29 Ağustos 2012 Çarşamba

“BU, BÜYÜK BİR AŞK HİKAYESİ”


By on 23:48:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 30 Ağustos 2012

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=362460

80’li yılların başında kurulan en özgün müzik gruplarından Dead Can Dance (DCD), 16 yıllık bir aradan sonra 19 Eylül’de bir kez daha İstanbul’a merhaba diyecek. Brendan Perry ve Lisa Gerrard gibi muhteşem sese sahip iki büyük yeteneğin kurduğu grup, çağdaş müzik formlarını Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’nın etnik tınılarıyla birleştirerek kendine özgü müziğiyle dünyada geniş bir hayran kitlesi kazandı. 1998’de dağıldıktan sonra 2005’te bir dünya turnesi için bir araya geldiler. Geçen yıl sürpriz bir şekilde duyurdukları yeni albüm “Anastasis”in yayınlanmasından sonra turne haberi de geldi. Şu anda Amerika turnesini sürdüren gruptan Lisa Gerrard, sorularımı yanıtladı.

Brendan Perry ile yollarınız ayrıldıktan sonra her ikiniz de kendi solo projelerinize ve farklı işbirliklerine yöneldiniz. Tekrar yeniden DCD çatısı altında toplanmanızı ne sağladı, ilk adımı kim attı?

Brendan ve ben ilk gençlik dönemimizde tanıştık ve müziğe karşı her zaman aynı hisleri taşıdık. Geçmişte yaşadıklarımızı ve yıllardır paylaştığımız deneyimleri düşününce yollarımızın yeniden kesişmesi bizim için çok şaşırtıcı değildi. Brendan benimle 2009’da Avustralya’da meydana gelen orman yangınları sırasında temas etti. O bölgenin annemle birlikte yaşadığım yer olduğunu biliyordu.

Geleceğe yönelik bir değerlendirmede bulunursanız, hem DCD ile çalışmaya devam edip hem de solo albümler mi yapacaksınız?

Daima dışardan başka işler de olur. Brendan ile yolculuğumun bitmesine daha çok var. Her şeyin nasıl gelişip sonuç vereceğine bağlı ama ben böyle hissediyorum.

“Anastasis”, DCD’nin çok boyutlu yönlerini ortaya koyan bütünlüklü bir belge gibi. Eski Ortadoğu ve Kelt kültürlerinin müziğiniz üzerinde büyük etkisinin olduğu açık. Ama ben bunların dışında bu albümde özel olarak sizin estetik duygunuzu besleyen diğer etkenleri ya da akımları merak ediyorum.

Bizans kültürü ve İrlanda’nın korsan kraliçesi Grace O’Malley, çıktığımız yolda ilerlemek açısından esinlendirici bir rol oynadı ama Brendan’ın sözlerinde öykü anlatımının getirdiği derin bağlantılar var.

(ZK- Grace O’Malley’i tanımıyordum. Biraz araştırınca internette şu bilgiyi buldum: Tahmini olarak 1530’lu yıllarda İrlanda’da Gal aristokrasisi içinde doğan O’Malley’yi İngilizler tehlikeli bir isyancı, yandaşları ise korkusuz ve kurnaz bir lider olarak tanımlar. Babası Owen O’Malley, klanın şefi ve filoların kaptanıdır. Denizi çok seven Grace, kızların denizci olamayacağı düşünüldüğü için saçlarını keser, erkek kıyafetleri giyer. Aile tarafından “kel” lakabı takılan Grace’e babasıyla denize açılması için izin verilir. Babasının yanında iyi bir denizci olan Grace, 16 yaşında politik bir kararla O’Flaherty klanının varisiyle evlendirilir. İrlanda’nın batı kıyısı dışındaki suları kontrol altına alırlar. Grace O’Malley, kocası Cork Kalesi’ni savunurken ölünce, kaleyi basarak geri alır. Denizlere geri dönen Grace, batı kıyısında güvenli geçiş için haraç almaya başlar, vermeyen gemileri  talan eder. 1586’da yakalanan ve idama mahkum edilen korsanların kraliçesi Grace, Kraliçe I. Elizabeth’e dilekçe yazar. Bir araya gelen iki “kraliçe”nin arasında geçen konuşma bilinmiyor ama Kraliçe I. Elizabeth, Grace ve ailesinin affedilmesi için emir çıkarır. Grace O’Malley’in 70’li yaşlarında bir gemi filosunu yönettiği biliniyor ve 1603’te Rockfleet Kalesi’nde öldüğüne inanılıyor.)

