16 Aralık 2012 Pazar

Vitrindeki Albümler 143: X-TG - Desertshore / The Final Report (Industrial Records)


By on 08:53:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 16 Aralık 2012 


1960’ların ünlü ikonu, şarkıcı, besteci, oyuncu ve model Nico’nun 1970 yılında yayımlanan “Desertshore” adlı albümü, 42 yıl sonra yeni bir yorumla karşımıza çıktı. Bu girişimin ardındaki isimler ise, endüstriyel, avangart ve görsel sanatlar grubu Throbbing Gristle’ın eski üyeleri; yani Peter “Sleazy” Christopherson, Chris Carter ve Cosey Fanni Tutti. Albüm kapağında grup adı olarak X-TG geçmesinin nedeni, Genesis P-Orridge’in 2010 yılında aniden gruptan ayrılması ve ardından da Sleazy’nin vefat etmesi.

Aslında TG’ın “Desertshore” projesi, 2007 yılında tam 3 gün süren stüdyo kayıtlarıyla başladı. 12 saat boyunca devam eden stüdyo çalışmaları halka açıktı ve sonuçta yapılan kayıt The Desertshore Installation adıyla 12 CD’lik bir box set olarak yayınlandı. Bu kayıtları elden geçirirken sonuçtan pek de memnun kalmadıklarından, Sleazy’nin isteğiyle “Desertshore”u tümüyle yeniden kaydetmeye karar verdiler. Sleazy ölünce de, onun isteğini gerçekleştirme işi geride kalanlara düştü. X-TG adıyla yayınlanan “Desertshore”da eski kayıtlar yer almazken, “The Final Report” adıyla çıkan ikinci CD’de Sleazy ile yapılan son çalışmalar var. Dolayısıyla Throbbing Gristle’ın perdeyi indirirken yaptığı bir albüme bu ismi vermesi çok anlamlı.

Genesis P-Orridge’in gruptan ayrılmasından sonra, Chris ve Cosey’in vokalist sorununu nasıl çözeceğini merak ediyordum. Bir süre sonra albümün konuk vokalistler ile kaydedileceği duyurulunca o isimlerin kim olacağı merak konusuydu. Sonuçta Antony Hegarty, Marc Almond, Blixa Bargeld gibi müzik dünyasının en özgün sesleri ve eski porno yıldızı/şarkıcı Sasha Grey, Fransız film yönetmeni Gaspar Noe ile çalışmaya karar verdiler, iki şarkıda da Cosey Fanni Tutti vokali üstlendi.

Bu şekilde çok vokalli bir albüm olunca zaten Nico’nun yorumlarından oldukça farklı sonuçlar alınması beklenen bir durumdu. Throbbing Gristle gibi bir grubun üyelerinin yaptıkları bir işe kendi ruhlarını koymamasını düşünemezdim. Chris ve Cosey’in vokalistlere şunu söylemiş: “Şarkıları nasıl istiyorsanız öyle söyleyin ama şunu da bilin ki biz albümü bitirdiğimizde sizin söylediğinizden tamamen farklı olabilir”. Nico’nun orijinal materyaline sadık kalma diye bir amaç hiç güdülmemiş; orijinal materyal tümüyle farklılaştırılıp yeni bir kimlikle anılmış.

Bu durumda bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Nico’nun “Desertshore”unda onun sesindeki duygusal derinlik ve kırılganlık belirginken, X-TG’nin “Desertshore”unda değişen karakterlerin karmaşıklığı ön planda. Nico’nun albümünde John Cale’in yaptığı neoklasik düzenlemeler, X-TG’nin albümünde elektronik dokular, güçlü bas rifleri ve sarsıcı ritimlerle çok daha karanlık ve agresif bir sounda bürünmüş. Ama işin içine var olduğu sürece insanın en karanlık ve zayıf yönlerini, ölümü, baskıyı, zulmü, pornografiyi konu edinen bir endüstriyel müzik grubu girince başka bir gelişme beklenemezdi zaten.

Antony Hegarty’nin “Janitor of Lunacy”deki vokal performansı, bana göre bugüne kadar duyduklarımın en iyilerinden. Sesi hüzünle eşleşen yorumculardan birisi Hegarty ama bu defa dinledikçe insana garip bir ürperti veriyor. Müzikteki huzursuzluğun, bakır nefeslilerin ve elektronik seslerin yarattığı gergin dokunun etkisi de var mutlaka ama Hegarty’nin sesini farklı işlemiş X-TG. 

Kontrabas ve perküsyonun ruh sıkıştıran (bu yanlış anlaşılmasın; müziğin ruhu sıkıştırmayı başarması benim nezdimde güzeldir) diyaloguyla başlayan “Abschied” adlı şarkıda Blixa Bargeld’ın yorumu beni olumlu anlamda şaşırrtı. Ondan çok daha sert bir vokal beklerken, sakin yorumuyla Nico’nun ruhunu en iyi o yakalamış. Anadilinin Almanca olmasının da buna katkıda bulunduğu söylense de bence Bargeld’ın sesindeki tınıların ustalığı sadece onunla açıklanamaz.

Marc Almond’un yorumunu Nico’dan bağımsız olarak çok beğendim. Nico’nun bu şarkıda piyano ve yaylılar eşliğindeki vokalinde kırılganlık değil, güç hissediliyordu. Marc Almond, romantik, sıcacık ve kırılgan. Bence her ikisi de olağanüstü güzel. Almond’un “The Falconer”ı bu yıl kulaklarımın duyduğu en güzel vokal performanslarından birisi.

Gaspar Noe ve Cosey Fanni Tutti’nin vokal performansları müziğin gerisinde kalmış, Sasha Grey’inki ise albümün zayıf noktası kanımca. Nico, Alman aksanıyla “You are beatiful and you are alone” derken ne kadar içtense, Grey aynı dizeleri söylerken o kadar yapay. “Neden diğer şarkıların kişilik değiştirmesine olumlu bakıyorsun da bunda farklı düşünüyorsun?” diye sormak hakkınızdır. İtirazım değişime değil, değişimin sonunda ortaya çıkan sentetik dokuya. Grey, kafası iyi bir haldeyken ne dediğini bilmeyen birinin bilinçsizce mırıldanmaları gibi söylemiş şarkıyı; oysa yapısı itibariyle özellikle çok bilinçli bir haldeyken içten söylenmesi gereken bir şarkı. Grey’in versiyonu hiç acıtmadı içimi... 

Sonuç olarak X-TG’nin “Desertshore”u, müziği tamamen bozup yeniden yapılandırmanın iyi bir örneği. Çıkış noktası Nico ama ondan epey uzakta. Nico gibi avangart, deneysel bir isme de böyle bir anma yakışırdı.


-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate