11 Ağustos 2012 Cumartesi

Vitrindeki Albümler 127: Antony and the Johnsons - Cut the World (Secretly Canadian)


By on 23:29:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 12 Ağustos 2012

Transgender olmanın en harika yanı, doğal bir dine sahip olarak doğmak.” Bu cümleyi doğrudan konserine gelen dinleyicilere söyleyen müzisyen Antony Hegarty. 41 yaşındaki İngiliz müzisyen, hayranlık verici bir hakimiyetle kullanabildiği sesi ve teatral sahne performansıyla, son 12 yılda müzik dünyasının en büyük kazançlarından birisi. Çünkü sadece çok yetenekli bir ozan şarkıcı değil, aynı zamanda olağanüstü duyarlı bir sanatçı.

İçinde yaşadığımız dünyanın pisliklerinden, haksızlıklarından, insanoğlunun yakıp yok eden şiddet eğiliminden, cinsiyet ayrımcılığından rahatsız. Fakat çoğu müzisyen gibi susmuyor o; “aykırı laflar edersem, hayranlarımı uzaklaştırırım” endişesinden tamamen kurtarmış ruhunu, düşüncelelerini olanca içtenliğiyle çekinmeden söylüyor. Bir Katolik olarak yetiştirilse de, bugün “Ben bir cadıyım” diyerek dine yönelik sorgulamaya girişiyor. Görüşlerine katılırsınız ya da katılmazsınız, o ayrı bir konu; ancak gerçek bir sanatçı gibi dimdik durduğu, çoğunluk baskısına teslim olmadığı için saygı duymak gerekir.

Hegarty'nin liderliğindeki Antony and the Johnsons grubu, daha önceki albümlerinde de cinsiyet farkları ve ayrımcılığına odaklanmıştı ama yeni çıkan albüm “Cut the World”e damgasını vuran ana tema bu kez, bireyin kendi öz cinsiyet kimliği, toplumsal cinsiyet rolleri ve ataerkil hükümetlerden anaerkil sistemlere geçiş çevresinde şekilleniyor. Doğayı kendi elleriyle katleden insanlık karşısında bir umut ararken, yeryüzünün kadın olduğunu, yönetim şekillerinin barındırdığı şiddeti azaltmak için feminen karakter kazanması gerektiğini söylüyor Antony. Aynı zamanda tanrısal güçlerin de kadın olması düşüncesine takıntılı olduğunu anlatıyor.

Bütün bu düşüncelerine ait ipuçlarını şarkı sözlerinde de görmek olanaklı ama bu defa bunları doğrudan 7 dakika 36 saniye boyunca konuştuğu “Future Feminism” adlı parça aracılığıyla aktarıyor. Yeni albüm, grubun Eylül 2011’de Kopenhag’da Danimarka Ulusal Oda Orkestrası ile verdiği iki konserin orijinal kayıtlarından oluştuğu için, “Future Feminism” de, Hegarty’nin doğrudan dinleyicilere yönelik yaptığı konuşmadan oluşuyor. Konuşma boyunca yer yer kendisinin de güldüğü esprilere dinleyiciden gelen tepkiyi alkışlar sayesinde anlıyoruz. Danimarka gibi dünyanın en büyük ateist / agnostik nüfusunu barındıran bir ülkedeki konserde elbette Hegarty’nin görüşleri uygarca dinlenilerek karşılanmış. Grubun geçen ay İstanbul konserinde Hegarty uzun konuştu diye, “Music!” diye bağıran dinleyicinin kabalığı yaşanmamış orada...

Toplam bir saatlik albümde, Future Feminisim dışında 10 eski şarkının yeni versiyonuları ve 1 yeni şarkı yer alıyor. Albümün neredeyse tamamı daha önce yayınlanmış olsa da, “Cut the World” için yapılan orkestra düzenlemeleri öylesine başarılı ki, şarkılara ayrı bir karakter kazandırılmış. Bu sayede, dinleyicinin aslında bir “best of” albümü gibi düşünülebilecek bir çalışmayı ayrı bir yerde konumlandırması sağlanmış. Şarkılar yine çok içten ve dokunaklı ama daha duru, pürüzsüz ve yoğun. Mesajıyla, yorumuyla, prodüksiyon kalitesiyle bir bütün olarak ancak Antony Hegarty’nin imzasını taşıyacak kadar özel bir albüm “Cut the World”.

Albümü dinlerken Antony Hegarty’nin biz dinleyicilere ilettiği mesaja gereken önemi verip, o konuda da kafa yordum. Onun kadınlığa olan inancını anlıyorum. Ancak her kadın yeterince kadın mı acaba? Antony, Sarah Palin gibi bir kadının varlığını, “Beni onunla meşgul etmeyin” diyerek geçiştirirken, Benazir Butto’nun Pakistan Başbakanı seçildiği zaman annelik ve kadınlık üzerine yaptığı konuşmadan övgüyle söz ediyor. Dehşet verici Thatcher dönemini unuttuğunu sanmam. Ben Tansu Çiller dönemini kesinlikle unutmadım. Yaşadığım ülkede ve dünyada kadınlığını öldürüp içindeki mezara gömerek şiddeti, zulmü savunan çok kadın gördüm. Ne yazık ki Sarah Palin gibi kadınlar da var bu gezegende. Ben diyorum ki; bugün insanlık olarak geldiğimiz noktada, artık kurtuluş için, kadın ya da erkek, herkesin kendi içindeki kadınlığı ortaya çıkarması gerek. Onu sadece bulmak da yetmez, kaybetmemek özen, niyet ve çaba ister.



-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate