24 Mayıs 2012 Perşembe

Vitrindeki Albümler 117: Richard Hawley - Standing at the Sky’s Edge (Parlophone)


By on 17:17:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 27 Mayıs 2012

Yazılarımı okuyanlar fark etmiş olabilir; bariton seslere ayrı bir düşkünlüğüm var. Richard Hawley, aynı zamanda çok iyi bir gitarist ama ben onu en çok melankolik baladlardaki sesi nedeniyle sevdim. 90’larda Longpips ve 2000’lerde Pulp ile Britpop döneminde tanındı ama bana göre asıl başarısı, bugüne kadar yayınladığı yedi solo albümde yatıyor.

Benim gibi onun ana karakteri vokale veren müziklerini seviyorsanız, “Standing at the Sky’s Edge” ilk duyduğunuz anda hayal kırıklığı yaratabilir. Çünkü bu albümü sürükleyen temel unsurlar insan sesi ve şarkı sözleri değil, cayır cayır çalan gitarlar ve ses efektleri. Hawley, bu defa ciddi bir değişiklik yapmış müziğinde. Ama bu değişiklik, yeni bir keşif değil; 60’ların sonu ve 70’lerin başındaki rock müziğini etkisi altına alan progresif rock / saykedelik rock kulvarına girmiş. “Ama daha önce yapıldı bu” diyerek yakınmaya başlamadan önce şunu düşünün; bu Richard Hawley için önemli bir viraj. O viraj, sadık dinleyicisini yabancılaştırma riskini taşıyor elbette. Fakat bence riski iyi göğüslemiş ve yılın en güzel albümlerinden birisini yapmış Hawley.

Aslında Hawley’in yeni albümüne ait ipucunu, Arctic Monkeys’in bu yıl başında çıkardığı “Black Treacle” adlı single’ın B yüzünde görmek mümkün. Grubun Richard Hawley ile kaydettiği “You and I” adlı şarkı, “Standing at the Sky’s Edge” ile örtüşen gitar odaklı, sert bir sounda sahip. Pikniğe gittiğinizde dinleyeceğiniz bir albüm değil bu. Gerek soundu gerekse sözleri daha karanlık, daha agresif.

Hawley, her zaman olduğu gibi yine esinini içinden çıktığı Sheffield kentinde bulmuş. Bu defa albüm adında da atıf yaptığı, serserilerin, evsizlerin sosyal sorunlarının yoğun olduğu Skye Edge bölgesine odaklanmış. Doğal olarak da kalp kırıklıklarını usulca anlattığı şarkılardan, ailesini katleden, bir kavgada birisini bıçaklayan gencin hikayelerine geçiş yapmış. Ülkesinin koalisyon döneminde içinde bulunduğu politik durum hakkında çok belirgin olmayan referanslar da kullanmış. Satır aralarında umudunu kaybedenlerden, kenara itilenlerden söz ediyor sık sık.

Dokuz şarkılık albümde Hawley’in 60’ların folk pop’una yanaştığı anlar da olmuyor değil. Örneğin “Seek It” ve kapanışı yapan “Before”, Hawley’in alıştığımız şarkılarına duyduğumuz özlemi giderecek türden. 6 dakikalık “Before”da şarkının ortasında yine elektrogitarların tozu dumana kattığı bir bölüm var ama o kasırga bitince yine dingin bir şekilde sonlanıyor.

2009’daki “Truelove’s Gutter”dan sonra gelen bu albüm, farklılıkları nedeniyle mutlaka Richard Hawley hayranlarının bir kısmından olumsuz eleştiriler alacak. Ancak bana göre müzisyenlerin her dönemde farklı sound deneme hakkı vardır ve bunu hakkıyla yerine getirdiklerinde bize takdir etmek düşer.



Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate