcısı olduğunu söylüyor Dasha Rush. Elektronik müziğin alt türlerine dalan; ambient’tan hardcore’a, soğuk endüstriyel sesleri minimalist atmosferle örtüştüren müziğindeki değişkenlik dikkat çekici. Makinelere ve sentetik seslere karakter veren bu maceracı sound, farklı sesler arayan kulakların ilgisini çekecektir mutlaka.

John Carpenter - John Carpenter’s Lost Themes
Korku filmlerinin ustası yönetmen John Carpenter’ın ilk albümü Lost Themes’in korku filmlerine pek de meraklı olmayan benim gibi birine hitap etmesi garip aslında. Çünkü film görsellerine bağlı olarak ortaya çıkan bir müzik söz konusu. Fakat altı çizilecek olan nokta şu ki; bu albüm filmden bağımsız olarak kendisini dinlettirebilecek kadar özgün ve ona ihtiyaç duymayacak kadar sinemasal. Carpenter, oğlu Cody ve besteci Daniel Davies ile birlikte, korku hissi etrafında gelişen fikirler üzerinde doğaçlama yaparak oldukça tatmin edici bir sound yakalamış. Dinleyicinin hayal aleminde müzikle görsel bir enstalasyon yaratmayı başarmış.

Ah! Kosmos - Bastards
Başak Günak’ın Ah! Kosmos adıyla yayınlanan ilk solo albümü “Bastards”, yılın en iyi elektronik kayıtlarından birisi. Baba, piç, kardeşlik ve özgürlük metaforlarını kullanarak, hayatın içindeki hüzünlü, heyecanlı ya da dramatik çeşitli anların içine süzüldüğü bir evren sunuyor albüm. Günümüzün genç yaratıcı yeteneklerini bulma konusunda çok başarılı olan, en ufuk açıcı plak şirketlerinden Berlin merkezli Denovali Records etiketiyle çıkan “Bastards”, Ah! Kosmos’un hem çok iyi bir çıkış yapmasını sağladı, hem de geleceğe dönük sağlam adımlar atacağına dair güçlü işaretler verdi.

Nick Cave & Warren Ellis - Far From Men
Albert Camus’nün kısa hikayesinden sinemaya uyarlanan “Far From Men” için Nick Cave ile Warren Ellis’in bestelediği film müziklerinden oluşan albüm, ikilinin film müziği kataloğuna parlak bir katkı yaptı. Filmde, Cezayir bağımsızlık savaşı sırasında bir Cezayir kasabasında öğretmenlik yapan Fransız öğretmenin cinayetle suçlanan muhalif bir köylüye yardım etmek zorunda kalışı ve sonrasında başlarına gelenler anlatılıyor. Cave ve Ellis, oldukça dramatik bir senaryosu olan filmin müziklerinde, daha önceki soundtrack çalışmalarını hatırlatır şekilde, yine Ellis’in hipnotik keman loop’larını geniş ölçüde kullanmış ancak bu kez daha deneysel drone ağırlıklı ambient soundu öne çıkmış.



Ghost Harmonic - Codex
Ultravox günlerinden bu yana yaratıcılığını sürekli geliştirerek daima çağdaşlarının ilerisinde olmayı beceren John Foxx, yanına uzun zamandır işbirliği yaptığı prodüktör Benge ve kemancı Diana Yukawa’yı da alarak Ghost Harmonic adlı bir üçlü kurdu. Grubu oluşturan ana düşünce, Benge ve John Foxx’un stüdyoda yarattığı karmaşık altyapıyı klasik müzik eğitimi almış bir müzisyenin yeteneğiyle buluşturma fikri. Benge’nin stüdyosunda bir araya gelerek analog ses dokularıyla keman seslerini harmanlayınca, muhteşem bir elektro-akustik kayıt ortaya çıkmış. Yukawa’nın kemanından yayılan tınıların doğaçlama ses öbekleri, loop’lar ve synthesizer’lar üzerine döşenişi, dinleyeni bir tür trans haline geçiriyor. İçine gürünce çıkması zor bir ambient atmosferi vaat ediyor Codex.

Branches - Old Forgotten Places 
İtalyan new wave/dark wave grubu Branches’ın ikinci albümü, 80’lerin elektronik davul-klavye-synth sounduna özlemi gün geçtikçe artanlar için ilaç gibi bir kayıt. İlk dinlediğimde New Order, The Cure ve The Sound bir araya gelmiş sanki diye geçirdim içimden. Bu türde yapılmamış bir yenilik önermiyor albüm ama vokalist Enrico Russo’nun Bernard Sumner’ı hatırlatan sesi, bas soundunun sürüklediği melodileri ve müziğin karanlık melodisi, tam da albümün adına uygun olarak eski unutulmuş yerlere götürdü beni. Ama fark ettim ki, unutuldu sanılanlar unutulmamış... İlginçtir; albüm kapağındaki buzdağı gibi soğuk olduğu anlar da var ama belki de çağrışımları nedeniyle yakın hissetiğim bir albüm oldu.

Robot Koch - Tsuki
Günümüzün en beğendiğim prodüktörlerinden Robot Koch, Monkeytown Records etiketiyle çıkan “Tsuki”de, yine etkisi yoğun ses dokularını bir zanaatkar ustalığıyla işlemiş. Dünyanın farklı yerlerinden müzisyenlerle işbirliği yaptığı bu kısaçaları, Bladerunner filminin soundtrack albümünde yer alabilecek türden tekinsiz sesler de var, duygusal melodiler de. Ayrıntılara gösterdiği özenle prodüksiyondaki titizliğini hissettiren, her dinleyişte yeni keşiflere yol açan, heyecan verici işbirlikleriyle yılın en iyi elektronik kayıtları arasına girmeyi başardı.


(Bu yazı ilk olarak redbull.com.tr'de yayınlanmıştır. http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331730274232/zulal-kalkandelen-2015-deneysel-alternatif-albumler-listesi;http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331730841321/zulal-kalkandelen-2015-ilk-yari-en-iyi-albumler)

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate