23 Eylül 2012 Pazar

Sıcak ve İçten Melodileriyle Beirut


By on 11:49:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 23 Eylül 2012


Cuma akşamı Kuruçeşme Arena’ya bu yıl ilk kez gittim. Ta Güneybatı Amerika’dan, New Mexico’dan çıkıp Balkan müziklerini dünyaya taşıyan Beirut’un konseri vardı.

2007’de Radar Live festivali için Türkiye’ye ilk geldiklerinde Kilyos’ta izlemiş, grubun önderi 21 yaşındaki Zach Condon’un içten tavırlarıyla desteklediği sıcak müziğini beğeniyle dinlemiştik. Aradan geçen beş yılda o biraz daha olgunlaştı, biraz kilo aldı, ünü arttı ama içten tavırlarıyla sıcak müziğini hiç kaybetmedi. Beş yıl önce festivalde akşamüstü bir saatte az sayıda izleyiciye çalmışlardı ama bu defa durum farklıydı. Yaptıkları albümlerle dünya çapında başarı sağlamış, kendini kanıtlamış, şarkıları dilden dile dolaşan bir grup artık Beirut.

Kuruçeşme’deki konserin biletleri üç hafta önce tamamen tükenmiş, yaklaşık 10 bin kişi toplanmıştı mekana. Türkiye’de o kadar çok hayranlarının olmasına şaşıranlar vardı. Ama sonuçta ben, konser sırasında izleyicinin önemli bir bölümünün hayran değil, müziksever bile olmadığına bir kez daha tanık oldum. Çünkü iki saat susup müzik dinleyemeyen, sürekli yemek yiyip konuşanlar, azımsanmayacak kadar fazlaydı.
İnsan bir grubun ya da müzisyenin hayranı olmasa da konsere gidebilir elbette ama müziği dinlemiyorsa sadece konserde boy gösterdiği için müziksever olduğunu söylemek olanaklı değildir. Son zamanlarda konserlerin sadece sosyalleşme ve ortamlarda görünme amacına hizmet etmesinin ardında, şirket sponsorluğunda düzenlenen bu etkinliklerde müzikle ilgisi olmayan kişilere bol sayıda davetiye dağıtılması ve aşırı pahalı biletlerin ancak belli bir kesim tarafından alınabiliyor olması gibi etkenler de var.

Kuruçeşme Arena’da ses sorunları bulunduğu, akustiğin ve zeminin konserlere uygun olmadığı zaten biliniyor. Bir de üzerine arkalarda kaldığınızda, sadece öndekilerin ensesini gördüğünüz gerçeği eklenirse, konserlerin nasıl zorlu olabileceği açık. Ben de Beirut’u dinlemek amacıyla gittiğim konserin ilk bir saatini sahneyi görebileceğim bir yer aramakla geçirdim. Sonunda güvenlik görevlilerinin kabalıklarına maruz kalınca, organizasyon yetkililerinden yardım istedim. Ama sanılmasın ki herkes için durum böyleydi; Turkcell davetlileri ve en pahalı biletleri alıp tribünlerde oturanlar rahattı.

Geri kalan zamanda gördüğüm kadarıyla Zach Condon ve beş kişilik ekibinin performansı doyurucuydu. Türkiye’deki müziğe kendilerini yakın bulduklarını, İstanbul’u sevdiklerini söylediler; seyirci de onların müziğini seviyor. 2007’de yaptığım röportajda, Batı müziğinde aradığı duyguyu bulamadığını; Doğu’ya yönelme nedeninin, Balkan müziğinin içerdiği coşku ve farklı enstrümantasyon olduğunu söylemişti genç müzisyen. Bu nedenle akordeon, trompet, saksafon, ukulele, kontrbas ve bateriden oluşan enstrümanlarla bu coğrafyaya çok hitap eden melodik ve romantik bir müzik yapıyor Beirut. Şarkı sözlerinde melankolizm olsa da, Condon’un dingin sesi olumlu bir duygu yaratıyor.

İki saatlik konserde izleyicilerin “The Shrew”, “Elephant Gun”, “After the Curtain”, "The Rip Tide", “Mount Wroclai (Idle Days)” ve “My Night with the Prostitute from Marseille” gibi şarkılara eşlik etmesi sanırım grubu da şaşırttı. Israrlı alkışlar sonucunda iki kere bis yaparak, sahneden uzun süredir turnede olmanın yorgunluğuyla ama mutlu ayrıldılar.

(Fotoğraflar bana aittir.)

_

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate