16 Ekim 2014 Perşembe

Unutulmaz Bir Konser İçin Dünyadan 5 mekan Önerisi


By on 18:42:00

16.10.2014

Zaman zaman medyada “Dünyanın En Güzel Konser Mekanları” başlıklı listelere rastlarız. Bu listelerin bazısı, “en güzel” derken, binanın insanı hayran bırakan mimarisini, bazısı da son teknolojilerle giderek kusursuzlaşan akustiğini ölçüt alır. Her iki anlamda da dudak uçuklatan müthiş konser salonları var elbette ve çoğu da genellikle klasik müzik konserlerinin verildiği büyük salonlar. Bunlar, Viyana Devlet Operası, Vienna Musikverein, Sidney Opera Binası ya da Los Angeles’taki Walt Disney Konser Salonu gibi zaten internette ufak bir araştırmayla bulabileceğiniz mekanlar. O nedenle ben bu yazıda, kendi deneyimlerime dayanarak unutulmaz bir konser deneyimi yaşayabileceğiniz alternatif salonları listeledim. Bu sekiz canlı konser mekanının arasında bir tek Harpa daha büyük ve kapsamlı bir salon olarak farklı; diğerleri ise, müzisyenler ile izleyici arasında çok sıcak bir etkileşimi olanaklı kılan ufak mekanlar. Yolunuz aşağıda söz ettiğim kentlere düşerse, bu mekanlarda konser izlemeye çalışmanızı öneririm.

HARPA (Reykjavik, İzlanda)

2011 yılında açılan Harpa, içinde farklı büyüklüklerde dört ayrı salonun bulunduğu, girişteki kafeteryası, müzik dükkanı, toplantı odaları ve en üst katındaki barı ile büyük bir yapı. İzlanda Senfoni Orkestrası ve İzlanda Operası da aynı binada yer alıyor. İzlanda’da yaygın olan volkanik bazalt sütunlarından esinlenen yapı, çelik bir iskelet üzerine değişik renklerde geometrik kesimli cam panellerle inşa edilmiş. Ortaya çıkan bina dışardan o kadar çarpıcı ki, 2013’te Avrupa Birliği Çağdaş Mimari ödülünü kazandı. Özellikle akşamları Atlantik Okyanusu’na düşen yansımasına, camların aldığı renklere bakmaya doyamıyor insan. İçine girdiğinizde ise, bir konser salonundan bekleyebileceğiniz bütün konfora sahip. Kırmızı rengin hakim olduğu salonda müthiş bir ses sistemi var. Sahneye odaklanıp sadece müzikle ilgilenmenizi sağlayacak bir oturma düzeni tasarlanmış. Ben, Harpa’nın açıldığı yıl, Björk’ü orada dinleme fırsatı buldum. O konserin verdiği keyfi, aynı büyüklükte başka bir salonda alamadım bugüne kadar. İnsan konser sonrasında tepedeki barda bir içki içip okyanusa bakarken, bir süre için dünyanın geri kalanını unutuyor.

MIRROR CHAPEL (Prag, Çek Cumhuriyeti)

Mirror Chapel, 1232’de yapılan, Prag’ın eski şehir merkezindeki en büyük tarihi kompleks Klementinum’un  içinde yer alıyor. Üniversiteleri, Astronomi Kulesi’ni ve muhteşem Barok Kütüphanesi’ni de kapsayan Klementinum’da zaman içinde gelişmeler yaşandı ve 1724’te Mirror Chapel de bu komplekse katıldı. 170 kişilik oturma kapasitesine sahip olan şapelde 18. yüzyıldan kalma iki ender org bulunuyor. Bir zamanlar Mozart’ın da konser verdiği o buram buram tarih kokan salonda oturup müzik dinlemek, olağanüstü bir deneyim. Kış döneminde her gün saat 17:00’da, nisan ayından ekim sonuna kadar ise her gün 18:00’da ünlü bestecilerin eserlerini Çek Devlet Operası’nın yanı sıra, önde gelen Çek orkestraları ve müzisyenlerden dinlemek olanaklı.

THE DEAF INSTITUTE (Manchester, İngiltere)

Manchester, dünya müzik tarihine bahşettiği gruplar ve akımlarla ayrı bir yere sahip. The Smiths, The Fall, Joy Division, New Order, Happy Mondays, The Stone Roses, The Chemical Brothers, James vb. birçok efsanevi grubun, Madchester sahnesinin doğduğu kent orası. Bunun sonucu olarak da kentte çok canlı bir müzik ortamı, irili ufaklı konser mekanları var. Bunların içinde özellikle The Deaf Institute’a dikkat çekmek istiyorum. Bina, Viktoria dönemi mimarisi, kubbeli tavanı, ahşap yer döşemeleri ve barının üstünde yer alan eskiden kalma hoparlörleriyle daha içeri adım atar atmaz farklı bir his yaratıyor. Gündüzleri kafe-bar olarak hizmet verilen mekan, geceleri her katta farklı bir etkinliğin olduğu peformans salonuna dönüşüyor. Birkaç yıl önce, en üst katında yapılan Timber Timbre konserine gitmiştim. Ön grup yerine büyük ekranda çizgi film izlemiş, bir yandan da içeceklerimizi içmiştik. Bir evin pek de büyük olmayan salonu kadar bir alanda, sadece 100-150 kişilik bir dinleyici topluluğu içinde, oldukça karanlık bir ortamda ve çok iyi bir ses sistemi aracılığıyla Tiber Timbre’yı dinlemek, çok yoğun bir etki bırakmıştı üzerimde. Manchester’a giderseniz, TheDeaf Institute’ün takvimini kontrol edin; mekanda genellikle elektronik/indie rock/ folk’u kapsayan türlerde alternatif isimler konser veriyor.

MURYOKU MUZENJİ (Tokyo, Japonya)

Yaklaşık 33 milyon insanın yaşadığı dev bir metropolde doğal olarak çok farklı müzik zevklerine hitap eden konser salonları var. Kimisi ana akım müziği, kimisi yeraltı kültürünü yaşatan bu mekanlar arasında seçim yapmak da çok zor. Ama eğer daha önce gittiğiniz bütün canlı müzik mekanlarından farklı, garip bir yere adım atmak istiyorsanız, Tokyo’nun Koenji bölgesinde yer alan Muryoku Muzenji adlı barı öneririm. Sahibinin kedi sevgisi nedeniyle duvarlara kedi resimleri, Hello Kitty posterleri, bayraklar, geleneksel Japon süslemeleri, elle yapılan çizimler, desenler asılmış, her yerden bir şey sarkıyor. Japonya’nın yeraltı kültüründe tanınan grupları canlı dinlemek için de iyi bir alternatif sunuyor burası. Dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir barda, başka hiçbir yerde dinleyemeyeceğiniz, gerçek anlamıyla sıradışı müzikleri duymayı hedefliyorsanız listenize alın derim.

SMOKE JAZZ & SUPPER CLUB (New York, ABD)

New York’un Harlem bölgesindeki bu ufacık barda, haftanın yedi günü canlı konser veriliyor. 1976-1998 arasında Augie’s adıyla hizmet veren bar, 1999’da yenilenerek Smoke adını almış. Kadife perdeler, mumla aydınlatılan masalar, antika avizelerle çok sıcak bir dekorasyon yapılmış. İsterseniz barda oturup içkinizi içerken hafif atıştırmalıklar yiyor ya da önceden rezervasyon yaptığınız masada oturup yemek yiyorsunuz. Bunları yapmak çoğu caz barda mümkün zaten ama Smoke’da müthiş bir akustik var. Şehirdeki diğer ünlü caz barların da hepsinde müzik dinledim ama Smoke’daki akustik kalitesi belirgin şekilde öne çıkıyor. Dünyanın en iyi caz müzisyenlerini bu mekanda dinlemek olanaklı. New York’a yolu düşen özellikle ana akım caz dinleyicileri için uğranması gereken bir mekan. Ayrıca kendinizi bir anda 1950’ler Amerikası’nda hissetmek istiyorsanız da mutaka öneririm.

Bu makalenin aslı, 25 Ağustos'ta redbull.com.tr'de yayınlandı.

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate