2 Temmuz 2012 Pazartesi

Mono Festival Testi Geçti


By on 09:09:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 2 Temmuz 2012

Bazen “Türkiye’de bugüne kadar açık havada düzenlenmiş en iyi açıkhava festivali sizce hangisi?” diye sorulur; yanıtım hep “2007’de Kilyos Solar Beach’teki Radar Live” olur. Üç güne yayılan festival, o tarihte Türkiye için devrimci denilebilecek bir programla gerçekleştirilmiş, çok sayıda alternatif ismi ilk kez dinleme olanağı sağlanmıştı. Festivale gidenler, hem denize girmiş, hem de harika bir müzik şöleninin içinde bulmuştu kendini. Ama zarar edip, finansal desteği bulamayınca ilk ve son oldu Radar Live.

O günden beri “Neydi o festival!” deyip duruyorduk ki, bu yıl Pozitif tarafından aynı mekanda ilk kez yapılacak Mono Festival duyuruldu. Bu kez sadece bir gün sürecek, dört sahneli bir festival planlanmıştı. Programına bakıldığında elbette Radar Live kadar yoğun değildi. Ama belli ki, beş yıl aradan sonra bu tür alternatif müzik ağırlıklı festivallerin devam edebilmesi açısından bir test gibi olacaktı. Gittim, gördüm ve diyorum ki; Mono testi geçti.

Cumartesi sabahı 10’dan pazar sabaha karşı 5’e kadar süren etkinliğe 8500 kişi katılmış. Geçen hafta Küçükçiftlik Park'ta yapılan Jessie J konserini 9000 kişinin izlediğini düşünürsek, alternatif müzik ile pop müzik arasındaki talep farkı da ortaya çıkıyor. İşletme okuyanlar hesaplamayı daha iyi yapacaktır ama benim kanım, Pozitif'in Radar Live'daki talihsizliği bir daha yaşamamak ve Mono türündeki festivalleri gerçekleştirebilmesi için Jessie J gibi konserleri de düzenlemek durumunda olması.

Festivalle ilgili olarak ilk izlenim, beş yıl önceki atmosferin aynen korunduğu, yani eğlence ve müzik karışımının iyi bir kıvamda tutturulduğu yönünde. Plaj festivallerine çoğu insanın denize girip güneşlenmek ve eğlenmek amacıyla geldiği düşünülürse, konserlerin akşam saatlerine kaydırılması iyi olmuş. Üstelik Radar Live'da gündüz sahneye çıkan gruplar sıcaktan perişan olmuş ve çok az sayıda insana çalmıştı. Böylece sıcak tehlikesi atlatılmış ama bazı isimlerin az sayıda insana çalması durumu aşılamamış. Ona da organizasyonun yapabileceği bir şey yok. Onun sorumlusu Türkiye'ye ilk kez gelen bir müzisyen sahnedeyken gidip bilgisayar oyunu oynamayı tercih edenler olsa gerek.

Bir fark olarak bu kez yemeklerde bir sınırlama olduğunu gördüm. Aslında uzun yemek kuyruklarına girmeme gerek kalmadı; hamburger, döner, sosis satışı yapıldığından veganlar yine aç kaldı. (Bu konuyu her festival yazımda yazıyorum. Çünkü bu mağduriyeti yaşamayan bilmez. Ben yaşayanlardan biriyim. Sevgili organizatörler, lütfen bu çözüm bulunmayacak bir konu değil; mesela getirin oraya bir kumpir, herkes içine istediğini koydurabilsin. Yapın bunu artık. Dışardan yiyecek sokulmasına da izin verilmiyor. Sabahtan akşama kadar aç kalan insan festivalde nasıl mutlu olsun? )

Festivalde sahneler arasında fazla uzaklık bulunmadığı için birinden diğerine gitmek daha kolaydı. Konser başlama saatlerinde gecikme olmadı; program tıkır tıkır işledi. Ancak deneysel rock grubu Battles’ın sabah 3’e doğru sahneye çıkması, çok sayıda katılımcının iyi bir performansı kaçırmasına neden oldu. Bu saatin bir zorunluluktan kaynaklandığını öğrendim ama sonuçta Battles’ı canlı dinleyememek üzücüydü. Umarım Pozitif, grubu gelecek dönemde Babylon’a da getirir.

Festivalin bana göre en iyi performansı The Horrors’ındı. Battles’dan önce 01.00’da sahneye çıktıklarından, dinleyici sayısı belirgin ölçüde düştü. Az ama öz bir kitleye seslendi grup; post-punk’ın derin sularına girip, iç dünyamızda sarsıntılar yarattı. 2007’de Türkiye’de ilk konserlerini de Radar Live’da vermişlerdi. O zaman vokalist Faris Badwan gördüğü her yüksek yere tırmanmış, tam anlamıyla dağıtmıştı kendini. Bu defa müziklerindeki farklılığın da etkisiyle durulmuş ama dinleyici üzerinde bıraktığı etki daha da yoğunlaşmış.




The Horrors çalarken ses sistemi teknik ekipten kaynaklanan bir sorun yansıtsa da, günün diğer konserlerinde bir aksaklık yoktu. Kanadalı alternatif rock grubu Metric, ağırlığı yeni albümünden şarkılara verip seyirci coşkusunu azaltsa da, çok dinamik bir performans gerçekleştirdi; ekip çok iyi çaldı. Vokalist Emily Haines, adeta bir çekirge gibiydi; klavye, zil ve gitar çalarak sahnenin her yanına sıçrayıp uzandı.

Danimarka’dan festivale katılan Oh Land, elektro-pop’u deneysel bir bakış açısıyla işlediği müziğiyle sahnede beklediğimden daha etkiliydi. Gösterişli ve parlak bir pelerinle sahneye geldiğinde Björk’ü andırdığını düşündüm. Onun gibi Kuzey Avrupalı müzisyenlere özgü, “uzak, güzel ve ilginç olma” özelliklerini kendinde toplamış o da.



Çingene ruhlu punkçılardan oluşan Gogol Bordello, her zamanki gibi enerjisiyle festivali avucunun içine aldı. Sulukule’nin yıkılmaması için verdiği desteği, gitarına yapıştırdığı “Sulukule Susmayacak” çıkartmasıyla da pekiştirmişti vokalist Eugene Hütz. Her konserlerinde aynı şovu görsem de Gogol Bordello’yu izlemekten her seferinde keyif alıyorum.

Festivalin diğer sahneleri arasında en çok Burn Dubstep / Elektronika Sahnesi’nde zaman geçirdim. Com Truise ve Compa’nın yanı sıra, özellikle Commodo çok iyi bir set sundu. Bu sahnedeki ortam, adına uygun olarak daha coşkuluydu.

Festivalle ilgili bir sıkıntı da dönüş yolunda yaşandı. Taksim'e dönüş için servise binmek isteyenler çok uzun süre sırada beklemek durumunda kaldı. Her festivalde bu tür kuyruklar olur ve trafik yoğunlaşır ama Mono'da daha fazla şikayet olmasının nedeni, programın zaten çok geç bitmesiydi. Eve dönüş sabahı buldu. Belki bundan sonraki etkinliklerde sırayı azaltmak açısından katılımcıları şehir merkezine taşıyacak araçların sayısı artırılabilir.

Bazı aksaklıklar olsa da Mono Festival'ın yaşamasını ve gelişmesini diliyorum. Seneye iki gün olursa şaşırmam ve sevinirim. O zaman adı Mono olmaz demeyin, "Double Mono" olur. Böylece Radar Live’a kaldığımız yerden devam ederiz.

(Fotoğraflar bana aittir.)

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate