23 Şubat 2014 Pazar

SLEEP PARTY PEOPLE @ SALON


By on 15:02:00

23.02.2014

Dün akşam Salon'da Sleep Party People'ı ilk kez canlı dinledim. Açıkçası, gaza ve şiddete boğulan Taksim'de yine olaylı bir akşamda Şişhane'deki mekana giderken, konserde fazla dinleyicinin olmayabileceğini düşünmüştüm ama yanıldım; Türkiye'deki ilk konserlerine ilgi oldukça fazlaydı. Salon'un giriş katı da, asma kat da tamamen doluydu. SPP ekibi, henüz ışıklar yanmadan sahneye çıkıp ellerindeki maskeleri yüzlerine geçirdikten sonra hemen çalmaya başladılar. Hepsi bir örnek olacak şekilde, önden fermuarlı siyah sweatshirt giymiş, kapşonları da başlarına geçirmişlerdi. Müzisyenlerin sahnede giydikleri kıyafetlerin müziğin sunumu ile olan ilgisini David Byrne "How Music Works" adlı kitabında ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. SPP'ın arkasındaki isim Brian Batz da, yaptığım röportajda, maskenin verdiği özgürlükten söz etmişti. Müzisyen olsam, ben de öyle bir maske takabilirdim sahnede. Ancak SPP'nin tavşan maskeleri, Daft Punk'ın sahne dışında da çıkarmadığı robot kostümü gibi değil; çünkü konser biter bitmez maskelerini sahnede çıkarıp bir kenara koydular, konser sonrasında imza verirken de herkes yüzlerini gördü. Onların maskeden beklediği, bunu bir reklam malzemesi olarak kullanmak değil; canlı müzik yaparken odaklanmayı artıran bir faktör olarak yararlanıyorlar ondan. Burial'ın kendi çektiği bir fotoğrafla ilk kez bu yıl yüzünü göstermesi de bu çerçevede ele alınabilir. Müzisyenin sahnedeki fiziksel görünümü ve müziğin sunumu arasındaki ilişki, ayrıca incelenmesi gereken bir konu.



22.30'da başlayan konserin açılışını, 2012'de yayınlanan "We Were Drifting On a Sad Song" adlı albümden "A Dark Good Heart" ile yaptı SPP. Ekibin hem dans ettiren coşkulu, hem de daha ağır tempolu şarkıları var. Konserdeki şarkı sıralaması yapılırken de bunlar arasında dengeli bir sıralama olmasına dikkat edilmiş; tam herkes dans havasına girmişken sakinleyen sound, bazılarında uyum sorunu yarattı ve bu nedenle konuşma gürültüleri duyuldu ama genel olarak izleyici ile sahne arasında iyi bir iletişimin kurulabildiği, ilginin hiç azalmadığı konserlerdendi.

SPP'ın gitar, perküsyon, klavye, synthesizer temelli müziğinde, hem vokalde hem de kullandıkları her türlü seste yoğun distorsiyon söz konusu. Brian Batz röportajda bunu da anlatmıştı; hiçbir sesi olduğu gibi kullanmayı tercih etmediğini, mutlaka üzerinde oynayıp başka bir şekle soktuğunu söylemişti. Tavşan maskeleri ve onunla uyumlu bir vokal ile yaratılan şarkılar, çok başarılı bir şekilde sahneye yansıtılan ışıklarla birleşince, konserde bir hayal alemi yaratılıyor adeta. Konser sırasında bir an, film yönetmeni olsam, onların konserinden bir sahneye filmimde mutlaka yer verirdim diye geçti içimden. Çünkü gerçek ile hayal arasında bir hissi yakalamayı başarıyorlar. En azından konser salonunun dışındaki kabalığa,  şiddete insan olmadıklarını söyleyerek yanıt verirken, çok inandırıcı bir ruh katıyorlar müziğe. Ne dersiniz? Belki de filmin konusu bu olurdu: Yaşadığı dünyada insanların hoyratlığından kaçmak için koşarak çıkış yolu arayan birisi, bir anda Brian Batz'ın uzaktan sesinin geldiği yere doğru yönelir ve karşısına çıkan dik merdivenlerden aşağıya iner, yaklaşan silahlı adamlardan kaçış için tek umuttur orası. Yeraltındaki mekana indiğinde sahnede müzik yapan SPP'ı görür ve o anda kahramanımız bambaşka bir evrenin içinde bulur kendini. Silahlı adamlar içeri girmek istediğinde, bu kez, sahneden yayılan duman ve sesin yansıttığı saflığın içinde nefes alamayıp oldukları yere yığılırlar… Böyle düşünceler içinde dinledim dünkü konseri; aklıma başka uçuk fikirler de geldi ama onları da yazarsam çok uzar.



Sleep Party People, canlı dinleyince müziklerinin etkisi artan gruplardan; konserde az önce anlatmaya çalıştığım görsel etkilerin yanında, sahnedeki dinamizm de buna eklenince ortaya çok güçlü bir performans çıkıyor. Ne yazık ki dünkü konser bana ve sanırım birçok kişiye yetmedi; ilk albümden beş, ikinci albümden altı şarkıyı toplam bir saat içinde çalarak ayrıldılar sahneden. Son şarkı, bir dinleyicinin arada bir adını bağırarak istekte bulunduğu ve Batz'dan "O daha sonra" diyerek yanıt aldığı, en ünlü şarkıları "I Am Not Human At All" oldu. (Bu arada daha önce de yazmıştım; konserlerde şarkı adı bağırarak istekte bulunmak bana düşünceli bir davranış gibi görünmüyor. Bırakın müzisyen ne istiyorsa onu çalsın; sonuçta müzik duygulara dayalı olduğundan belki belli bir şarkıyı o anda çalmak istemiyor olabilirler. Eğer kendisi sorarsa yanıt verilir ama böyle her şarkı arasında bağırıp talepte bulunmak hoş değil kanımca. Marianne Faithfull'un dediği gibi, sahne müzisyenindir; ne isterse onu söyler, çalar.) "I Am Not Human At All"un yedi dakikalık enfes bir yorumunun ardından Batz, "Mayıs ayında yeni albüm çıkınca yine gelmek isteriz," dedi ayrılırken. Biz de bekleriz yeniden.


Setlist: A Dark Good Heart - Chin - 10 Feet Up - The Dwarf and The Horse - Gazing At the Moon - Notes To You - We Were Drifting On a Sad Song - An Iris Pseudocorus - Heaven Is Above Us - Things Disappear Like Tears in the Rain - I Am Not Human At All 

(Fotoğraf ve videolar bana aittir.)

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate