19 Eylül 2011 Pazartesi

Gece Yarısı Ekspresi'nde Punk Ruhu


By on 05:26:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 19 Eylül 2011

Babylon'un bu sezon başlattığı en önemli konseptlerden Midnight Express'in cumartesi gecesi önemli bir konuğu vardı. Çokkültürlü yapısı ve radikal müzikleri nedeniyle "Asian Public Enemy" diye anılan Fun-da-mental, punk ruhunu Babylon sahnesine taşıdı.

Tişörtünde "Osmanlı torunu" yazan rapçileri, "Disobey" (karşı gel) yapışkanlı klavyeleri, kendilerine özgü kıyafetleri, dhol ve harmonyum gibi kullandıkları yerel enstrümanları, üzerinde "1 Numaralı terörist" yazan Amerikan bayrağıyla çok renkli bir sahneydi.

Konserin bir yerinde, "Cookbook DIY" adlı parçayı İsrail tarafından Gazze'ye yardım için gönderilen gemide öldürülenlere adadılar ve şu soruyu sordular: "Çocuklarımızın üzerinde bombaları bırakan gerçek teröristler kim?"

Enerjisi bol, eğlenceli bir konserdi; konserin sonunda sahneye çıkan izleyicilerle birlikte zıplayıp rap yapan grup üyeleri görülmeye değerdi. Aynı gece birçok etkinlik olunca, politik rap'e ilgi gösteren fazla değildi ama gelenler çok memnun kaldı.

Hip-hop, punk rock ve etnik unsurları birleştiren müziğiyle ve sistemi eleştiren tavrıyla ilgi odağıma giren gruplardan birisi Fun-da-mental. Grubun kurucusu Aki Nawaz, Pakistan asıllı bir İngiliz. Kendisiyle röportaj yapma isteğimin nedeni, hem tamamen katıldığım hem de hiç katılmadığım görüşleri aynı anda savunan bir müzisyen olmasıydı.

Aki Nawaz'la konser öncesinde Şehbender Restoran'da buluştuk. Yanında gruba konserde eşlik eden Lübnanlı rapçi Eslam Jawaad da vardı. Jawaad, Damon Albarn, Gorillaz, Amadou and Miriam, Femi Kuti, De La Soul gibi isimlerle çalışmış, Arap dünyasının önde gelen rapçilerinden birisi.

Nawaz ve Jawaad'la müzik ve dünya meseleleri üzerine keyifli bir sohbet yaptık.



Fun-da-mental kendisini politik olarak ifade eden bir grup. 3. dünya ülkelerinin haklarını savunuyor, kapitalizme, emperyalizme, ırkçılığa, seksizme, beyaz üstünlüğüne ve savaşa karşı çıkıyorsunuz; görüşlerinizle hem sağ hem de sol kesimi karşınıza alıyorsunuz. Henüz tutuklanmadınız mı?

Aki Nawaz (AN): Tutuklanmayı bekliyoruz! Söz ettiğimiz bütün meseleler gerçek. Aslında rock’n roll var olduğundan beri birçok grup, Rolling Stones, Motown müzisyenleri, politik gruplar bizim gibi hayata dair sorunları aktardılar. Biz de en son albümümüzü yayımladığımızda tutuklanacağımızı düşünmüştük doğrusu.

Son albümünüz "All Is War", çok öfkeliydi ve sözleri büyük tartışma yarattı. Usama bin Ladin'in sözlerini alıntıladığınız bir parça var orada. Bu albümden sonra başınız belaya girdi mi?

AN: Müzik endüstrisiyle başımız epey belaya girdi. Albümü yayınlamak istemediler. Ama biz geri cekilmedik; zorluklara karşı geldik ve şunu fark ettik. Eskiden çok iyi bir gazetecilik geleneği vardı; olan biteni derinliğine ele alan, açık görüşlülükle, akıllıca yazılmış makaleler olurdu. Bunun bittiğini gördük. Bush’un dediği gibi her şey kimden yana olduğunuzla ilgiliydi artık. Gazeteciler bile artık bu şekilde çalışıyordu. Gerçekten bu duruma şaşırdığımızı söyleyebilirim.

Medya sizi siyah, Müslüman, militan müzisyenler olarak karakterize etmişti. Ne gibi kültürel ve politik zorluklarla karşılaştınız?

AN: 1991’de grubu kurduğumuzdan bu yana hep karşılaştık bunlarla. Kimliğimize karşı; derimizin rengine, savunduğumuz görüşlere, dinimize, kültürümüze ve görünüşümüze karşı hep bir direniş vardı. Bu aslında Türklerin Gece Yarısı Ekspresi ile deneyimledikleri bir şey. Türkiye de Batı’daki İslamofobi’den çok çekiyor. Sizi bu yüzden Avrupa Birliği’ne almıyorlar. Birisine Türkiye'den söz etsem hala bana o filmden söz edebilir ve size önyargılarla yaklaşabilir. Mesela sizin çok açık görüşlü, modern bir görünüşünüz var. Ama size bakmıyorlar; o sözünü ettiğim gazeteciler gibi kendi kafalarındaki önyargılarla hareket ediyorlar. Bu kibirli tavrı yıkmamız lazım.

Mesaj vermekle değil, bilgi vermekle ilgilendiğinizi, atıp tutma yerine fikir alışverişini tercih ettiğinizi söylüyorsunuz. Bir yandan da ateşli bir şekilde dini savunuyorsunuz. Ama din mesajlarla dolu ve açık ki dinde tartışma yok. "İslam benim için, punk'ın kendisinden daha punk" diyorsunuz. Sizce bu ikisi birbiriyle çatışan kavramlar değil mi?

AN: İslam’da, örneğin Büyük Sufi düşünüşünde, büyük otoriteler var ve onlara hiçbir zaman dikte edilmedi. Bir şey yanlışsa yanlış dersiniz. İslam size bir şeyi yapabileceğinizi söylerse, bunun size bir birey olarak verdiği güç, toplumun yanlış olan bir şeyi size yapma izni verdiğinde sağladığı güçten farklıdır. Birincisinde olay bireyseldir, bireyin vicdanında çözümlenir; diğerinde toplumun onayı var. Bundan daha punk ne olabilir? Ben punk rock yaparken de Müslüman’dım, hala Kuran okuyordum. İsyan ruhuyla ilgili çok kitap okudum; bana göre peygamberler en muhteşem isyankarlar.



Müslüman ülkelerdeki kadınların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

AN: İslam’da güç tanımının yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Uzun zamandır bu konuyu kimin gündeme getireceği konuşuluyor. Ben her zaman bunu kadınların tartışma noktasına taşıması gerektiğini düşündüm. Geçmişte oldu bu aslında. İslam’da büyük kadın düşünürler de oldu. Toplumda bu söz ettiğiniz konuda yaygın bir yanlışlık var.

21.yüzyılda Müslüman ülkelerdeki kadınlara baktığımızda kadınların durumu hiç de iç açıcı değil.

AN: Farklı ülkeler var.

Eslam Jawaad (EJ): Türkiye de bir Müslüman ülkesi.

Aynı zamanda laik bir ülke.

EJ: Hem Müslüman hem de laik ülkeler var. Çok azı şeriatla yönetiliyor.

Ortadoğu’da laikliği gerçek anlamıyla uygulayan bir ülke olduğunu düşünmüyorum. Uygulamada kadınlar için durum içler acısı. Siz bir Müslüman kadın olsaydınız, bunu rap müziğe nasıl yansıtırdınız?

AN: Haklısınız. Kadınlar konusunda erkek sömürüsünün olduğu açık. Aslında bu bana göre laiklik konusunun da ötesinde. Bugün Batı’da da kadınlar haksızlıklara uğruyor. Bu, dinin ötesinde bir şey. Kadınlar her yerde sömürülüyor. Bence kadınlar kendi argümanlarını topluma kabul ettirmek için aktif olmalı. Çok uzun zamandır kadın meselesini erkekler konuşuyor. Modern, özgür bir kadınsanız bile, erkek egemenliğindeki bir dünyada yönlendiriliyorsunuz. Bu nedenle diyorum ki, kadınlar kendi istediklerini topluma kabul ettirmeli, ben değil. Ben punk rockçıyken dikleştirilmiş punk saçlarım vardı; kimseye saçıma karışması için izin vermedim. Kadınlar da bunun olmasını sağlamak için direnmeli. Ben kimim ki bir kadına örtün ya da örtünme diyeceğim?

EJ: Ben, bir insana bir şeyi giymesi ya da giymemesi için baskı yapılmasından hoşlanmıyorum. Bu, bir kişisel tercih olmalıdır.

"PUNK BİLE TİCARİ OLDU"

Hip-hop kültürünün bugün geldiği nokta sizi hayal kırıklığına uğratıyor mu?

EJ: Şunu unutmayalım ki her zaman iyi rapçiler vardır. Mos Def gibi hala gerçek hip-hop ruhunu yaşatanlar var. Ama bunlar Jay Z, Kanye West, Lil Wayne gibi isimlerin gölgesinde kalıyor. Çünkü müzik bir noktada plak şirketleri tarafından sömürülmeye başlıyor, bir tür fahişeliğe zorlanıyor. Zaten genel olarak toplumlarda politik açıdan bilgilenmeniz de istenmiyor.

Bir tür hayattan kaçış öneriliyor.

AN: Kaçış bazen iyidir. Hepimiz kaçış yolları ararız. Gazetecilikte de böyle. Bazen aslında olan biteni anlatan değil de, gerçeklerden kaçmanıza yarayan makaleler okursunuz; iyi bir makaledir ve hoşunuza gider. Kendinizi dine, eğlenceye ya da işe vererek de kaçış yolunu tercih edebilirsiniz. Ama bence Batı medyasının ölümcül yanlışı, olayları tek taraflı yansıtması. Bu kaçış değil, büyük bir yanlış.



Hip-hop da bugün aslında müzik alanında küresel bir güç. Ama medyaya hep Amerikan odaklı yansıyor.

EJ: Bu doğal aslında. Hip-hop orada başladı. Tabii bir de bunun dışında da Amerikan kültürü çok baskın. Romalılar dünyayı yönettiğinde dünyadaki egemen kültür oydu, Müslümanlar yönettiğinde de onlarınkiydi. Bu normal. İnsanlar kendilerini yönetenlere bakıp onları taklit etmeye çalışıyor. Ama ben diğer kültürlerden rapçileri de takip ediyorum.

Türk rapçi tanıyor musunuz?

EJ: Bazılarını takip ediyorum ama isimlerini hatırlayamıyorum. Bu utanç verici. 3-4 tanesiyle internette iletişim kurduk.

Bu arada Jay Z hakkında ne düşünüyorsunuz?

AN: İyi bir müzisyen.

Ve iyi bir işadamı.

EJ: Akılı bir işadamı. Sevdiğim Jay Z şarkıları var, ama temsil ettiği şeyden, müzikteki yaklaşımından, yaşam tarzından hoşlanmıyorum.

AN: Ben bir hip-hop uzmanı değilim ama bu konuda aklımı kurcalayan garip bir soru var. Çok başarılı rock grupları var. Videolar yayınlayıp tüm dünyaya ulaşıyorlar. Ama kimse onlardan hip-hop’taki gibi politik bilinç beklemiyor.

Doğası geregi hip-hop’tan beklentiler çok fazla belki...

AN: Kesinlikle öyle.

Hip-hop'ı 80'lerin sonunda sahip olduğu bilinç düzeyine çekmek için ne yapılabilir sizce?

EJ: Biz hiçbir şeyi geri getirmeye çalışmıyoruz. Ancak yapabileceğimizi yaparız. Olacakları değiştirme gücümüz olduğunu sanmıyoruz.

O zaman sisteme isyan eden punk neden ortaya çıktı?

AN: Politikada, sanatta direniş ortaya çıktı; çünkü kapitalizme ve pop kültürüne bir noktada insanlar karşı gelmek ihtiyacı duydu.

EJ: Her kuşakta bilinçlenmenin yarattığı bir hareket olur. Biz de insanları doğal olarak etkiliyoruz tabii. Ama bu bile değişebilir. Bir noktada rock, hatta punk bile ticari oldu.

Açık ki şirketler hip hop’ı metalaştırıyor. Sizce hip-hop bu ticari kontrolden kurtulabilir mi?

EJ: Hip-hop değiğimizde Mos Def gibi bazı müzisyenler çok güzel şeyler yapıyorlar ama bazıları da o hip-hop balonunun içinde daha çok para ve uyuşturucu gibi zevklerin peşinde. Bu tek bir karakteri olan bir hareket değil. Sosyal bilince sahip müzik başkadır ve türlerin ötesindedir. Sosyal farkındalık içinde olan bir insan, bu tür müzikle hip-hop, rock ya da country olmasına bakmadan ilişki kurabilir. Tür önemli değil; söylenen şeyle kendinizi ilişkilendirmeniz, sizin gibi düşünenlere yakınlık kurmanız önemli.



"SİSTEM KOKUŞTU"

Dünya giderek daha da para odaklı hale gelir, yoksul daha da çok ezilirken sizce sosyal adalet gerçekleşebilir mi? Nasıl?

AN: Ben kapitalizme bütünüyle karşı değilim. İşlevini anlayabiliyorum. Aptalca gelebilir ama ben hep ahlaki kapitalizmden söz ederim. Kapitalizmle ilgili sorun dengesizlik. Bugün manevi açıdan zengin, iyi insanlara saygı duyulmuyor ama nerede etik açıdan çökmüş tip varsa saygı görüyor.

EJ: Bence herhangi bir sistem iyi insanlar tarafından yönetilirse, teori olarak işleyecektir. Ama yozlazmış kişiler tarafından yönetiliyorsa zaten sistem iyi de olsa çöker.

İngiltere'de yaşayan Müslüman müzisyenler olarak Londra'da yaşanan son isyanı nasıl değerlendiriyorsunuz?

AN: Birçok sorunun bir araya gelmesinden doğdu. İnsanlar artık siyasi kurumlara güven duymuyor; çünkü kokuşmuş bir sistem var.

Gelir dengesizliği ve eşitsizlik temel nedenlerden biriydi.

AN: Tek neden o değil ama en önemlilerinden birisi tabii. Fakat bence politik rol modellere olan güvensizlik vardı. Gerçekte politikacılar son 10 yıldır kendileri yağmalıyordu toplumu. Gerçeği yansıtmayan sözleriyle, yalanlarıyla, yolsuzluklarıyla hepimizin gözü önünde yapıyorlardı bunu.

Ne ironik ki bu yasal...

AN: Aynen öyle! Bu yasal görülüyor. Yalan söylemek, yolsuzluk yasal!

Savaşlar aracılığıyla öldürmek de yasal...

EJ: Londra’da Mark Duggan'ı öldürdüler. Orası benim yaşadığım mahalle. Tanıklar öldürülen kişinin silahsız olduğunu, polise ateş etmediğini söylüyor. Polisin bu durumu farklı göstermeye çalıştığını biliyoruz. Orada açık bir haksızlık vardı ve isyana katılan herkesin fazla vergi ödemekten politik yağmaya, polis şiddetinden eşitsizliğe kadar farklı gerekçeleri vardı.

Sizce Britanya'da çokkültürlülük neden başarısız oldu?

Çünkü bu hep İngiliz kültürü tarafından dikte edilen bir şeydi. Kendilerinden başka kimseyi anlamak, tanımak istemediler. Meseleleri tartışıp çözme yoluna gitmediler. Sömürgecilikten gelen egemenlik anlayışı hüküm sürdü. Aslında çokkültürlülük onlar için işlemedi. Çünkü benim evime herkes gelir, Hint arkadaşım da gelir, İngiliz’i de davet ederim ama İngilizler bizi evlerine davet etmez. Biz göçmenler olarak herkesi kucaklamaktan mutluyduk. Kucaklamayanlar onlardı. Biz bunu 1991’de de hissediyorduk, şimdi de aynı. O zamandan bu yana hiçbir şey değişmedi.

Yeni albüm yapacak mısınız?

AN: Üzerinde çalışıyoruz. Umarım gelecek yıl çıkar. Böylece bu defa tutuklanmayı da umuyoruz!

Dünyanın bugünkü durumunu düşünürsek ne söyleyeceksiniz albümde?

EJ: Sonunda Mickey Mouse hakkında bir konsept geliştirebiliriz diye düşünüyoruz!

AN: Şaka bir yana, değişikliklerden uzaklaşma, hatta kendi değişimimize de yabancılaşmakla ilgili bir konsept gelişiyor.

Bir Anti-Amerikan olarak Amerika'nın ilk siyahi Başkanı Barack Obama hakkında ne düşünüyorsunuz?

EJ: Bence tümüyle başarısızlık öyküsü olan bir diğer başkan...

AN: Ben hayal kırıklığı içindeyim.

EJ: Ben hiç hayal kırıklığı yaşamadım. Ta başından böyle olacağını biliyordum. Bazı Amerikalı siyahi arkadaşlarım o kazandığında sevinç çığlıkları atıyordu. Bense bir bakalım ne yapacak diyordum. Doğrusu şimdi bazı konuşmalarını dinleyince, "Bush'tan bile kötü" diyorum.

AN: Bence çok gerçeküstü bir zaman diliminde yaşıyoruz. Obama kazandığında Osama esprileri yapılmıştı hatırlarsanız!

EJ: Bir de Osama Biden esprisi vardı!

Amerikalıların bir bölümü Obama'yı hala Müslüman sanıyor bir de...

AN: Diyorum ya; geçeküstü zamanlar...

EJ: Tabii şu da var. Beyaz Saray'da bir siyah olacağına hiç inanmıyorduk. Yine de daha iyi işler yapsaydı diyorum...


(Videolar bana, fotoğraflar Gökhan Göktaş'a aittir.)

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate