27 Ocak 2008 Pazar

Müzik Endüstrisi Sarsılırken…


By on 12:11:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/ 26 Ocak 2008

2000’li yıllar, ilerde tarihçiler tarafından müzik endüstrisinde büyük değişimlerin yaşandığı yıllar olarak anılacak. İnternetin artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi ve müziğin dijital ortamda dinleyicilere ulaşması, sektörü derinden etkiledi. Müzisyenler, her fırsatta dertlerini anlatmaya çalışıyorlar, ama olup bitenleri tekrar tekrar gündeme getirmekte yarar var.

MÜZİĞİN DİJİTAL MACERASI

Son yıllarda yaşanan en önemli değişikliklerden birisi, müziğin internetteki dosya paylaşım siteleri aracılığıyla ücretsiz dolaşımının sağlanması. Bu, dinleyicinin müziğe erişimini kolaylaştırıyor, fakat bir yandan da müziği yaratanları büyük bir sorunla karşı karşıya getiriyor. Özellikle Türkiye gibi gelir düzeyinin düşük olduğu ülkelerde artık kimse müziğe ulaşmak için para ödemeye yanaşmıyor. Çünkü internet, yasal olmayan bir şekilde bedava şarkı indirilebilen sitelerle dolu. Öyle ki, artık birkaç yıl önce sokak kaldırımlarında neredeyse adım başı gördüğümüz kopya CD’lere de pek rastlamıyoruz. Çünkü CD’lerin de dönemi geçiyor, müzik dijital olarak tüm sınırları aşıyor, dünyanın bir ucundan diğerine ücretsiz iletebiliyor.

Müzik şirketleri ise, bu durum karşısında korsanla mücadele için çeşitli yöntemler geliştiriyor. Örneğin, Amerika’nın dev müzik firması Universal’ın 2006 yılında kendi kataloğundaki sanatçıların şarkılarını ve videolarını Amerika ve Kanada’da internetten bedava yayınlamak üzere, reklam gelirlerine dayanan SpiralFrog adlı internet sitesiyle sözleşme imzalaması büyük olay olmuştu. Bu siteden indirilen dosyalar CD’ye aktarılamıyor, iPod’la değil ama Microsoft’la uyumlu. Bunun gibi yöntemler denenmesine karşın, yine de korsanın önüne bir türlü geçilemiyor.

Bütün bu gelişmeler sonucunda, şu anda müzik endüstrisinde tam bir kaos yaşanıyor. Albümler satmıyor, plak şirketleri tanınmayan sanatçılara albüm yapma riskini göze alamıyor, ancak popüler müzisyenlerin ilgi görebileceği düşünülen çalışmaları albüm olarak yayınlanıyor. Sonuçta, yeni yetenekler için ve hatta tanınmış sanatçılar da olsa, risk almayı gerektiren, deneysel çalışmalar için kapılar kapanıyor. Tamamen piyasa koşullarına odaklanan bu üretim de, müzikteki kaliteyi düşürdükçe düşürüyor.

Bunlar olurken, aynı anda bir başka gelişme daha yaşanıyor. İlginçtir; yaratıcı çalışmalar yapmak ve adını duyurmak isteyen müzisyenlerin can simidi olan bu gelişme, yine internetle olanaklı hale geldi. MySpace adlı sitede hiçbir ücret ödemeden kendinize ait bir sayfa düzenliyor ve şarkılarınızı, videolarınızı yayınlıyorsunuz. Şimdiye kadar bu yolla büyük üne kavuşanlar oldu. İngiltere’de listelerden düşmeyen Arctic Monkeys, Lily Allen gerçek birer MySpace yıldızı. Plak şirketlerinin de gezinerek patlama yapabilecek isimler aradıkları bunun gibi siteler, aynı zamanda ünlü sanatçıların yeni yetenekleri keşfetmelerinin de yolunu açarak ilginç işbirliklerine zemin hazırlıyor. Örneğin, modern müziğin önde gelen ismi Moby, yakında çıkacak son albümü “Last Night”ın ilk single’ı “Alice” adlı şarkıda rap yapan Jamaikalı Aynzli’yi MySpace’deki şarkılarını dinleyerek keşfetmiş.

Bu siteden bu kadar çok söz edince, şu ilginç bilgiyi de eklemek gerek: MySpace’in sahibi ünlü medya devi Rupert Murdoch… Murdoch’un 2005 yılında neden 580 milyon dolar ödeyip MySpace’i aldığı epeyce tartışılmış, her yeri reklamla dolu olan sitenin cazipliği ortada olsa da, bu alımın arkasındaki temel etkenin MTV’ye rakip bir platform oluşturmak olduğu iddia edilmişti. İnternetteki bilgilere göre, 18 Aralık 2007 itibarıyla bu siteye 300 milyonu aşkın üyelik olduğunu göz önünde bulundurursak, özellikle gençlere ulaşmayı hedefleyen Murdoch’un hesaplarını sağlam yaptığı ortada.

PLAK ŞİRKETLERİ NE OLACAK? MÜZİSYENLER NASIL AYAKTA KALACAK?

Yazının bu aşamasında aklınıza şu sorular gelebilir: “Peki, albüm satamayan plak şirketleri ne yapacak? Şarkıları internette bedava dağıtılan müzisyenler nasıl para kazanacak?” Plak şirketleri, tüm dünyada çok ciddi bir darboğazın içinde. Kriz öylesine derin ki, işten çıkarma ve masrafları kısma gibi yöntemlerle atlatılacak gibi değil. Geçtiğimiz yıl, Radiohead ve Prince gibi büyük isimlerin isyan bayrağını çekip albümlerini kendi yöntemleriyle dağıtmaya başlaması da, plak şirketlerinin varlığının sorgulanmasına neden oldu. Radiohead, son albümü “In Rainbows”un MP3 versiyonunu kendi internet sitesinde “istediğin kadar öde” esasına dayalı olarak satınca kızılca kıyamet koptu. Pek çok kişinin bu yöntemin başarılı olmayacağını öngörmesine karşın, grubun, plak şirketini ve prodüksiyon masraflarını aradan çıkaran bu yöntemle, önceki albümlerinin satışına yakın bir gelir elde ettiği belirtiliyor. Bu tür yöntemlerin, diğer gruplara da esin kaynağı olacağını söylemek yanlış olmaz. Öyle görünüyor ki, plak şirketleri, dijital platformdaki gelirlerini artırmaya çalışacak ve daha çok menajerlik ile konser organizasyonu gibi hizmetlere yönelecek.

Müzisyenlerin durumu ise çok daha zor. MySpace, YouTube gibi çeşitli platformları kullanarak ilgi çekebilenler şanslı. Albüm çıkaramayanlar ya da albümlerden para kazanma olanağı olmayanlar, konserlere ağırlık vermeye çalışacak. Tabii içinde yaşadığımız dönemin bir başka gerçeği de, dev konserler döneminin sona erişi. Belki hiçbir zaman yeni bir Led Zeppelin de çıkmayacak. Indie rock’ın beğenilen temsilcileri Interpol ya da TV On the Radio gibi gruplar, belki hiçbir zaman milyonlarca albüm satamayacaklar ve stadyumlarda konserler vermeyecekler, ama daha küçük salonlarda daha çok konser vererek varlıklarını sürdürecekler. Ne yazık ki, ülkemizdeki müzisyenlerin durumu, Telif Hakları Yasası’ndaki eksiklikler nedeniyle daha da vahim. Eğer müziği gerçekten seviyorsak ve kaliteli müzik dinlemek istiyorsak, müzisyenleri destekleyelim, gerekli yasal düzenlemeleri yaparak korsanlığı önleyelim!

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate