7 Şubat 2014 Cuma

SIRADIŞI BİR CAZ KONSERİ: Youn Sun Nah @ Borusan Müzik Evi


By on 15:59:00

"Sıradışı", her müzisyen için kullanılabilecek bir sıfat değil; yetenekli olabilir, etkileyici olabilir ama sıradışı olmak herkesin harcı değil. Bunu, dün akşam Borusan Müzik Evi'nde Youn Sun Nah'ı (asıl adıyla Na Yoon-sun) dinlerken, bir kere daha hissettim. Koreli caz vokalisti, 2012'de İstanbul'a yine gelmişti ama o konseri kaçırmıştım. Dün akşam, albümlerinden tanıdığım müzisyeni ilk kez canlı dinledim. Youn Sun Nah'a bu kez kontrbasta Lars Danielsson yerine Simon Tailleu eşlik ediyordu; akordeon, bugüne kadar gördüğüm en tarz sahibi müzisyenlerden Vincent Peirani'ye, gitar ise usta müzisyen Ulf Wakenius'a emanetti. Her biri enstrümanına son derece hakim virtüözlerle Youn Sun Nah'ın uyumu, adeta kapıyı açan anahtarın kilide girişi gibi milimetrik bir uyum içindeydi.

44 yaşındaki Youn Sun Nah'ı tanımayanlar için kısaca bir bilgi vermek gerekirse, Kore'nin önde gelen orkestra şeflerinden bir baba ile müzisyen bir annenin kızı. Üniversitede Fransız Edebiyatı üzerine okudu ve bir moda şirketi için çalışırken bir tiyatro yöneticisi tarafından keşfedilip ilk müzikal deneyimini yaşadı. Sonra 27 yaşındayken, Paris'e gidip önemli okullarda caz ve şansonlar üzerine okudu. Bir yandan okulda öğretmenlik yaparken, bir yandan da Fransa'nın caz kulüplerinde, barlarında şarkı söylemeye başladı. 2001'de ilk albümü "Reflet"i yayınladıktan 2008'de Almanya'nın ünlü caz plak şirketi ACT ile anlaşana kadar toplam beş albüm yayınladı. Geçen yıl yine ACT'den çıkan "Lento" adlı albümü ile büyük başarı kazanan sanatçı, caz dünyasının bugün en yetenekli, en yaratıcı isimlerinden birisi.

Youn Sun Nah'ı sıradışı bulmamdaki temel neden, çok geniş bir vokal aralığında kullanabildiği güçlü, temiz bir sese sahip olması ve tamamen kendine özgü bir yorum geliştirmesi. Le Monde, onu, "Bir UFO'nun caz evrenine muhteşem bir ses ve tutkulu bir özgünlük ile dokunuşu" diye tanımlamıştı. Çoğunlukla birbirine benzeyen ama kusursuz yorumculardan biri değil o; evet, o da mükemmel ama herkesten farklı. Özgeçmişi ile ilgili yazılarda, caz hakkında hiçbir şey bilmezken, 27 yaşından sonra kimseden doğrudan ilham almadan kendi yolunu çizdiği belirtiliyor. Mutlaka bununla bir ilgisi var özgünlüğünün. Paris'e gitmeden önce bir arkadaşı caz üzerine çalışmalar yapmasını önerdiğinde, ona, cazın ne olduğunu sormuş. O da, "Popüler müziğin kökeni," deyince, caza yönelebileceğini düşünmüş. Batı kültürünün egemenliği altında yetişmemiş ama Batı'ya özgü formları kendi diliyle yorumlamayı öğrenmiş Youn Sun Nah. Nah'ın farkını sözcüklerle ancak bu kadar açıklayabiliyorum ama asıl albümlerini dinlerseniz, eminim, daha net bir şekilde algılanır bu özelliği.



Konsere gelirsek, baştan sona eksiksiz, çok profesyonel, doğal ve içten bir performanstı. Açılışı yapan şarkı, 2010 albümü "Same Girl"de yorumladığı popüler müzik klasiği "My Favourite Things" oldu. Daha önce duyduğum bütün versiyonlardan ayrılan, kırılgan ama bir o kadar da etkili bir yorumdu. Nah'ın tek başına sadece elindeki kalimbayı çalarak söylediği şarkıyı dinlerken, insan sesinin gücünü hissediyorsunuz. Ardından sahneye gelen Wakenius ile birlikte, Nine Inch Nails cover'ı "Hurt"e geldi sıra. "Lento"da yer alan bu şarkı, Wakenius'un dokunaklı gitar tınılarının üzerine Nah'ın duru vokalinin döşendiği enfes bir yorum. Tailleu ve Peirani'nin de yerini almasının ardından ekip tamamlanınca, farklı türlerin melodilerinde akıp giden bir yolculuk başladı dinleyiciler için. Perküsyonün rolü, zaman zaman gitara ve kontrbasa verilirken; Pierani'nin akordeonu adeta konuşturduğu şiirsel yorumu, beni konser salonu dışında başka dünyalara sürükledi.


Kore folk şarkısı "Arirang", Nah'ın kendi yazdığı "Pancake", Stan Jones bestesi "Ghostriders in the Sky", Vincent Peirani'nin bestelediği "Empty Dream" arka arkaya sıralanırken, Nah'ın en kalın, sert sesten bir anda en ince sese inip çıktığı, mırıldanır gibi yaparken aniden neredeyse çığlık attığı anlar, bana Blixa Bargeld'ı hatırlattı. İkisini aynı sahnede düşündüm bir an ve o hayal bile heyecanlandırdı beni. Çünkü düne kadar, sesini Blixa Bargeld kadar iyi kontrol edebilen bir kadın müzisyen ile karşılaşmamıştım. Özellikle "Ghostriders in the Sky"da Nah, bir an sanki bir heavy metal grubunun vokalistiymiş gibi agresif bir şekilde brutal vokal yaparken, birkaç saniye sonra ninni söyleyen yumuşak bir sese dönüşebiliyordu. Başlangıçta akordeon ile gitar diyalogunu dinlemek, iki halk ozanının sözlerle atışmasını dinlemekten farksızdı.



Ulf Wakenius bestesi "Momento Magico"nun çalındığı dakikalar ise, tek kelimeyle büyüleyiciydi; gitar ile vokalin yarışırcasına birbiri ile söyleştiği anlardan sonra, Wakenius'un unutulmaz solosunu dinledik. Nah'ın nefes almadan sesini eğip büktüğü sırada bu performansın okullarda ders olarak okutulması gerektiğini düşündüm. Hani derler ya, şaşkınlık ve hayranlıktan ağzımız açık bakakaldık. (Bu şarkının videosunu YouTube'dan buldum, yukarıda onu paylaşıyorum.) Simon Tailleu'nun kontrbasın tellerini parmaklarıyla parçalarcasına hızla çaldığına tanık olunca şaşkınlığımız daha da arttı. Klasik müzik, caz, pop, etnik müzik, tango, hepsi bir aradaydı ama öylesine bir özgün karışımdı ki, benzeri yok.

Konser sona erdiğinde uzun zamandır duymadığım kadar kuvvetli bir alkış fırtınası koptu. Youn Sun Nah, bis için geri geldiğinde, Amerikalı besteci, müzisyen Randy Newman'ın "Same Girl" adlı şarkısına yaptığı cover'ı bir müzik kutusundan çıkan tınılar eşliğinde tek başına söyledi. Ayakta alkışladık; yine yetmemişti, doymamıştık müziğe. En kısa zamanda yeniden ülkemize gelir ve İstanbul ile sınırlı kalmadan diğer kentlere de uğrarlar umarım. Dün akşam Borusan'da kuşkusuz yılın en iyi konserlerinden birisini izledik. Aslında benim açımdan bugüne kadar gördüğüm en iyi, en unutulmaz performanslardan biriydi. Tüm ekibe kocaman bir bravo!


(Youn Sun Nah'ın resim YouTube kanalından aldığım "Momento Magico" dışındaki diğer videoları ve fotoğrafları dün geceki konserde ben çektim.)


Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate