20 Nisan 2010 Salı

Kuşlar için müzik...


By on 16:34:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/ 20 Nisan 2010

Müthiş falsettosuyla müzikseverleri büyüleyen Jonsi (Jon Thor Birgisson), “Go” adlı albümüyle yine gündemde.

İzlanda’nın Björk’den sonra müzik dünyasına kazandırdığı ikinci büyük isim Sigur Ros’un vokalisti olarak tanındı Jonsi. Ama belli ki, bu ilk solo albümüyle kariyerinde yeni ve çok güzel bir sayfa açtı.

Jonsi, Amerikalı besteci Nico Muhly ile çalıştığı “Go”da, Sigur Ros albümlerinden farklı olarak, şarkıları İzlandaca ya da kendi yarattığı “Hopelandish” dilinde değil, İngilizce söylüyor.

(Nico Muhly, daha önce Antony and the Johnsons, Björk, Grizzly Bear ve Bonnie "Prince" Billy gibi isimlerle de çalışmalar yapmıştı.)

Ama sesini bir enstrüman gibi öyle ustalıkla kullanıyor ki, fazla dikkat etmeyen sıradan bir dinleyici, duygu seline kapılıp hangi dilde olduğunu bile anlamayabilir...

Başlıktaki tanımı, telefonda röportaj yaparken Jonsi’ye ben önerdim; o da beğendi. Nedenini yazıda bulacaksınız.

Albümdeki temaları açıklamak için “Go” iyi bir isim olmuş...

Evet, bu albüm temelde umutlar ve korkular üzerine kurulu. Bir şeye umutla yaklaşırken, (İngilizce’de “go for it” ya da “go do it”) “yap bunu” diyoruz. Ama tersi durumlarda da işe yarıyor. Bir şeyden kurtulup ilerleme (go forward) ya da geriye dönme halinde de (go back) kullanılabilir. Bütün bunları iyi açıklıyor.

Sigur Ros albümlerine göre çok daha neşeli bir hava seziliyor albümde. Özel bir nedeni var mı?

Albüm kayıt dönemi, özel hayatımda da mutlu olduğum bir dönemdi. Ayrıca böyle bir albümü yapmaktan dolayı da çok memnundum. Kayıt süreci Sigur Ros albümlerinden çok farklıydı. Stüdyoda heyecan verici bir atmosfer vardı. Bunların hepsi albüme yansıdı sanırım.

O zaman kendi akışına göre gelişen bir süreçti diyebilir miyiz?

Evet, öyle oldu. Şarkıların çıkış noktasının tam olarak nereye varacağını ben de bilmiyorum. Bu bazen daha mutlu, bazen karanlık bir sound ile son buluyor. Örneğin “Go Do” adlı şarkıyı ilk olarak ukulele üzerinde çalışarak yazdım. Ama son aşamada o kadar neşeli bir havası olacağını düşünmemiştim. Bu gerçekten ilginç.

Albüm, dinlerken insanda sanki bir tür uçma hissi yaratıyor. O nedenle aklıma “Kuşlar için müzik” şeklinde bir tanımlama geldi...

Bu çok güzel! Düzenlemeleri yapan Nico Muhly ile çalışırken, biraz daha neşeli olmasını istediğim yerlerde, ona “Örneğin etrafta uçuyormuş hissi veren bir havası olabilir mi?” diyordum. Bu tarif kesinlikle uyuyor.

Solo albüm yapmak ve Sigur Ros ile çalışmak arasında ne gibi farklar var?

Grup olunca dört kişi bir araya geliyor ve aklınızdakileri ortaya koyup tartışıyorsunuz. Ortaya bir sürü kayıt çıkıyor. O şekilde çalışmak da güzel. Fakat bu albümde işe tek başıma başladım. Kendimi ilk anda sanki çıplak hissettim. Ama bu benim için sağlıklı. Kendinizi ancak bu şekilde farklı yönde geliştirebiliyorsunuz.

Şarkı yazarlığı konusunda bu albümde ne öğrendiniz?

İç güdülerime güvenip kendimden endişe etmemeyi... Kendi duygu ve düşüncelerinizi izleyip, yapmak istediğinizi gerçekleştirebilirseniz, sonuçtan mutlu olma oranınız artıyor.

Şarkı yazarken genel olarak sizin için önce müzik mi ortaya çıkıyor şarkı sözleri mi?

Müzik her zaman önce gelir. Çünkü müzik, benim için çok kolay bir şekilde, içten gelen bir şey. Şarkı sözlerini yazmaksa bana göre daha zor. Elime kağıdı kalemi alıp yazmaya çalıştığımda o kadar kolay bir şekilde ortaya çıkmıyor sözler...

Hangi dilde söylemek daha kolay? İzlandaca, Hopelandish ya da İngilizce?

Tam olarak söylemek zor. Sigur Ros albümlerinde şarkı yazarken sözcükleri müziğe uygun olarak sıralıyorum. Sözcükler, üzerinde hiç düşünmeden ağzımdan çıkıyor. Ama İzlanda dili mi, İngilizce mi derseniz; buna karar vermek zor. Çok farklı iki durum. Bu albümde İngilizce söylediğim için ilk başta aksan konusunda biraz endişeliydim.

Bu albümün müzisyen olarak size kazandırdığı en olumlu etki ne oldu?

Sigur Ros olarak, sürekli aynı insanlarla aynı yerlerde aynı ekipmanla çalışıyoruz. Bu albümde ise, farklı yerlerde, farklı görüşten insanlarla ve yeni ekipmanlarla çalışmak ufuk açıcı oldu.

New York’ta bir konserinizde sizi çello yayıyla elektro gitar çalarken izlemiştim. Çok etkileyiciydi. Bu albümde o gitar yok, daha çok akustik gitar var. Hangisini daha çok seviyorsunuz?

Her ikisini de çok seviyorum. Şarkılarımın çoğunu akustik gitarla besteliyorum. Yayla çaldığım elektro gitarı, farklı sesleri keşfetmek için kullanıyorum. Benim için çok eğlenceli ve ilginç bir deneyim o.

İzlanda müziğinde çevresel faktörlerin çok etkili olduğu görülüyor. Sizi nasıl etkiliyor?

Londra’ya ya da başka bir metropol kente gittiğimde bunu iyice fark ediyorum. Devasa kentlerde öyle çok insan var ki... İzlanda’yı o metropollerle kıyaslarsanız, büyük bir sakinlik içinde yaşandığını görürsünüz. O nedenle daha çok kapalı ortamlarda kalıp yaratıcı bir şeyler yaparak mutlu olmaya çalışıyorsunuz.

Bu albüm için ilk çocuğum diyorsunuz. İkinci bir çocuğunuz olacak mı?

Kesinlikle. Ama Sigur Ros’la da yeni bir albüm kaydedeceğiz. Bir yandan grupla çalışıp, diğer yandan solo albümler yapmaya devam etmek benim rüyam. Bu arada İstanbul’a gelip konser vermeyi de çok istiyorum. Umarım bir gün yapabilirim.

---
Albümdeki "Go Do" adlı şarkıya çekilen videoyu aşağıda izleyebilirsiniz.

Go Do from Bizzle Bizzle on Vimeo.



Bu da Jonsi ve Nico Muhly'nin aynı şarkıya yaptıkları akustik yorum:

'go do' from Jónsi on Vimeo.



"Boy Lilikoi"nin videosunu izlemek için buraya tıklayın.

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate