24.6.2016
20 yılı aşkın müzik yazarlığı serüvenimde, ilk kez gitmediğim bir konser sonrasında o konsere dair düşüncelerimi yazıyorum. Ama başlıkta söz ettiğim hüznün nedeni konsere gitmemem değil; dün İstanbul’da punk rock diri diri gömüldüğü için…
“Punk rock’ın büyükannesi” unvanı ile anılan Patti Smith’in müzik tarihini derinden etkileyen “Horses” adlı albümünün 40. yılı 2015’ten bu yana bir dünya turnesi ile kutlanıyor. Geçen yıl albüm hakkında bir yazı kaleme aldığımda, bu turneye İstanbul’un da mutlaka dahil edilmesi gerektiğini söyleyip duruyordum. Sonunda birkaç ay önce Patti Smith’in kentimize de uğrayacağı duyurulduğunda sevinmemle üzülmem aynı anda oldu. Çünkü konserin Zorlu PSM’de gerçekleşeceği açıklandı… Ve dün akşam sistem karşıtlığının simgesi punk rock’ın başyapıtlarından “Horses”, kent yağmasının simgesi Zorlu AVM bünyesindeki mekânda çalındı.
Müzisyenlere inancımı sarsan bu olay hakkında duygularımı sosyal medyada birçok kez paylaştım ama konu hakkında bir yazı yazmam istenince olan biteni belgelemek açısından faydalı olacağını düşündüm. Çünkü sayımız az da olsa benim gibi hissedenler olduğunu, ruhu hâlâ punk kalanların “Horses”a yapılan ihanete, kent yağması karşısında sergilenen çifte standarta duyarsız kalmadığını biliyorum.
İstanbul’daki kent yağmasının simgesi: Zorlu Center
Bu yazıda uzun uzun anlatmaya gerek yok ama önce neden Zorlu Center’ın rahatsızlık yarattığını özetlemek gerekir. “Kaçak yapı” denilen bu mekânın imara aykırı biçimde yapılaşmasına ruhsat verildiği medyaya birçok defa yansıdı. Hatta dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın bu konu hakkında Bakanlık Müşaviri ve 2 No’lu Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı ile yaptığı telefon görüşmeleri de basında yer almıştı. Son 14 yıldır AKP iktidarı döneminde gerçekleşen kent yağması hakkında bir kitap basılacak olsa, Zorlu Center’a da kalınca bir bölüm ayırmak gerek.
Kentin silüetini bozan bu lüks alışveriş merkezine adımımı atmadım ama anlatılanlara ve sosyal medyada paylaşılanlara bakılırsa, içindeki gösterişli restoranları, pahalı markaları ve konser salonuyla hızla pek çok insanın favori mekânlarından birisi olmuş. Ne ilginçtir ki, “Orada satılan dondurma çok güzel!”, “Konser mekânının koltukları çok rahat”, “Sigur Ros da orada çalıyor!” gibi gerekçelerle Zorlu AVM’ye koşanların önemli bir bölümü, kent yağmasına muhalif, geçmişte Emek Sineması’nın kapatılması sırasında protesto eylemlerinde yer almış insanlar… Zaten tuhaflık da burada başlıyor. Bu konuları hiçbir zaman kendine dert etmemiş, daima “Bana ne yağmadan, ben keyfime bakarım” diyenler, kendi içinde tutarlı; bu yazıya konu olanlar ise sol gösterip sağ vuranlar…
Homofobik gericilere verilen ödün
Zorlu Center’daki kaçak yapılaşmayı “Holdinglere ait hangi mekân sorunsuz ki? Ne yapalım, konsere mi gitmeyelim?” diyerek içine sindirenler, geçen yıl Boston Gay Korosu konserinin iptal edilmesini de sineye çekti. Biletleri satışa çıkan konser, hükümete yakınlığı ile bilinen gazetelerde “Yalnızca sapkın eşcinsel erkeklerden oluşan koro, ilk kez Müslüman bir ülkede konser verecek. Hem de Ramazan’da, Türkiye’de…” ifadelerinin yer aldığı haberlerin ardından Zorlu PSM tarafından iptal edildi. Geçen hafta Firuzağa’da plakçının basılmasına kadar varan gerici olaylar zincirinin bir halkasıydı o da. Buna da tepki göstermedi ülkenin ilerici konser dinleyicisi…
Tam da bu noktada aklıma Bruce Springsteen geliyor. Amerika’nın North Carolina eyaletinde eşcinsel karşıtı yasa çıkınca oradaki konserini iptal etti Patron (“Boss”) ve dedi ki; “Bazı şeyler bir rock konserinden daha önemlidir; önyargı ve bağnazlığa karşı süren bu mücadele de onlardan birisi. Bizi ileriye değil geriye çekenlere karşı sesimi yükseltmek sahip olduğum en güçlü araçtır.”
Arkasından Bryan Adams, Pearl Jam gibi isimler de aynı tepkiyi verip konserlerini iptal ettiler. Siz Türkiye’de herhangi bir müzisyenin Zorlu PSM’yi protesto ettiğini duydunuz mu? Kaç kişinin bu nedenle orada konsere gitmeme kararlılığını gösterdiğine tanık oldunuz? Ülkemizdeki eşcinsel müzisyenlerin Zorlu PSM’ye tepki verdiğini okudunuz mu? Mücadele sadece sosyal medya hesabından gökkuşaklı bayrak fotoğrafı paylaşmakla olmuyor. Konserden, paradan daha önemli şeyler var ve gericiliğe karşı sesini yükseltmek de onlardan birisi.
Silahlı insansız hava aracı üreten Vestel’in de sahibi olan Zorlu’nun, “müze yapacağım” diyerek izin aldığı ama kendisine villa yaptığı arazideki usulsüzlüğü ayrıca anlatmayacağım; merak eden Google’dan bulur.
Ama öyle anlaşılıyor ki Türkiye’de müzik bir tür “kara para aklama aracına” dönüştü. Bütün bu anlattıklarımdan sonra beni en çok yaralayan husus bu. Bir mekân, adı ne kadar pis işlere karışırsa karışsın, ünlü bir grubun konserini yapıyorsa, sosyal medyada alkış emojisi ve #zorlu hasthag’i ile aklanır. Bir anda bütün akış Zorlu’nun gönüllü reklamını yapanlarla dolar. Yağma ya da homofobik gericilere verilen ödün nedeniyle bir kere bile eleştirmediği holdingi konser nedeniyle övgüye boğar yığınlar…
Punk rock, sistem karşıtlığı ve Zorlu
Gelelim Patti Smith konserine…
Bu yıl tüm dünyada punk rock’ın 40. yılı kutlanıyor. 1970’lerin ikinci yarısında bir grup genç, ellerine gitarları alıp içinde yaşadıkları toplumun dayatmalarına karşı isyanı ve bireyin kendi yolunu çizme iradesini haykırmıştı. Yaptıkları müziğin ve görüntülerine yansıyan bu tavrın zamanla bir akıma dönüşeceğini hayal bile etmemiş olsalar da toplum üzerinde etkisi büyük oldu. Patti Smith de ince ince dokuduğu “Horses” ile otoriteye karşı gelen ilk punk önderlerinden biriydi. Yıllar sonra sevenlerine önerilerde bulunurken “Adınızı temiz tutmak için doğru kararlar verin” diyordu. Onu Bush döneminde New York sokaklarında “People Have the Power”ı haykırırcasına söylerken gördüğümde içimde umut ışığı belirmişti. İnsanların dünyayı değiştirmek için gücü olduğunu söylüyordu. İnandım. Aynı şarkıyı dün Zorlu AVM’nin içindeki konser salonunda söylemiş Patti Smith. O şarkıyı orada duysaydım, müziğe olan inancımı yitirebilirdim.
Şarkıları müzisyenlerin kendisinden çok önemsediğimi, müziğe sahip olduğundan daha fazla değer biçtiğimi söylemişti bir arkadaşım. Şarkıları en yakın dostu olarak gören ve punk ruhunu korumaya özen gösteren bir müzik delisiyle konuştuğunu unutmuştu belli ki. “Müzik, günümüzde artık sadece bir eğlence faktörü. Organizatör için de, müzisyen için de öyle” diyordu. Belki acımasızca gerçeği söylüyordu ama ben hâlâ müzikle direnilebileceğine inananlardanım. Bir yazımda “Şiddetsiz bir fırtınadır müzik; halkın sesi, vicdanı olur, tarihe not düşer, kültürel hafızaya kazınır. Müzisyen, şarkı sözleri aracılığıyla ait olduğu kuşağın kolektif bilincinin simgesi haline gelir. Müziğin toplumsal rolünde en kritik noktadır bu. Kolektif bilinç canlı tutulup kuşaktan kuşağa aktarılırsa, dünyada bir şeyler değişebilir” diye yazmıştım.
Patti Smith’in Zorlu’da çalması, 40. yılında punk ruhuna ihanettir. Bir punk sanatçı, neoliberal kapitalizmin merkezinde başlattığı isyanı, neoliberal kapitalizmin sömürgeleştirdiği bir toplumda da sürdürmelidir. Bunu elbette ticari pop yapan bir müzisyenden beklemem ama bunu punk rock’ın büyükannesi diye anılan, şair ve yazar bir sanatçıdan talep etme hakkımız vardır. Konser verdiği ülkede olanlara duyarsız bir sanatçı değil kendisi; Gezi Direnişi sırasında verdiği desteği unutmadım. O nedenle beklentim daha yüksekti ve hayal kırıklığım da fazla oldu. Ne ruhu ne de düşünceleri sıradandı Patti’nin; maskülen görüntüsünün ardındaki naif kadın yüreğini, isyankâr bir akılla buluşturabilen ender bir ozan, kalıpları kıran bir sanatçı o. Punk rock’ın 40. yılında “Horses”ın Zorlu’da çalınması bu nedenle ağırıma gitti. Geçenlerde hem bu konser hem de Buzzcocks’ın bir şarkısını McDonald’s reklamına lisanlaması üzerine üniversiteli genç bir arkadaşım, “Sizin yerinizde olmak istemezdim açıkçası. Punk müzikle büyüyüp böyle defalarca arkadan hançerlenmek…” dedi.
Bir bankanın The Sex Pistols’ın ünlü albüm kapaklarını kredi kartlarına basıp “Tüketicilerin ceplerine bir parça asi ruhu yerleştirmesinin vakti geldi!” diye pazarlaması da kalbimi kırmıştı. Ne yazık ki gömleğini yırtıp çengelli iğneler takan ya da saçlarını punk tarzı kestiren birisi, punk rock ruhunun anlamını bilmeden punk olduğunu iddia edebiliyor bugünlerde. Oysa punk bir tavırdır. Punk tarihçisi/müzisyen John Robb’un belirttiği gibi punk rock, “Halk tarafından halk için yapılan müziktir. Punk keskindir, lafını esirgemez, heyecan vericidir. Pop’ta olmayan ne varsa punk’ta mevcuttur. Pop ticaridir, sterildir. Punk bunların hiçbiri değildir, onların zıddıdır.”
Toplumun dayatmalarına karşı çıkan, halk için yapılan bu isyankâr müziğin sindirilmesi, asıl kimliğinden soyutlanıp steril, lüks, kaçak AVM’lerde çalınması bir utançtır. “Horses”ı 40 yıl önceki saf haliyle yüreğimde taşıyabilmek için direniyorum. Her şeye karşın içinizdeki punk’ı koruyun!
Yazıyı yanıtlarını merak ettiğim ve tartışmamız gereken birkaç soruyla bitirmek istiyorum.
Müzik sadece bir anda tüketilecek bir eğlence aracı mıdır?
Kent yağması konusundaki çifte standart ve teslimiyetçi tavır nasıl aşılabilir?
Taksim’e Topçu Kışlası yapılırsa ve kompleksin içinde güzel bir konser salonu olursa, orada konser verir misiniz? Aynı mekânda sevdiğiniz bir grup konser verdiğinde gider misiniz?
https://www.kulturservisi.com/p/ruhu-hala-punk-kalanlar-icin-huzun-vakti/
>>> Kültür Servisi için yazdığım yazının devamını okumak için: http://kulturservisi.com/p/ruhu-hl-punk-kalanlar-icin-huzun-vakti