6 Ocak 2013 Pazar

Vitrindeki Albümler 146: Bo Ningen - Line the Wall (Stolen Records)


By on 10:08:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 6 Aralık 2013

En son Londra’ya gittiğimde Rough Trade West’te zaman geçirirken karşıma çıkan albümlerden biriydi bu. Kulaklığı takıp CD dinleme ünitesinde biraz dinleyeyim dedim, bir saat boyunca albümün tümünü dinledim. Bir iki şarkı dinleyip beğenince alıp ayrılabilirdim dükkandan ama o zaman albümün geri kalanını merak ederdim. Müzik sevdalıları bilir; bir albümün soundu sizi bir anda sararsa, hepsini duymak istersiniz. Londra’da yaşayan dört Japon öğrencinin kurduğu Bo Ningen’in 2012’de çıkan ikinci albümü "Line the Wall" da bende bu hissi uyandırdı.

Rough Trade'deki görevli baktı ki ben kulaklığı bir türlü çıkartamıyorum; “Albümü sizin için dükkanda çalabilirim. O albümü kulaklıktan duymak tatmin etmiyor,” deyince bir kere de öyle dinledim ve aldığım albümler arasına o da katıldı. Ancak dükkandan çıkarken görevliye, “Bence bu müziği CD’den dinlemek de kesmiyor insanı. Grubu konserde görmek lazım,” dedim. Bir kere izlemiş grubu; “Çok haklısınız. Mutlaka görmelisiniz!” diye heyecanla yanıt verdi. Henüz grubu görmeye fırsatım olmadı ama listemde ilk sıralarda. 

2006’da kurulan Bo Ningen, 2010’da grupla aynı adı taşıyan ilk albümünden sonra verdikleri konserlerle kentin yeraltı kültüründe en iyi canlı performans grubu olarak sağlam bir yer edindi. 70’lerin progresif rock’ını saykedelik sound ve krautrock ile buluşturan epey gürültülü bir müzik yapıyorlar. Bir yerde okumuştum; müziklerini tanımlamak için Can ile Kraftwerk’in, Faust ile Fugazi’nin bir araya geldiğini düşünün yazıyordu. Bir başka yazıda Can ile Black Sabbath birleşiminden söz edilmişti. Synthesizer’ların gitarlarla diyaloğu, aniden uzun sololara dönüşecek kadar sınırsız ve hesapsız. Sonuç, dinleyenin hipnotize olmuş bir halde müziğin içine yuvarlanarak düştüğü bir deneyim şeklinde gelişiyor. Bu etkiyi bozmamak için tüm albümü canlı bir konser kaydı şeklinde düşünmüşler; sadece sonradan “overdubbing” denilen “üst üste kayıt” teknikleriyle soundu geliştirmişler. 



Kulaklarınızın içinde güçlü bir titreşim yaratan şarkıların sözleri Japonca. Herhangi bir anlam veremeseniz de, yansıttığı enerjiyi hissetmemek olanaksız. Röportajlarında söylediklerine göre, grup üyeleri albümü kaydederken Çin Seddi’nin büyüklüğünü, toplumları birbirinden nasıl ayırdığını ve birinden diğerine uçarak gitme olasılıkları üzerine konuşuyorlarmış. Ama albüm adındaki duvar kelimesi, yıkılması veya aşılması gereken birçok farklı şeye referans olabileceği düşünülerek, soyut bir anlamda kullanılmış. Alışılagelmiş ses kalıplarını yıkarak, kendilerinin de müzikte bir duvarı indirdiklerini söylemek yanlış olmaz.

Bo Ningen’in fotoğraflarına bakınca, 70’lerin hippie dünyasından fışkırdıklarını düşünüyor insan. Her biri beline kadar simsiyah saçlı, incecik, sıradışı kıyafetleriyle dikkat çeken dört Japon erkeğinden oluşuyor grup. “Bo Ningen”, Japonca’da “çubuk gibi adam” anlamına geliyormuş; doğrusu bir grup ismiyle bu kadar uyumlu olabilir. Ben fotoğraflara bakınca bazı üyeleri bir süre kadın sandım. Rough Trade’deki görevli, her biri ilginç bir karakter olan Bo Ningen üyelerini konserde izlemenin de ayrı bir deneyim olduğunu anlattı.  Kısa sürede Londra yeraltı kültüründe bu kadar öne çıkmalarının nedeninin, konserlerinde kendilerini kontrolsüzce tamamen müziğe bıraktıkları yoğun atmosfer olduğu anlaşılıyor. 



Vokalist Taigen, Tokyo’da sound art okuyup, Japonya’daki noise müzik üzerine tez yazmış. Müziklerinin aşırı ya da farklı görülmesinin nedenini, taklit etmeye çalıştıkları şeyi kazara bozmalarıyla açıklıyor. Uzun yıllardır Batı’da gelişen müziği, teknikleri kopyalarken, onu istemeden farklılaştırdıklarını ve bunun da Batılı müzikseverlerce yeni bir şey gibi algılandığını söylüyor. 

Albümdeki 10 şarkının içinde iki tanesi, şaşırtıcı şekilde diğerlerinden ayrılıyor. Noise rock,grunge,saykedelik rock, art rock formları içinde ses duvarlarını doğaçlamalar ile zorlayıp melodik bir akıcılık içinde devam eden albümde birden 7. şarkı “Ten to Sen”de sular duruluyor. Sigur Ros’u andıran iç burkan bir sounda vokalist Taigen’in inlemeleri ya da çığlıkları yerine bu kez dokunaklı sesi usulca eşlik ediyor. Albümün kapanışını yapan “Natsu no Nioi” ise daha da yavaşlıyor ve neredeyse bir ninni gibi bitiyor albüm. 

-


Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate