11 Nisan 2015 Cumartesi

İNSAN RUHUNUN İNCELİKLERİNİ SESLERLE DOKUYANLAR: GREG HAINES - DOUGLAS DARE @ SALON


By on 16:20:00

11.4.2015

Greg Haines ile Douglas Dare'in aynı gece çaldığı Salon konseri, bu yıl en heyecanla beklediklerimden biriydi. Her ikisini de son birkaç yıldır yakından izliyorum. Radyo programım Vegan Logic'te şarkılarını çaldım, albümleri çok dinlediklerimden oldu, Dare'in "Whelm" albümü 2014'ün en iyi albümleri listemde yer aldı.

24 yaşındaki İngiliz piyanist Douglas Dare'i geçen yıl Brooklyn'de eski bir ambardan dönüştürülerek performans mekanı haline getirilen Glasslands'de canlı dinleme olanağı bulmuştum. Nils Frahm öncesinde çaldığı o yarım saatlik performans, büyük çıkış yapacağının göstergesiydi. Nitekim geçen yılın en dikkat çekici yeni isimlerinden birisi oldu.

Greg Haines'in klasik müzik ile elektronik müziği bir araya getirdiği, modern klasik/ambient kompozisyonlarındaki yaratıcılığı ilgiyle ve hayranlıkla izliyorum ama dün akşama kadar hiç canlı dinlememiştim. Douglas Dare'den önce, hiç kesmeden 50 dakika boyunca tek başına yaptığı müzik, tek kelimeyle kusursuzdu. Klavye, synth, efektler, loop'a aldığı melodiler, melodika ve piyano ile sanki laboratuvardaki çılgın profesörü andıran bir edayla enstrümanlar arasında hızla mekik dokudu; yarattığı elektro-akustik sesleri bütünleştirip birbirinin içinden geçirirken, seslerle roman yazdı adeta.

Müziğin yansıttığı ruh halleri değişse de, hiç kesmeden devam etmesinin nedeninin de o bütünlüğü bozmamak olduğunu düşünüyorum. Haines, bir süre neşeli bir tonda devam eden müziğe kendisi de salınarak eşlik ederken, bir anda dark ambient tınıları çarpıyor kulağımıza; ritim yavaşlıyor, piyanonun yüzü kararıyor, 19. yüzyıldan kalma Victoria tarzı bir kilisenin karanlık salonundan yükselebilecek synth seslerini duyuyoruz. Sonrasında tutamadığım gözyaşlarım ise, piyanodan yansıyan dürüst duygusallığa ruhumun bir verdiği bir karşılık... Hüznün ya da acının değil, müziğin güzelliğinin yol açtığı bir dışavurum.



Greg Haines çalarken, sanki denizin ortasındaki bir kayığın içinde yakamozun parıltısından gözleriniz kamaşmış gibi oluyorsunuz. Dinleyeni bulunduğu yerden alıp zaman içinde bir tür seyahate çıkaran güçlü bir müzik bu. İnsanı hem fiziksel hem de ruhsal anlamda böylesine bir yoğun etki altına almasında, Greg Haines'in aynı zamanda bale ve dans koreografileri için de müzik yapmasının rolü olsa gerek. Hareketi yaratan ritmi ve duyguları harekete geçiren etkileşimi yakalamış müziğinde. Dün akşamki 50 dakikalık konseri bana yetmedi. Umarım daha uzun bir konser vermek için yine gelir İstanbul'a.



Greg Haines'in ardından kısa bir aradan sonra genç müzisyen Douglas Dare ve davulda Fabian Prynn geldi sahneye. Brooklyn'deki konserinde tek başınaydı ve sadece piyano çalmıştı Dare. Bu kez bir Nord klavyenin önünde, davul eşliğinde başladı konserine. Yaşadığı olayları şarkılarına kendine özgü çekici bir tuhaflık içinde aktarıyor Dare. Mesela hiç dövmesi olmasa da, dövme yaptırmanın nasıl bir his olduğunu deneyimlemese de, bedeninde dövme değil, yara izi istediğini söyleyebiliyor 'Scars'da. Büyükbabasını savaş sırasında sevdiği bir kadınla mektuplaşırken hayal ettiği şarkısı "Caroline", vokal melodisindeki ustalığının zirveye çıktığı şarkılardan birisi. Öyle dokunaklı bir tonda söylüyor ki, öyküsüne rağmen bu şarkı büyükannesinin bile favorisi olmuş.

Dare'in sadece piyano ile verdiği tamamen akustik Brooklyn konseri, saf bir şiirsellik örneğiydi. Dün akşamki performansında, davulun da katkısıyla soundu daha vurucu ve hareketliydi. Bir ara Fabian Prynn sahne arkasına geçip onu yalnız bıraktığında, salonda piyano olduğunu görünce onu da çalmak istediğini söyledi ve o sözünü ettiğim saf şiirsel tınılardan örnekler de sundu.

Şarkı aralarında anlattığı kısa öyküler ve yaptığı esprilerle renklendirdiği konser, Douglas Dare'in dış görüntüsüyle uyumlu çocuksu yanını da ortaya çıkarıyor. Kırılgan, naif, romantik, duyarlı ve aynı zamanda tutkulu bir kişilik var o müziğin arkasında. Ruhunun bütün güzelliklerini dinleyiciyle paylaşan bir yetenek... Kendisini giriş katında sandalyelerde oturarak ve asma katta bacaklarını demir parmaklıkların arasından aşağı sarkıtarak tam bir sessizlik içinde dinleyenlere, "Hepiniz çok saygılısınız. Teşekkür ederim. Belki de sandalyede oturduğunuz için... Yukarıdan sallanan ayaklar görüyorum. Siz de dikkat edin orada," diyecek kadar da kibar.

Terapi gibi konserler vardır ya; onlardan biriydi dünkü de... Günlük hayatı kaplayan kabalık, şiddet, küfür kıyamet iki saatliğine yok oldu; insan ruhunun inceliklerini seslerle dokuyan müziğin güzelliği doldurdu Salon'u...

Douglas Dare setlist: Clockwork - Nile - Seven Hours - Lungful - Whitewash - Unrest - Swim - Scars - London's Rose - Caroline - Flames - Repeat


(Fotoğraflar ve videolar bana aittir.)

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate