25 Mart 2012 Pazar

60'lardan esinlenen çağdaş pop


By on 05:14:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 25 Mart 2012

Alternatif pop grubu Cults, müzik dünyasında son yıllarda çıkış yapan gruplardan birisi. New York’ta New School Üniversitesi’nde sinema eğitimi alırken tanışan ve müzik yapmak için okulu bırakan Madeline Follin (MF) ve Brian Oblivion (BO), üç şarkıdan oluşan kısaçalarlarını internette yayımladıkları andan itibaren hiç beklemedikleri bir ilgiyle karşılaştılar.

2011‘de ünlü şarkıcı Lily Allen’ın plak şirketi In the Name Of tarafından ilk albümleri yayımlanan ikiliyle Austin, Teksas’taki South By Southwest (SXSW) festivalinde röportaj yapma fırsatı buldum. Bir seri röportajı arka arkaya yaptıklarından fazla vaktim yoktu ama yine de Cults'ı biraz daha yakından tanıyabildim.

Bu ilk SXSW deneyiminiz mi? Nasıl gidiyor?

BO: Bu ikinci. Oldukça güzel ve yavaş geçiyor. Şu ana kadar tek bir performans gerçekleştirdik.

MF: Geçen yıla göre çok daha rahatız bu defa.

Geçen yıl neden rahat değildi?

BO: 3 günde 10 konser verdik. Gerçekten çılgıncaydı. Bir daha kendimize bunu yapmayacağız.

İnternette popülerlik kazanma hikayeniz etkileyici. Bandcamp üzerinden paylaştığınız ilk şarkıların etkisi büyük oldu ve aslında her şey siz o şarkıları internete koyduktan bir hafta sonra gerçekleşti. Bu kadar kısa sürede internette ün kazanmanın avantajları ve dezavantajları neler?

BO: Bu olay başımıza gelmeden önce internette popülerlik kazanmak hakkında az çok bir fikrim vardı ama içine girip öğrendikçe hem aklım daha çok karıştı hem de bu durumu umursamamaya başladım ve işin felsefesine dalmaktan vazgeçtim. Geçen sene birçok şeyin bizim için harika bir ekip tarafından yürütülmesinden dolayı şanslıyız. Böylece bu işlerle ilgilenmemiz gerekmedi. Ama esas olan şu: Müzisyenlerin müziği dinleyicilere rahatlıkla ulaştırabilmeleri ve insanların aradıklarını kolayca bulması müthiş. İyi grupları keşfetme yolunu kısaltması bakımından hepimiz için iyi bu.

Tanınma sürecinde yaşadıklarınız sizin için bir sürpriz olmuş öyleyse.

MF: Kesinlikle öyleydi. Kimsenin müziğimizi dinleyip seveceğini düsünmemiştik. Bir grup oluşturup tura çıkacağımızı hayal etmemiştik.



İkiniz de sinema üzerine eğitim aldığınız için şarkıları yazarken müzik için belli sahneler hayal ediyor musunuz diye merak ediyorum.

BO: Şarkıları yazarken hayalimizden imajlar geçtiği kesin. Bu içimizden geçenleri doğrudan yansıtmak gibi değil; daha çok bir duygu ya da film karakteri yaratmak gibi. Ama biyografik değil şarkıya yansıyanlar. O anlamda bir romantizm yok.

İlk albümünüzü kaydetmeye başlamadan önce sound konusunda aklınızda nasıl bir düşünce vardı ve istediklerinizi o albümde gerçekleştirebildiniz mi?

BO: 50‘lerin sonu ve 60‘ların başındaki müzikler, melodi uzerine kurgulanan klasik tarzlar bizi etkiliyor. Ayrıca ilk gençlik dönemimizden bu yana Sonic Youth gibi grupları, elektronik müzik ve noise, Batı Yakası’nda gelişen hip-hop’ı dinleyerek büyüdük. Bütün bunları sindirip kendi sesimizi yaratmaya çalışıyoruz.

MF: Sanıyorum gerçekleştirdik ama kayda başlamadan önce aklımızda belli bir düşünce yoktu. Ne istediğimizi tam olarak önceden ortaya koyduğumuzu düşünmüyorum.

New York’ta Manhattan’da yaşıyorsunuz. Bu kentteki ortam size esin veriyor mu?

BO: Bence New York’ta çok güzel müzik yapan insanlar var. MGMT, Madeline’nin erkek kardeşinin grubu Guards, Delta Spirit gibi gruplarda arkadaşlarımız çalıyor. Gerçekten büyüleyici müzisyenler var ama daha önce modern müziği referans göstermeye yeni başlıyoruz. Bu daha önce bizim kullandığımız dilin bir parçası değildi bu sözcük. Daha önceleri müzikte gerçek anlamda neler olup bittiğiyle ilgilenmeyen tiplerdik. Yeni isimlerden etkilenmek ve daha önce bilmediğimiz şeyleri öğrenmek çok keyifli.



Müziğinizde 60’lar etkisi belirgin ama yine de modern ve çağdaş bir soundunuz var. 60‘ların sizi en çok çeken yönü ne?

BO: İnsanları 60‘ların müziğine çeken en önemli şey, o dönemin sadece rock’n roll’un değil, gençlerin müziğinin doğduğu dönem olması. Sisteme karşı çıkan gençliğin ruhunu yansıtan müzik ortaya çıktı o yıllarda. Ses ve söz açısından müzikte olan her şey heyecan vericiydi; duygusal olarak da insanı içine çekiyordu.

Bir röportajınızda, “Şarkılarımızdan oldukça uzakta duruyoruz. Onları ufak birer sanat projesi olarak düşünüyoruz” dediğinizi okudum. Arkalarında hangi sanat teorisi var bu şarkıların?

BO: Biz daima işe sözlerle değil, müzikle başlıyoruz. Madeline başka bir odada çalışıyor oluyor, ben fikirlerimle ilgili olarak ortaya çıkanı ona veriyorum. Sonra şarkının soundu üzerinde görüş alışverişinde bulunuyoruz ve mesela “Bu düşük tempolu bir dans şarkısı olacak” diye karara varıyoruz. Madeline’in vokallerini kaydediyoruz ve şarkının gelişimine göre değişiklikler yapıyoruz. Bu şekilde çok sayıda kayıt yapıyoruz, bazıları albüme girer ama bazıları da girmez. En iyilerini seçmek eğlenceli oluyor. Bir tür kavramsal sanat projesi gibi düşünüyoruz şarkıları. Ama biz oturup şiir yazacak tipler değiliz.

Şarkılarınıza yön veren kaygılar ya da sevinçler nereden esinleniyor?

MF: İçinde bulunduğumuz atmosferden esinleniyoruz. Albümü kaydederken kolejdeydik, büyüyüp olgunlaşmakla ilgili meseleler vardı. Müzik yapmak amacıyla okulu bıraktığımız için bizi aptalca davranmakla suçlayıp ne yapmamız gerektiğini söyleyenlere karşı hissettiklerimiz etkili oldu. O donemde etrafımızdaki herkes, “Üniversite ne olacak?” diye soruyordu...



Okulu bıraktınız mı?

MF: Evet, müzikle ilgili çalışmaları yürütmek için bıraktık. Albümdeki şarkıları yazarken insanların bizim müzik yapmak için okulu bıraktığımız için bizi aptalca davranmakla suçlayıp ne yapmamız gerektiğini söyleyenlere karşı hissettiklerimiz de etkili oldu.

Müziğinizi film gibi düşünseniz hangi tür filmlerle özdeşleştirirsiniz?

BO: Ürkütücü bir his veren ama aynı zamanda işin eğlence yönünü de göz ardı etmeyen David Lynch, Tod Solondz, Jim Jarmusch filmleri olurdu. Seyrederken eğlendiğiniz ama bir yandan da garipliklerle dolu filmler.

Lily Allen sizi Columbia Records’a bağlı kendi şirketi In the Name of bünyesine katıp albümünüzü yayınladı. Nasıl oldu bu?

MF: Daha önce hiç duymadığımız bir plak şirketinden birinden e-posta aldık. Bizi Lily Allen ile tanıştırmak için Londra’ya davet ettiklerini ve bir albüm projesi üzerinde anlaşılabileceğini bildiriyordu. Londra’ya gidip Lily Allen’la buluştuk. Çok dostça davrandı. Yapmak istediklerimiz için yardım etmek istediğini söyledi.

Bu yaz ne yapacaksınız?

BO: Turneyi tamamlamak için 4 haftamız kaldı. Sonra ikinci albüme kadar yollardan biraz uzak kalacağız.

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=325014

(Fotoğraflar bana aittir.)

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate