Peter Hook etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Peter Hook etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ocak 2013 Pazar

Vitrindeki Albümler 148: New Order - Lost Sirens (Rhino Records)



© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 20 Ocak 2013


Ender olarak bir albüm hakkında bu kadar kötü hissederim. New Order’ın 8 yıl aradan sonra yayımladığı 8 şarkılık albümü bende bu tür bir etki yarattı. Aslında toplam 38 dakika süren “Lost Sirens”, grubun 2005 tarihli “Waiting for the Sirens’ Call” adlı albümünün kayıtları sırasında ortaya çıkan şarkılar. Önce ikili bir konsept albüm çıkarmak isteyen grup, o sırada bunu yapamamış, albüme giremeyen 8 şarkının yayınlanması için de 8 yıl geçmesi gerekmiş. 

2005’te albüm çıktıktan sonra New Order içinde vokalist Bernard Sumner ile bas gitarist Peter Hook arasındaki gerilim yine artınca, Hook grupla ilişkisini kesmiş ama diğer elemanlar yola devam etmişti. Bunun üzerine Hook, New Order olarak müzik yapmaya devam ederlerse yasal işleme başvuracağını açıkladı. 2009’da Bernard Sumner da artık New Order adı altında müzik yapmak istemediğini duyurdu. 

Ancak 2011’de Peter Hook’un yerine bas gitarist Tom Chapman’ı ve 10 yıl aradan sonra klavyede Gillian Gibert’ı gruba alan New Order yeniden turneye çıktı. 2012 boyunca, Yaz Olimpiyatlarının kapanış gösterisi dahil birçok konser verdiler. Bu arada Bernard Sumner Bad Lieutenant, Peter Hook ise, Freebass ve sonra da The Light adlı gruplar kurdu. Bütün bu çalkantılı süreç sonunda gelinen noktada şu anlaşılıyor ki, “Lost Sirens”, New Order’ın bas gitarda Peter Hook’un yer aldığı son albümü. 

Öncelikle ilk dinleyişte beni anında çarpan, aklıma takılan hiçbir şarkı yok bu albümde. Açılıştaki “I’ll Stay With You”, grubun elektronik sesler ile pop/rock’ı buluşturmadaki yetkinliğini az da olsa ortaya koyuyor. Şarkının sözleri, yola Hook’suz devam eden New Order’ın durumu düşünüldüğünde de ilginç bir ironi yaratıyor. Albümün biraz zorlayarak da olsa elle tutulabilir iki kaydından birisi bu. 

Sugarcane” ise, hem melodisi hem de sözleri ile son derece sıradan. “Shake It Up” ve “Californian Grass” da onun gibi içimde yorum yapma hissi bile uyandırmayacak kadar sıkıcı. “Helbent”, “Recoil” ve “I’ve Got a Feeling”, onlar kadar değilse de bence New Order gibi bir grup için ortalamanın çok altında şarkılar. Bir tek albümün sonunda duyduğumuz “I Told You So”, diğerlerinin hepsinin üzerinde bir yerde duruyor. 2005’te çıkan albümde de yer alan bu şarkının daha ağır ama gitar ve perküsyonun daha öne çıkarıldığı yeni versiyonu, eskisinden daha iyi kanımca. 

“Lost Sirens”, New Order hayranlarını asla tatmin edecek bir albüm değil, hatta ciddi bir hayal kırıklığı; insan dinleyince keşke yayınlanmasaydı diyor. New Order'ın şarkı sözleri her zaman basitti ama müzik bu kadar vasat olunca doğrusu daha çok dikkat çekiyor. 2005’te çıkan albümde hiç değilse “Krafty”, “Guilt Is a Useless Information” gibi melodik yapısı daha güçlü şarkılar vardı. “Lost Sirens” hiç yokmuş gibi davranmak en iyisi sanırım. New Order'ın kariyerine hiç yakışmadı bu albüm...



-


18 Temmuz 2010 Pazar

Vitrindeki Abümler 27: FUTURE ISLANDS - IN EVENING AIR


© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/ 18 Temmuz 2010

FUTURE ISLANDS-In Evening Air (Thrill Jockey)

Post-punk ve new wave hayranı mısınız?

New Order’dan Peter Hook’u hatırlatan hipnotize edici bas soundunu seviyor musunuz?

Klavye ve synthleri öne çıkaran new wave ‘den hoşlanıyor musunuz?

Aşk acısını dans sounduyla bütünleştiren şarkılar ilginizi çekiyor mu?

Bu tür şarkıları olağanüstü bir vokaliste sahip bir gruptan dinlemek ister misiniz?

“Evet” diyorsanız, iyi bir önerim var. Hemen Baltimorelu Future Islands’ın yeni albümünü edinin.

Belki ilk dinlediğinizde “Buna benzer şeyler 25 yıl önce yapılmadı mı?” diyebilirsiniz.

Ama zaten günümüzün birçok akımı da o dönemden esinlenmiyor mu?

Önemli olan esin kaynaklarını başarıyla kullanıp yeniden dönüştürmek. Bana göre Future Islands bunu en iyi şekilde yapmış. Onlar müziklerini daha çok post-wave olarak tanımlıyorsa da, açık ki post-punk döneminden hissedilir şekilde etkilenmişler.

Diğer bir önemli bir esin kaynağı da David Bowie. “In Evening Air” adlı parçada bu oldukça belirgin.

Albümü adeta iki kısma ayıran bu kısa enstrümantal parça, bana Bowie’nin “Sunday” adlı şarkısının girişini çok anımsattı. Bir de tabii “Tin Man” isimli şarkı, doğrudan Bowie’ye bir atıf olsa gerek.

Bütün bunları kağıt üzerinde okumak, grup hakkında bir fikir vermiş olabilir. Ancak vokalist Samuel T. Herring’in sesinin etkileyiciliğini yazıyla anlatmaya olanak yok.

Ayrılık acısının verdiği öfkeyi sesine kusursuz yansıtabilen ender vokallerden birisi Herring. Benim gibi çarpıcı vokallerin peşine düşenlerdenseniz, grubun “An Apology” adlı şarkısını dinleyince bana hak vereceksiniz.


/AN APOLOGY/ from 521studies on Vimeo.


-

10 Şubat 2008 Pazar

!F 2008’de Müzik-Sinema Buluşması




© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/ 9 Şubat 1008

14 Şubat, bütün dünyada Sevgililer Günü olarak kutlanıyor olabilir ama bu yıl İstanbullular için ayrı bir önemi daha var. Çünkü tam on gün boyunca sürecek olan !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali de aynı gün başlıyor. Bu yıl ilk kez 28 Şubat-2 Mart tarihleri arasında Ankaralı sinemaseverlerle de buluşacak olan festivalin programı, birbirinden ilginç ve heyecan verici filmlerle dolu. Fakat benim bu yazıda üzerinde durmak istediklerim, festivalin “Life In Sound” (Sesli Yaşam) adlı bölümünde gösterilecek olan müzik belgeselleri.

PETER HOOK, “JOY DIVISION” BELGESELİ İÇİN İSTANBUL’DA!

Festivalde müzikle sinemayı buluşturan belgesellerden ilki, efsanevi post-punk grubu Joy Division’ı anlatıyor. Yapımın yönetmeni Grant Gee, müzikle ilgilenenlere yabancı bir isim değil. İngiliz yönetmen, daha önce Radiohead grubunun 1997 yılı turnesini izleyip “Meeting People Is Easy” adlı bir belgesel yaptı. Ayrıca, Gorillaz, Blur, Badly Drawn Boy, Spooky, Coldplay ve Suede’in de aralarında bulunduğu birçok grubun videolarını da çekti. Gee’nin “Joy Division” adlı belgeseli, son yıllarda grup üzerine yapılan üçüncü büyük yapım. İlk olarak 2002’de Michael Winterbottom imzalı “24 Hour Party People”i izledik.

Geçtiğimiz yıl ise, Anton Corbijn’in “Control” adlı filmi, Cannes Film Festivali’nin açılışında gösterildi. Fakat Gee’nin belgeselinin, bazı açılardan her iki yapımdan da farklı olduğunu belirtmek gerek. “24 Hour Party People”, yalnızca Joy Division’a değil, 1970’lerin ortalarında Manchester’daki müzik ortamına ve o dönemdeki post-punk grupların ortaya çıkışına odaklanmış.

“Control” ise, Joy Division’ın solisti Ian Curtis’in eşinin anılarından yola çıkarak daha çok Ian Curtis’in özel yaşamını aktarmıştı. Oysa Gee’nin belgeseli, Joy Division’ın karanlık müziğinin arkasındaki etkenlere, örneğin Beat kuşağının önde gelen temsilcilerinden Amerikalı romancı William S. Burroughs’un Ian Curtis üzerindeki etkisine, fabrikalarla kuşatılmış sanayi kenti Manchester’ın grubun müziğine yansımasına değiniyor. Ayrıca yapım, grupla plak anlaşması yapan Factory Records’ın ve ünlü kulüp Haçienda’nın kurucusu Tony Wilson, Ian Curtis’in Belçikalı sevgilisi Annik Honore ve prodüktör Martin Hannett ile yapılan röportajların yanı sıra, temelde Joy Division’ın yaşayan üyeleriyle yapılan söyleşilere odaklanması nedeniyle de, diğer filmlerden farklı bir bakış açısı sunuyor.

!f 2008’in bu yılki sürprizlerinden birisi de, Joy Division’ın basçısı Peter Hook’u festivalin açılış partisi için İstanbul’a getirmesi. Hook, Joy Division belgeselinin gösteriminde yalnızca özel bir söyleşiye katılmakla kalmayacak, aynı zamanda 16 Şubat gecesi Beyoğlu’ndaki The Hall’da DJ’lik de yapacak. 131 yıllık tarihi bir kilisenin içine konumlandırılmış The Hall’da “Love Will Tear Us Apart”ı dinlemenin zevkine az kaldı!

SCOTT WALKER: 30 YÜZYILLIK ADAM

Festivalin merakla beklenen ikinci müzik belgeseli “Scott Walker: 30 Century Man”. Scott Walker, doğduğu ülke Amerika’da bile yalnızca müzikle haşır neşir olanların tanıdığı bir müzisyen ama, aslında o, müzik tarihinin en yaratıcı isimlerinden birisi…

David Bowie’nin idolü, Jarvis Cocker’ın yeteneğine gıpta ettiği tek kişi, Radiohead, Blur gibi grupların büyük ilham aldıklarını söyledikleri olağanüstü yetenek, yaptıkları müziğin Amerika’da pek de takdir edilmediğini görerek İngiltere’ye yerleşip popüler olan 60’ların grubu The Walker Brothers’ın karizmatik solisti, Brel şarkılarının muhteşem yorumcusu…

Uzun yıllardır gözlerden uzak kalarak ama derin etkiler bırakarak müzikal çalışmalarını aralıksız sürdüren Scott Walker’a olan hayranlığım, 80’li yıllarda dinlediğim The Walker Brothers şarkısı “No Regrets” ile başladı. Duyduğum o eşsiz bariton sesin sahibini yıllar içinde izleyip müziğe yaklaşımına tanık oldukça da, hayranlığım giderek arttı. Scott Walker, dinlenmesi zor, avangard müzik yaptığı gerekçesiyle her zaman eleştirilere hedef oldu. Belgeselin yönetmeni Stephen Kijak, müzk dergisi Harp’a verdiği röportajda güzel bir yanıt veriyor bu tür yorumlara: “Dünyadaki herkesin Scott Walker’ı sevmesi gerekmiyor. Ama en azından açık fikirli olun: Bu film, bir sanatçıyı ve onun serüveninin keşfini anlatıyor.” Üstelik bu öyle bir sanatçı ki; kariyeri, “bunu ancak Scott Walker yapabilir” dedirten şarkılarla dolu…

12 BÖLÜMLE PHILIP GLASS’IN PORTRESİ

!f 2008’in “Sesli Yaşam” bölümünün ağır toplarından birisi de, minimalist klasik müziğin en önemli bestecilerinden Philip Glass. Yönetmenliğini Scott Hicks’in üstlendiği yapım, günümüzün en tanımış ve en tartışmalı müzisyenlerinden Glass’ın bilinmeyen yönlerine 12 bölümde ışık tutuyor. Belgeselde ünlü bestecinin aile üyelerinin yanı sıra, Martin Scorsese, Errol Morris, Chuck Close ve Christopher Hampton gibi çalışma arkadaşlarıyla yapılan röportajlara da yer veriliyor.

SİGUR ROS’U DAHA YAKINDAN TANIMAK İÇİN

Birkaç yıl öncesine kadar İzlanda deyince, müzikseverlerin aklına yalnızca Björk gelirdi. Ama artık hayatımızda post-rock grubu Sigur Ros da var. Dört İzlandalı genç, şarkılarını, anlamı olmayan, kendilerine özgü bir dilde söylüyor, keman yayıyla gitar çalıyor, atmosferik ve minimalist müzikleriyle dinleyenleri muhteşem bir hayal alemine sürüklüyor. Dünyanın en anlaşılmayan ve en utangaç grubunu biraz daha yakından tanımak istiyorsanız, grubun 2006 İzlanda yaz turnesinin arka planını aktaran “Heima” (Homeland: Evde) adlı bu filmi kaçırmayın.

20 Mayıs 2007 Pazar

Mr. Hook’a Takılın!


© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/19 Mayıs 2007



Bu yazıyı Joy Division ya da New Order hayranları için yazmıyorum. Onlar zaten 25 Mayıs akşamı İstanbul’da nerede olacaklarını biliyorlar. Çünkü o gece Babylon’un DJ’i Peter Hook! Kimdir Peter Hook? Post-punk döneminin efsanevi gruplarından Joy Division’ın kurucularından birisi ve basçısı. 80’lerin alternatif dans müziğini yönlendiren New Order’ın kurucusu ve basçısı. Ritmik ve melodik çalışıyla son 20 yılın en ilham verici basçılarından biri. Soyadı, “kanca, çengel” anlamına geldiği için, Hook olarak anılan müzisyen. Ve bütün bunların yanı sıra, bana göre bugüne kadar kaydedilmiş en güzel şarkı olan “Love Will Tear Us Apart”taki katkısı nedeniyle de özel bir değere sahip.

İstanbul’da Bir Peter Hook Gecesi

Peter Hook, 2002 yılından bu yana New Order’la olan çalışmalarının ve diğer projelerinin yanı sıra, DJ’lik de yapmaya başladı. Aslında garip bir rastlantı mı bilinmez ama Manchester doğumlu basçıların çoğunun (Primal Scream’den Mani ve The Smiths’den Andy Rourke gibi) ilerleyen yaşlarında DJ’liğe soyunmaları kimilerince tuhaf karşılanıyor. 46 yaş, DJ’liğe başlamak için biraz geç görülebilir, ama bana kalırsa bu, Peter Hook’un içindeki müzik tutkusunun da çarpıcı bir göstergesi.

Hook, bugün 51 yaşında ve dünyanın birçok yerine gidip DJ olarak performans gösteriyor. Üstelik İnternet üzerindeki Myspace’deki sitesinde, önümüzdeki günlerde gerçekleştireceği performanslardan birisinin biletlerinin tamamen satıldığını sevinçle yazacak kadar da alçakgönüllü. Ben onun bu tavrına bizzat şahit oldum. Peter Hook, geçen yıl Karaköy’deki Liman Lokantası’nda yine DJ’lik yapmıştı. Joy Division’a olan özel ilgim nedeniyle, o geceyi büyük bir sabırsızlıkla beklemiştim. Fakat benim heyecanımın nedeni, bir insana ya da sanatçıya olan hayranlıktan değil, özellikle bir şarkıya olan bağlılıktan kaynaklanıyordu. “Love Will Tear Us Apart”ı Peter Hook çalarken dinleyecektim!

Etkinlik başlamadan önce, Liman Lokantası’nın balkonunda durmuş o güzelim manzarayı izlerken bir de baktım ki, Peter Hook da yan balkonda! Yanına gidenlerle konuşuyor, albümleri imzalıyor. Sonunda DJ platformundaki yerini aldığında, beni şaşırtan bir şekilde mekan ancak yarı yarıya dolmuştu. Bunda belki de Liman Lokantası’nın büyüklüğü etkili olmuştu ama ben halimden çok hoşnuttum Peter Hook, o gece punk, rock, house ve dans müzikten birçok parçayla birlikte Joy Division’ın ve New Order’ın şarkılarını da çaldı. Aslında tam olarak arabada ne dinlemekten hoşlanıyorsa onu çalıyor gibiydi. Yüksek tempolu ve hızlı şarkılar...

Gece ilerledikçe kalabalık azalsa da, o çalmaya devam etti. Israrlar üzerine “Love Will Tear Us Apart”ı tekrar çaldı. Herkes hem dans ediyor, hem de hep bir ağızdan şarkıya eşlik ediyordu. Peter Hook, yaptığı işten öylesine zevk alıyordu ki, fotoğrafı çekilirken durup poz veriyor, insanlarla şakalaşıyor ve dans edenlere eşlik ediyordu. Daha önce hiç tanık olmadığım kadar interaktif bir DJ performansıydı. Bir röportajında okumuştum, DJ kabininin dünya üzerinde en yalnız hissedilecek yerlerden biri olduğunu; çünkü yanlış yapmanız durumunda yanınızda sığınabileceğiniz hiçbir insan olmadığını, gitarınızın ardına saklanamayacağınızı ve bütün dikkatlerin sizin üzerinizde toplanacağını söylüyordu. Fakat kanımca Peter Hook, İstanbul’daki o gece kendisini hiç yalnız hissetmedi.

Saatler ilerledikçe etraftaki insan sayısı iyice azaldı; 10 kişi kadar kalmıştık ama o hala çalıyordu. Gerçek olamayacak kadar garip bir durumdu. Adeta Liman Lokantası’nda 10 kişilik özel bir parti veriyorduk ve DJ’imiz dünyaca ünlü efsanevi bir müzisyendi. O gece insanlar dans etmekten, Peter Hook çalmaktan yorulmadı. Sabaha karşı salondan ayrılırken yine albümleri imzalayıp espriler yaptı.

25 Mayıs Cuma gecesi Babylon’da yine çok eğlenceli bir gece yaşanacağından hiç kuşkum yok. Bu defa mekanın sıcak atmosferinin katkısıyla, daha da dinamik bir hava olacağını düşünüyorum. Sözün kısası; eğer Joy Division ve New Order şarkılarını seviyorsanız, ne yapın edin ve bu geceyi kaçırmayın. Bu gruplara pek aşina değilseniz de, sıra dışı bir gece yaşamak istiyorsanız, Mr. Hook’a takılın.

Translate