"SEVGİYİ KUTLAYAN BİR ZEYTİN DALI"

Ekonomik, siyasi ve manevi bir çöküşün tüm dünyaya hakim olduğu bugünlerde, Anastasis’in insanlara vermek istediği mesajı sizden duyabilir miyim?

Yüreğimizde yeşeren sevgiyi kutlayan ortak bağa dair bir zeytin dalı...

Farklı katmanları buluşturan bir müzik yapıyorsunuz ve onu yorumlarken tarifsiz bir içtenlik sergiliyorsunuz. Yöntemlerinizi merak ettiğim için, sorumu iki sözden yardım alarak genişleteceğim. Bob Dylan bir keresinde, “Müzisyen olmak, bulunduğunuz yerin derinliklerine inmektir. Çoğu müzisyen o derinliği yakalamak için her şeyi yapar; çünkü müziği icra etmek, bir kanvas üzerine hesaplayarak resim yapmanın tersine anlıktır” demişti. Brendan Perry’nin ise bir röportajında, “İstediği tonu yakalamak için çok sayıda renk kullanan bir ressam gibi biz de birçok enstrüman kullanıyoruz; müziğimize enstrüman tercihlerimizle renk veriyoruz” dediğini okumuştum. Bu durumda müziğinizi, bir ressamın katman katman ortaya çıkardığı bir resim gibi yaptığınızı söyleyebilir miyiz? Müziği icra etme konusunda ise Dylan’a katılır mısınız?

İkisine de katılırım. Brendan’ınki müzik yapmak için benimseyeceğiniz duygusal ve kurgusal yapıya nasıl başlanacağına dair bir referans. Bob Dylan ise, duyguları açıklamanın içtenliğine işaret ediyor. Her ikisinin de devam eden süreçte yeri var.

Ressam Georgia O’Keeffe, şarkı söylemeyi duyguları anlatmanın en mükemmel yolu olarak nitelemişti. Tersine çevirerek sorarsam, Anastasis’in kaydı bittiğinde, yüreğinizdeki his, hayalindeki resmi henüz yapıp bitirmiş bir ressamınki gibi olabilir mi?

Benim bakış açıma göre, müziğin kayıt aşaması, müziğin hayata gelmeye başladığı evre. Organik bir şekilde sürekli devam eden gelişim süreci bu. Bana göre yapılan iş, başlangıçtan şu ana kadar geçen kısmıyla, zaman ilerledikçe ortaya çıkıp beliren uzun bir seyrin arka arkaya çözülen katmanları olduğundan, bir albümü ya da belirli bir zaman dilimini ayırmak olanaklı değil.



“Amnesia” adlı şarkıyı ilk dinlediğimde öyle derinden etkilendim ki o gece uyuyamadım, saatlerce aynı şarkıyı dinleyip onun hissettirdikleri hakkında yazı yazdım. Bana kim olduğumu, nereden gelip nereye gitmekte olduğumu düşündürten müthiş bir iç yolculuk yaşattı. O şarkı nasıl ortaya çıktı bana anlatır mısınız?

Brendan, onu bas soundu üzerinden bir ritimle başlattı. Şarkı sözleri mesajını ortaya koyuyor zaten. Bana göre orada barış, tarih içinde zamanın akışıyla farkına varılan hafıza kaybından ve içinde bulunduğumuz anda dahi daha yüce bir aşamaya varmak için taşıdığımız potansiyeli görmezden gelişimizden söz ediyor. Açık ki, kırılgan, çok hoş bir insansınız. Sabah erken saatlerde dinlemenizi, uyku düzeninizi bozmamanızı öneririm.

Eski şarkılarınızı seslendirirken sözler, sizi yeniden geçmiş dönemlere mi götürüyor, yoksa zamanın geçişiyle yeni anlamlar mı yükleniyor?

Onları söylerken dudakların aldığı şekiller tanıdık ama kalpten boğaza giden yol bir evrim geçiriyor. Özlerinde olan ve kendi kendine uyanışa geçecek özellikler taşıyorlar fakat derinlikleri ve izleyecekleri yön, içinde bulunduğunuz andaki ruh haline göre değişebilir.

DCD’nin eski yıllarına kıyasla müzik yaparken bugün izlediğiniz yöntemlerde değişiklik oldu mu? Sadece yaratım sürecini açmak için soruyorum: Şarkılar adeta size başka bir yerden, bilinçaltından gelen bir ilhamla ulaşıyor gibi mi hissediyorsunuz yoksa entelektüel bir çabayla mı ortaya çıkıyor?

Şarkı yazma süreci fazla değişmedi; çünkü bu konuda teknik çok değişmedi. Ama kayıt ve miks açısından yenilikler var. Bu süreçte her zaman entelektüel materyalle ilgiliyiz. Müzik ve şiirdeki kültürel referanslara sıklıkla başvuruyoruz. Bu kez de albümde Akdeniz ritimleri ve mitolojiyle güçlü bağlar var.

İNSANLARI HİSSİZLEŞTİREN DÖNEM

Sizi müzik yapmaya yönelten en temel motivasyon kaynağı ne?

Bu konuda hem Brendan hem de kendi adıma içtenlikle yanıt verebilirim. Bizi harekete geçiren şey başkalarını etkilemek, ruhları canlı tutmak. İnsanları tamamen hissizleştiren bir dönemde yaşıyoruz ve birbirimizi teşvik etmek için elimizden geleni yapmak zorundayız.

DCD’in müziği yıllar geçse de hep canlı, konserleriniz her zaman çok tutkulu. Sizinki gibi bir kariyere sahip olan bir sanatçı, onca başarıdan sonra içindeki heyecanı ilk günkü gibi nasıl güçlü tutuyor?

Yaptığımız işler o enerjiyi canlı tutuyor. Müzik üretmeye devam etmesek kesinlikle tükenirdik. Eğer sanatçı bir ruha sahipseniz, yaşam gıdanız yaratıcılığı kucaklamak. Biz yıllardır sahip olduğumuz dinleyiciler açısından çok şanslıydık. Bu harika bir yolculuk ve büyük bir aşk hikayesi.

Müzik endüstrisine bugün yeni adım atıyor olsaydınız, nasıl bir yol izlerdiniz? Siz yıllar önce bağımsız şirketlerle çalışıp müziğinizi kendi yöntemlerinizle duyurdunuz. Bugün büyük çıkış yapan çoğu isim müzik dünyasındaki güçlü figürlerin desteğini arkasına alıyor. Müziğin geleceği hakkındaki düşünceleriniz nasıl?

Evet, bu bir endüstri değil mi? Ne üzücü bir durum... Müziğin yok olmayacağından emin olabiliriz. Yeni çalışma yöntemleri beni endişelendiriyor; çünkü giderek zorlaştı. Ama neyse ki kızım onlar hakkında bilgi sahibi. Aslında ben gelecekte ne olacağını gerçekten bilmiyorum. Sorunun yanıtına en içten yanıtım bu.

Uzun bir zaman sonra İstanbul’da yeniden konser vereceksiniz. O dönemde olduğu gibi şimdi de çok sayıda hayranınız heyecan içinde. Bunca yıl sonra aynı kente gelmek sizde nasıl bir his uyandırıyor?

Çok heyecanlıyım. O büyük taksilere binip, mümkün olduğunca oradaki müzikleri yaşamaya çalışacağım. İstanbul’da kocaman yürekli insanlarla çok güzel zaman geçirmiştik. Şimdilik hoşça kalın. Yakında görüşürüz!

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate