Portico Quartet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Portico Quartet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2014 Perşembe

The Cinematic Orchestra @ CRR


23.10.2014


Nu-jazz'ın önde gelen topluluklarından The Cinematic Orchestra (TCO), dün akşam CRR Konser Salonu'nun konuklarındandı. Grubu daha önce birçok kez canlı dinlememe ve dünkü konserin Akbank Caz Festivali açılışı ile çakışmasına karşın, tercihimi TCO'dan yana kullandım. Çünkü elekronika ile cazı buluşturan müziklerini, doğaçlama kayıtları örneklenmiş seslerle bütünleştiren soundlarını yıllardır beğeni ile takip ediyorum. 2015'te yayınlayacakları yeni albüm öncesinde grubu dinlemenin yeni şarkılara dair bir ipucu vereceğini tahmin ediyordum; tahminimde yanılmadım, TCO konserde yeni şarkılarından çaldı ve açıkçası şimdiden gelecek yıl heyecanla beklediğim kayıtlar arasına girdi. Şunu söyleyebilirim ki, TCO'nun müziğinde var olan caz-elektronika dengesi, ikincinin lehine dönmüş; öyle ki, yanılmıyorsam adı "Eye for an I" olan şarkı, Radiohead'in "Kid A" ve "Amnesiac" sounduna çok yakındı. Hatta Thom Yorke'u sahnede kendine özgü danslarıyla hayal bile etmeme neden oldu. Bu kadarını söylersem birçok kişi için daha çok heyecan yaratacağından eminim.

Konserin açılışını da "Lessons" adlı yeni bir şarkıyla yaptı grup. Son derece organik bir şekilde farklı altyapıların kaynaştığı, adeta birbirinin altından, üstünden geçip sonunda aynı ana yola çıkan çevre yolları gibiydi müziğin evrilişi. TCO'nun müziğinde bence en etkileyici olan özellik de bu; elektronika ile cazı buluşturan ilk ve tek grup onlar değil elbette; ama belki başkalarından daha ustalıklı yaptıklarını söylemek abartılı olmaz. Aynı ustalığı Portico Quartet'te de bulduğumu söyleyebilirim. İçinde çok farklı elementleri barındıran ama yaptığı özgün karışımla bambaşka bir sound yaratabilen gruplar da yeni değil; zaten müziğin esin kaynaklarına bakarsak her müzik birçok kaynağın ortaya çıkardığı karma bir yapı söz konusu. Fakat ben burada, müzik yapma tekniklerine dair farklı teknikleri kullanıp temel bir sound yaratmaktan söz ediyorum. Kontrabas, davul, saksofon ve piyanodan oluşan klasik bir caz grubundan değil, işin içine laptop, elektrik davul gibi elektronik enstrümanları da katan grupları kastediyorum. Sonuçta ortaya çıkan müzik müthiş akışkan bir karakter taşıyor. Bunu her zaman çok çarpıcı buluyorum.



TCO, vokalde gruba eşlik eden Heidi Vogel ile birlikte sekiz müzisyenden oluşan bir ekiple, dün akşam sahnede sadece göz doldurmakla kalmadı, aynı zamanda ayakları yere çok sağlam basan bir sound elde etti. Grubun kurucusu Jason Swinscoe, laptop ve elektronik aletlerin başında bir orkestra şefi gibiydi adeta; uzaktan işaretlerle arkadaşlarını yönlendirdi konser boyunca. TCO konserlerini benim için cazip hale getiren nedenlerden biri olan davulcu Luke Flowers, her zamanki gibi hünerini sergiledi, attığı muhteşem soloların yanı sıra, enstrümanına son derece hakim oluşunu çaldığı her an hissettirdi. Kanımca büyük bir yetenek, İngiltere'nin en iyi davulcuları arasında.



Larry Brown ise, gitarı ve sesiyle konserin yıldızlarındandı. Grubun 2007 tarihli albümü "Ma Fleur"ün açılış şarkısı "To Build a Home"u söylerken, albümdeki Patrick Watson yorumundan geri kalmadı. Piyano yerine gitar eşliğinde dinlediğimiz şarkı, konserin en güzel anlarındandı. Heidi Vogel'in vokal aralığı oldukça geniş güçlü sesiyle söylediği şarkılar sırasında grubun rotası soul-jazz'a doğru yöneldi. Albümde Fontella Bass'ın yorumladığı "All That You Give", "Familiar Ground" ve "Breathe", Lou Rhodes'lu "Music Box" ve Eska'nın seslendirdiği "Child Song"u orijinal kayıtları aratmayacak yetkinlikle yorumladı Vogel.

Ancak benim açımdan sıradışı bir şey daha vardı konserde. Önceden bildiğim şarkılardan daha çok yeniler heyecanlandırdı. Onun nedeni de sanıyorum başlangıçta söz ettiğim sound. Ağırlığı "Ma Fleur"e vermek üzere, ilk iki albümünü de anmadan geçmedi TCO. 1999 tarihli "Motion"dan "Ode to the Sea" ve "2002 albümü "Every Day"den "All That You Give" bis sırasında çalındı.

20.00'da başlayan konser aralıksız devam ederek 22.30'da sona erdi. 2.5 saatlik enfes bir performanstı. CRR'de bazı konserleri oturarak tam bir sessizlik içinde dinlemek, bir tür terapi gibi oluyor. Dün akşam da bunun yeni bir örneği yaşandı. Umarım 2015'te yeni albümleri çıkınca tekrar TCO'yu canlı dinleme olanağı buluruz.

Lessons - Burn Out- Child Song - As the Stars Fall - Familiar Ground - Music Box - Eye for an I - Eternal Sunshine - Flite - The Kings Musicians - Breathe - To Believe - Man with the Movie Camera // To Build a Home - Ode to the Big Sea - All That You Give

Jason Swinscoe (laptop), Luke Flowers (davul), Sam Vicary (bas), Alexander Podraza (klavyeler), Tom Chant (saksofon), Heidi Vogel (vokal), Larry Brown (gitar, vokal), Manu deLago (elektrik davul, perküsyon)

(Fotoğraflar ve videolar bana aittir.)

9 Eylül 2014 Salı

VEGAN LOGIC LXXXV - SONBAHARA MERHABA II - 8.9.2014


8.9.2014 tarihinde Dinamo'da canlı yayınlanan Vegan Logic'in kaydı.

1- Submerse - Buildingblocks.insert
2- Poppy Ackroyd - Seven
3- Robin Saville - In Konik Mokkin
4- IIIII Five Eyes - August 25
5- Kiasmos - Looped
6- Dave DK - Nakai Pop (Ambient version)
7- Portico Quartet - Window Seat (Will Ward Remix)
8- Matthew Collings - Crows
9- Das Ding - Billionaire Space Tourist
10- The Citizens' Band - Into
11- Aphex Twin - minipops 67 (source field remix)
12- Slow Dancing Society - Pieces of Your Presence
13- Slow Dancing Society - The Warm Familiar Smell of September 


5 Şubat 2012 Pazar

Vitrindeki Albümler 103: Portico Quartet - Portico Quartet (Real World Records)


© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 5 Şubat 2012

Geçen aralık ayında Salon’da olağanüstü güzel bir gece yaşandı. Gecenin konuğu, son yıllarda büyük çıkış yapan Londralı grup Portico Quartet’ti. O gece orada olanlar, hayatları boyu unutamayacakları bir müzik ziyafeti yaşadı. Dört genç adam bizi, son derece ufuk açıcı, sınırları yok eden, bambaşka bir ses evrenine soktu. Konserden sonra kendimi tutamayıp bir dizi tweet attığımı da hatırlıyorum. Öylesine coşkun bir ruh hali yaratmışlardı.

Bir zamanlar Londra’da The National Theatre’ın önünde çalıp para kazanmaya çalışan gençlerden kurulu Portico Quartet. Ama bu kısa zamanda çok yol kat ettiler. 2008 tarihli ilk albümleri “Knee-deep In The North Sea” önemli müzik ödüllerinden Mercury’ye aday gösterildi. Ertesi yıl yayımlanan “Isla”, çok olumlu eleştiriler aldı ve grubu bir tartışmanın da ortasına çekti. “Portico Quartet caz grubu mu değil mi?” tartışmasıydı bu.

Müziklerini dinlediğinizde hem Steve Reich’ın izini buluyorsunuz, hem John Coltrane’in hem de Aphex Twin’in. Hem alabildiğine deneysel, hem saksofon, perküsyon ve kontrbastan oluşan geleneksel caz enstrümantasyonuna bağlı. Free Jazz akımından büyük ölçüde etkilenmişler, grup üyelerinin aynı anda başladıkları doğaçlamalarla durdurulamayan bir nehir gibi akıyor müzikleri. Ama aynı zamanda da melodilerin çevresinde kurgulanmış bir müzik bu.

“Bir dediğin diğerini olanaksız kılıyor” diye itiraz edenler olabilir ama inanın bana durum bu. Zaten grubun kendi sitesinde de, müzikleri hakkında “Daha önce duyduğunuz hiçbir şeye benzemiyor” şeklinde bir ifade var. Bazen hiç de özgün olmayan gruplar için de kullanılan bir klişe olabiliyor bu tanım ama Portico Quartet’in bu iddiayı hiç çekinmeden söyleyebilecek gruplardan birisi olduğu kuşkusuz.

Grubu kurulduğundan bu yana takip edenler için üçüncü albüm ayrı bir merak konusuydu. Kurallara bağlı olmayan böylesine özgür bir müziğin alacağı yeni boyut heyecan vericiydi. Salon’daki konserde yeni albümde yer alacak parçalardan bazılarını da çaldıklarında merakım iyice artmıştı. “Lacker Boo”yu duyduğumda aklım uçtu sanki. Ama heyecanım boşuna değilmiş.

Üçüncü albümde, bizi içine çektiği ses evreninin boyutlarını alabildiğine genişletmiş bu yetenekli dörtlü. Hang çalan Nick Mulvey’in solo kariyer yapmak üzere ayrılmasından sonra onun yerini alan Keir Vine, aynı zamanda perküsyon, klavye çalıyor, loop ve sample’lar da onun etki alanında. Jack Wyllie, albüm boyunca Coltrane’in tarzını hatırlatan hüzünlü soprano ve alto saksofondan sorumlu. Melodilere yön veren kontrbasta Millo Fitzpatrick, davulda ise müthiş bir performans sergileyen Duncan Bellamy var.

Portico Quartet, bu albüme grubun adını vererek “Biz buyuz” diyorsa, onların ne olduğunu tam olarak nitelemek artık daha zor. Çünkü belli ki, “Caz mı değil mi?” tartışmasına bir yanıt bu ve müzikten anlaşıldığına göre onları yalın bir ifadeyle “caz grubu” diye tanımlamak doğru değil. Ben “Portico Quartet” albümünü dinlerken, dubstep, drum and bass, ambient ve caz müziğinin çok yaratıcı bir karışımını duyuyorum.

Benim görüşüme göre, alternatif rock ve elektronik sesleri caz formuyla bu kadar iyi örtüştürebilen grup Radiohead’di. Özellikle “Kid A” ve “Amnesiac” bu anlamda çığır açan çalışmalardı. O nedenle konserden sonra, Radiohead “Kid A” dönemini seven Portico Quartet’i kaçırmasın dedim. Onların müziğinin temelinde elbette rock değil, caz var ancak bugün geldikleri noktayı anlatmaya tek başına yetmiyor o.

Albümde karanlık ve yalnız gecelere mükemmel eşlik edebilecek 10 parça var. Elektronik seslerle kontrbasın ambient düeti biçiminde gelişen “Window Seat”, daha açılışta albümün karakterini tanıtıyor bize. Ardından gelen “Ruins”in melodisi, onun yarattığı ağır havayı dağıtıp “Gücünü topla, yola devam et” diyor dinleyene. Davul solo ile elektronik seslerin muhteşem buluşmasıyla aniden coşan “Rubidium”, tam ortasında başlayan davul solo ile albümü şaha kaldırıyor.

Çok eski bir piyano ile kaydedilen “Export to Hot Climates”, albümün ortasında derin bir nefes aldırıyor dinleyene. Suların durulup, umudun yeşerdiği kısa anlar gibi sadece 1 dakika 8 saniye sürüyor...

Hemen arkasından yazının başında da söz ettiğim “Lacker Boo” geliyor. Saksofon yok bu parçada. Sample’lanmış hang ile konrtbasın liderliğinde gelişen tekrara dayalı melodi, hipnotik bir etki yaratıyor, ilerledikçe adeta anılarınızla size kendi filminizi çektiriyor. Bu parçayı Salon’da canlı dinlerken, Duncan Bellamy’nin sample ve loop mekanizmaları ile giriştiği uçuk deneyim, laboratuvardaki çılgın profesörleri andırdı. Arka arkaya sample’layıp loop’a aldığı farklı sesleri birbiriyle iç içe geçirmeyi hiç sekmeden koordine edişi görülmeye değerdi.

Albümün bütünü açısından diğerlerinden farklı olarak nitelendirilebilecek tek parça, İsveçli şarkıcı Cornelia’nın vokalde yer aldığı “Steepless”. Lamb’den Lou Rhodes’u ve Björk’ü çağrıştıran yumuşacık bir sese sahip Cornelia. Usulca söylüyor aşk hakkındaki sözlerini. Albümün kalanı tamamen enstrümantal olsa da, vokal kullanımı bir doku uyuşmazlığı doğurmamış.

Portico Quartet’in sırrı bu sanırım. Alışılmadık olanın peşinde ama bunu öyle bir uyumla yapıyor ki, “alışılmadık” ifadesi anlamını yitiriyor. Bir albüm ancak bu kadar sağlam bir altyapıya sahip olur. Bakalım yılın geri kalanında bu kadar iyi başka albüm çıkacak mı?



16 Haziran 2011 Perşembe

Yeni Sezonda Salon Heyecanı


© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 16 Haziran 2011

Müzikseverlere güzel haberlerimiz var. Geçen sezon iddialı ve alternatif isimleri İstanbul müzik sahnesine taşıyan Salon, sonbaharda yeni sezonu başlatıyor. 15 Eylül’de İstanbul Bienali açılış partisiyle kapıları açılacak mekan, yine bol alkış toplayacak isimleri ağırlayacak.

Salon’un Direktörü Bengi Ünsal, salı akşamı birkaç müzik yazarını davet ettiği özel toplantıda sonbahar ve kış aylarında canlı dinleyeceğimiz isimleri açıkladı.

23-24 Eylül’de ünlü caz gitaristi John Scofield, grubuyla birlikte konuk oluyor Salon’a.

30 Eylül-1 Ekim’de trip-hop’ın en başarılı temsilcilerinden İngiliz elektronik müzik ikilisi Lamb’in konserleri var. Sekiz yıl aradan sonra bu yıl beşinci stüdyo albümü “5”ı kaydeden Lamb, doğrusu en heyecanla beklediğim gruplardan. Yeni albümleri de konser için sabırsızlanmayı haklı çıkaracak kadar iyi.

Ekim ayının konuklarından bir diğeri John Abercrombie Quartet. Progresif caz / füzyon caz tarzındaki çalışmalarıyla tanıdığımız caz gitaristi Abercrombie, caz dinleyicisinin kayıtsız kalmayacağı bir isim.

Yeni kurduğu beşlisiyle 70 yaşında dünyayı turlayan bas gitar ustası, besteci ve prodüktör Stewe Swallow, 31 Ekim-1 Kasım’da iki konser verecek. Beşlinin içinde, 1960’ların Free Jazz (Özgür Caz) akımının önde gelen figürlerinden besteci, org ve piyanonun özgün müzisyeni 75 yaşındaki Carla Bley de var.

2-3 Kasım’da Grammy adayı, Amerikalı çağdaş caz dörtlüsü Fourplay, 23-24 Kasım’da ise ülkemizde çok sayıda hayranı olan caz şarkıcısı Stacey Kent Salon’u renklendirecek.

Norveçli indie folk şarkıcısı, gitarist Ane Brun, 25 Kasım’da Salon sahnesinde yer alıyor. Şu anda Peter Gabriel’e dünya turnesinde eşlik eden Brun, sezonun en ilginç isimlerinden birisi.

Modern caz dinleyicileri için de iyi bir haber var. Özgün sounduyla hayranlık uyandıran Portico Quartet, 2 Aralık’ta Salon’da olacak.

Bütün bunların dışında henüz kesinleşmeyen ama bize fısıldanan heyecan verici konserler var Salon’un yeni sezonunda. Ülkede bazı şeyler ters gitse de, mutluluk müzik ve sanat alanında!

-

Translate