25 Mayıs 2011 Çarşamba

Interpol, İlk Kez İstanbul’da


By on 00:19:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 25 Mayıs 2011

2011 yazının konser ve festival bolluğu içinde en heyecanla beklenenlerden birisi, 1 Haziran’da Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşecek olan Interpol konseri.

Interpol, New York’ta 1997’de kurulduğundan bu yana, albümlerindeki karanlık sound ve çarpıcı şarkı sözleriyle sadık bir hayran kitlesi edindi. Geçen yılın sonlarına dördüncü albümleri tamamlandıktan hemen sonra bas gitarist Carlos Dengler’ın gruptan ayrılması, Interpol’ü sarstı ama onun yerini iki yeni üyeyle doldurdular: Slint ve Tortoise gruplarındaki çalışmalarından tanıdığımız Dave Pajo (bas) ve Brandon Curtis (klavye ve geri vokal).

Ancak kısa bir süre sonra, 2011 Şubat ayı sonunda Pajo'nun da gruptan ayrıldığı duyuruldu. Bu defa onun yerine Animal Collective'den bildiğimiz Brad Truax (bas gitarist) geldi. Son 1.5 yıl içinde iki tane bas gitaristini kaybetmiş olsa da, Interpol şu anda yeni üyelerle yoluna devam ediyor.

İstanbul’da verecekleri ilk konser öncesinde grubun gitarist ve geri vokali Daniel Kessler’la söyleşme olanağı bulduk.

Bir süredir dördüncü albüm için turdasınız. Neredesiniz şu anda? Tur nasıl gidiyor?

Evet, şu anda New Orleans’tayız. Daha sonra batıya doğru gideceğiz. Her şey iyi gidiyor.

Interpol’ü ilk kez 2004’te New York’ta Curiosa festivalinde canlı dinlemiştim. İkinci kez de Aralık 2010’da Amsterdam’da dinledim. Gruba iki yeni üye katılmasına karşın, sanki uzun yıllardır birlikte çalıyor gibiydiniz. Ben dinleyici olarak böyle bir izlenim edindim ama siz sahnede nasıl hissediyorsunuz?

Bu, herhangi başka bir ilişkide de söz konusu olduğu gibi, insanlar arasındaki kimyayla ilgili. Bize eşlik eden üyelerle yıllardır arkadaş olduğumuz için kolay oldu bizim açımızdan. Oldukça rahatız konserlerde.

Büyük olasılıkla bu soru size daha önce çok sorulmuştur ama ben de sormadan geçemeyeceğim. Bas gitarist Carlos Dengler’ın gruptan ayrılışı çok konuşuldu. Dengler’ın şarkı yazımında yaptığı katkıları düşünecek olursak, Interpol’ün müziği açısından nasıl bir etki yaptı bu ayrılık?

Bir gruptan kim ayrılırsa ayrılsın dinamiği etkilenir elbette. Carlos’un varlığı gruba önemli bir katkıydı. Ama Carlos bildiğiniz gibi hayatında yeni bir yolu tercih etti; bir rock grubunda yer almaktansa ailesine daha fazla zaman ayırmak istiyor. Onun ayrılışından sonra, biz de tamamen yeni bir rota belirlemedik doğrusu. Tanıdığımız, bildiğimiz insanlarla yola devam ettik.

Bu turda konserlerde sizin açınızdan sahne performansınızda gerçekleşen en olumlu değişiklik ne oldu?

Bu devamlı değişen bir durum. Bu yıl Amerika’nın en büyük festivallerinden birinde Coachella’da konser verdik. Video ekrandan gösterilen imajlar kullandık. David Lynch ile bu konuda bir işbirliği yaptık. Bunların hepsi çok heyecan verici ve olumlu gelişmeler.

Yaptığınız çalışmaları değerlendirirken sizin için hangisi daha önemli: Hayranların ve eleştirmenlerin görüşleri mi yoksa yaratıcılığınızı ortaya koyduğunuz çalışma hakkındaki kendi düşünceniz mi?

Ben hayranlarla eleştirmenleri aynı cümlede anmazdım. Hayranlar çok daha önde gelir. Ama bence yapılan her işte insanın öncelikle kendisini mutlu etmesi önemli. Çünkü ortaya çıkan şey sizi temsil ediyor. Eğer bu sizi memnun ediyorsa, insanlara da onu gururla sunar ve mutlu olursunuz. Sizi mutlu eden şey, hayranlarınızı da mutlu edecektir. Elbette bu bütün dinleyicileri kapsamaz ama biz bu mantıkla hareket ediyoruz. Grubu kurarken de bu anlayış içindeydik. Eğer şanslıysanız, insanların çoğu yaptığınız işten hoşlanacaktır. Dünyadaki en iyi grup olmayabiliriz ama gerçekten müziğe karşı tutkumuzu hiç kaybetmedik. Albümler hakkında abartılı bir şekilde gururlanmadık; sadece yapmak istediğimiz müziğe odaklandık. Ben ilk albüm hakkında çıkan yazıları da okumadım. O yazılarda inanmamı gerektirecek bir şey olduğunu sanmıyorum.

Albümler hakkında yazılan eleştirileri hiç okumuyor musunuz?

Hayır, hiçbirini okumuyorum; olumlu olanları bile...

İlk albümün başarısından sonra, diğer üçünü yaparken hayranlarınızın yüksek beklentileri nedeniyle kendinizi baskı altında hissettiniz mi?

Hayır, hissetmedik. Ben ilk albümün ardından çok iyi albümler yapabildiğimizi düşünüyorum. Kuruluşumuz ve ilk performansımız 1997’de gerçekleşti. İlk albüm Ağustos 2002’de çıktı. Bu süre içinde çok sayıda hayran edinip belli bir kitleye hitap edebilme şansımız oldu. Aynı zamanda bütün o yıllarda bizim için tek önemli faktör dinleyici oldu. Kimsenin bize ilgi göstermediği yıllardı. Söylemek istediğimiz şeyi söyledik ve bundan hoşlananlarla yolumuza devam ettik. Birilerinin beklentisini gerçekleştirme gibi bir amacımız yoktu. Bizi biz yapan bu tavrımız, grubun dinamiklerinden biridir. Önce kendimizi mutlu eder ve bunu yaparsak mutlaka birilerinin de bundan hoşlanacağını düşünürüz.

Geçen yıl çıkan albümünüz “Interpol”, bazı hayranlarınız tarafından diğer albümler kadar heyecanla karşılanmadı; Interpol soundunun bu albüme eskisi kadar güçlü yansımadığı söylendi. Bununla ilgili bir değerlendirmeniz var mı?

Benim en beğendiğim albümlerden birisi... Bence oldukça da gelişmiş bir soundu var. Ancak şu var ki, günümüzde albümlere bütünüyle değer verilmiyor, birçok kişi tek tek şarkıları dinleyip onlara odaklanıyor. Oysa tümüyle dinlenip sindirilmesi gerekir. Birileri sürekli bana gelip, “Bu benim Turn on the Bright Lights’ım değil” şeklinde konuşuyor. Ancak ben bu tip değerlendirmeleri yerinde bulmuyorum. Bir albümü dinleyip anlamak zaman ister; ilk dinleyişte yargılamak bana göre değil.

Peki sizce neden birçok kişi “Turn on the Bright Lights”a tutkuyla bağlı kaldı? Bunun nedeni üzerinde düşündünüz mü?

Bence rock’n roll’un doğasıyla ilgili bu. İlk duyduğunuz, ilk yaptığınız her şey sizin için daha özeldir. Ben, o albümün diğerlerinden daha iyi olduğunu düşünmüyorum. Gerçekten... Elbette “Turn on the Bright Lights”ı ben de seviyorum; ama sadece daha iyi şarkılar içerdiğini ya da daha iyi bir prodüksiyona sahip olduğunu düşünmüyorum. Bu doğru değil. Bazı gruplar zaman içinde gelişebilir ya da gerileyebilir ama ben albümleri kendi içlerinde değerlendiriyorum. Bizim durumumuzda ise, “Turn on the Bright Lights”ın birçok insan için ilk olmasının verdiği bir ayrıcalığa sahip olduğuna inanıyorum.

Dördüncü albümün adını “Interpol” koymanız, müzik dünyasında “temellere geri dönüş” diye yorumlandı. Buna bir yanıtınız var mı?

Bu yoruma katılmıyorum. Biz, Interpol’ün müzikal temellerini zaten bugüne kadar yaptığımız albümlerle ortaya koyduk. Belli bir soundumuz var; yön değiştirmiş değiliz ki geriye dönelim. Sadece albümü yaparken daha iyi bir isim önerisi yoktu. Diğer albümlerin isimleri oldukça uzundu. Bu defa kısa bir isim olsun istedik.

”Interpol” albümüyle birlikte Capitol Records’tan sonra yine ilk plak şirketiniz Matador Records’a döndünüz. Bu iki plak şirketiyle çalışmak arasında ne gibi farklar oldu?

Capitol Records’la da sorun yoktu. Eğlenceli bir dönem geçirdik orada, yeni arkadaşlar edindik. Çok dostça davrandılar bize. Birçok grup bir plak şirketiyle birkaç yıl çalışıp sonra da onlarla düşman haline geliyor. Ama bizim için Capitol’da sıkıntılı bir durum olmadı. Sözleşme bitince yine Matador’la anlaştık. Uzun zamandır tanıdığımız insanlar var orada. Sonuçta her ikisiyle de çalışmak güzel bizim için.

Interpol’ü farklı kılan özellikler sorulunca, birçok kişi, belirgin karanlık soundun yanı sıra, sahnedeki kusursuz görüntünüzü de sayıyor. Konserlere sürekli takım elbiseyle çıkmanız, Interpol’ün algılanışında ne kadar etkili sizce?

Birbirimizi bir şekilde bulmak ve müzik yapmaya başlamaktan başka bizi biz yapan bir faktör olduğunu sanmıyorum. Bunların hepsi şans eseri oldu; bunun dışında üzerinde konuşup tasarladığımız herhangi bir şey yok. Sahne kıyafetleri tamamen rastlantı. Müzik dışında bizi temsil edecek bir özelliğimiz yok.

Paul Banks bir kere, “Bizim için bir üniforma gibi o kıyafetler” demişti. Bunun, grubu işe giden insanların giydiği üniforma gibi konsere hazırladığını söylemişti...

Bu üzerinde konuşup tartıştığımız bir konu değil. Grubun konserlerinde ya da CD’lerinde kullandığımız görsellerden, ışıktan söz edersek, onlar başka. Onların her biri müzikle ilgili olarak önceden tasarlanıyor ama sahne kostümlerinde öyle bir birliktelik konusunda anlaşılmış değil. Ayrıca bana göre grup üyeleri oldukça farklı giyiniyor.

Interpol’le ilgili itiraz ettiğiniz bir değerlendirme daha var. İnsanlar sizi post-punk’ı yeniden canlandıran gruplardan biri olarak görüyor ama siz “Bugüne kadar post-punk albümü yapmadık” diyorsunuz...

Bu değerlendirme bir tür iltifat olarak görülebilir. Ancak biz hiçbir zaman “böyle ya da şöyle bir albüm yapalım” şeklinde bir hedef koymadık kendimize. Farklı müzikal geçmişleri olan insanlar olarak bir araya gelip sevdiğimiz müziği yapmaktı tek amacımız. Asla önceden belirlenmiş bir tasarlama olmadı. Ama insanlar herşeyi etiketlemeye eğilimli.

Geçen yıl Kuzey Amerika turnesinde U2 öncesinde sahneye çıktınız. O dev pençenin altında çalmak nasıl bir histi?

Oldukça eğlenceliydi. Daha büyük bir dinleyici kitlesine karşı çalıp şarkılarımızı dinletme olanağı bulduk. Gerçekten iyi tepkiler aldık. Gelecek ay da İstanbul’da olacağız! Çok heyecanlıyız konser için.



-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate