25 Mart 2017 Cumartesi

MÜZİK DÜNYASINDAN ALTERNATİF KEŞİFLER


By on 19:42:00

25.3.2017


ANTIPOLE 


Kuzeyden estirdiği güçlü coldwave/darkwave rüzgârıyla bir süredir ilgi alanımda Antipole. Norveç’in Trondheim adlı kentinde yaşayan Karl ve Christel, minimal gitar odaklı karanlık müzikleriyle, 80’lerin post-punk günlerine götürüyor dinleyicileri. The Cure, Joy Division, Motoroma ve Mode Moderne’den esin alan şarkıları, kırılganlık ve direnç, ışık ve karanlık, hayatın güzellikleri ile zor anları arasındaki karşıt kutuplarda gidip geliyor.

İkisinin de günlük farklı işleri olduğundan müziği sanat adına yaptıklarını, bir gelir elde etmeyi ummadıklarını belirtiyorlar. Kayıtların tümünü evde yapıyorlar; bu nedenle Antipole müziğinin lo-fi bir karakteri var. 

Bir Sad Lovers and Giants şarkısı dinlediğinizde, içinizde belli bir yere, tarihe, yaşadığınız dönem dışında hiç bulunmadığınız bir tarihe dair hüzünlü bir yakınlık duygusu beliriyorsa, Antipole 2017’de takibe alacağınız yeni grup olabilir. 



MARIO BATKOVIC

Geçen yıl Le Guess Who? Festivali’nde en beğendiğim canlı performanslardan birisi, akordeon virtüözü Mario Batkovic’e aitti. Görkemli bir kilisenin sahnesine enstrümanıyla tek başına çıkıp bir sandalyeye oturmuş ve çaldığı müzikle muhteşem bir bütünleşme yaratan ışıkların altında çok etkileyici bir konser vermişti. Yaşamını İsviçre’de sürdüren Bosna doğumlu müzisyen, akordeon çalmasının, kökeni gibi kendiliğinden gelişen doğal bir durum olduğunu, bunun kendisi için saf bir çakışma anlamına geldiğini belirtiyor. 
İniş ve çıkışlarıyla içinde fırtınaları barındıran müziği, insan doğasının tüm çalkantılarını yansıtıyor. Karanlık derinliklerden aydınlık yüzeye çıkarken, enerjisiyle ve ses aralığının genişliğiyle adeta hipnotize ediyor dinleyeni. Colin Stetson’ın saksofon ile yaptığını, Mario Batkovic’in akordeon ile yaptığını söylemek yanlış olmaz. 
Geoff Barrow, tabii bu yeteneği dinler dinlemez sahibi olduğu Invada Records bünyesine katmış. Mart ayında yayınlanacak albümü, yılın en heyecan verici kayıtları arasında. 


KAM ATA

2016’da en beğendiğim yerli kayıt, Kam Ata’nın Müzik Hayvanı ve A.K. Müzik etiketiyle yayınlanan “Tengri Teg” adlı albümüydü. Daha ilk duyuşta çarpıp içine çeken bir müzikti dinlediğim. Özellikle güçlü yaylıların sarsıcı davul ile etkileşimi son derece ilgi çekiciydi. Bugün aylar sonra tekrar dinlediğimde etkisinden hiçbir şey kaybetmediğini, aksine her defasında aynı yoğunluğu hissettirdiğini görüyorum. Kam Ata, daha önce farklı projelerde müzik yapan Tolga Ayıklar, Yaren Eren Budak, Murat Yakupoğlu ve Müge Çığ’dan oluşuyor. Grubun bu ilk albümünde Altay kültüründe ilk ozanlar, şifacılar ve halk önderleri olan kamlardan esin almışlar. Derin bir kültürü yaratıcı bir çalışma ile ele alıp, çok özenli bir kayıt ile müziğe yansıtmışlar. 

Kayıtlar sırasında viyola, çello, davul, perküsyon, elektronikler ve synthsizer gibi tahmin edilebilecek enstrümanların yanı sıra, dombra, iki telli bir Moğol sazı olan morin huur, demir kopuz, bir tür Çin zitheri olan guzheni gibi sıradışı enstrümanları da kullanmışlar. Albümdeki geleneksel Orta Asya enstrümanlarının ritüelistik tınılarının kaynağı bu.


Tolga Ayıklar’ın Altay müziğinin bir parçası olan gırtlak vokali “hömey” tekniği ile seslendirdiği şarkılar, dinlerken adeta insanın ruhunu yüceltiyor. Miks ve masteringi Metin Kahyaoğlu’nun üstlendiği albüm, kayıt açısından da mükemmel bir iş. Takibe alıp canlı dinlemekte fayda var.


SPOIWO



2009’da Gdansk, Polonya’da kurulan SPOIWO, son yıllarda dinlediğim en başarılı enstrümantal rock grupları arasında yer alıyor. Gdansk’ta felsefe ve psikoloji eğitimi gören beş üyeli grubun, klasik rock ekipmanı gitar, bas ve davul üçlüsüne ek olarak, iki synthesizer kullanarak kurguladığı karanlık atmosfer öylesine yoğun ki, size açtığı kapıdan girdiğinizde artık çıkışınız pek olanaklı değil. Çünkü yarattıkları müziğin yorumu büyük oranda dinleyenin algısına kalıyor ve onların bıraktığı yerden bu yoruma devam dinleyici, duygusal açıdan evrilerek tek başına dolaşıyor o atmosferde. 2015’te yayınladıkları ilk albümleri “Salute Solitude”, gerçekten de dinleyicinin yalnızlığı selamladığı bir duruş gibi. Bu yalnızlığı onaylıyor dinleyici; çünkü o müziği saf bir şekilde deneyimlemenin tek yolu bu. 

Enstrümantal rock’ın yıllar içinde klişeleşen soundu, artık heyecan verici olmaktan uzaklaşıyor ama SPOIWO gibi yaptıkları müziğe sahip oldukları her şeyi katan gruplar da var. Ambient ile enstrümantal rock arasındaki farkı belirsiz gördüklerini, kendilerini sınırlamadıklarını ve soundu geliştirmek için sürekli yeni enstrüman arayışı içinde olduklarını söylüyorlar. Gelecek albümlerini şimdiden merak ediyorum. O zamana kadar sessizliği selamlamaya devam!

 


T V S N 


Son yıllarda ülkemizde deneysel müziğin hip hop evreninde birçok güzel kayıt ortaya çıkıyor. Bunlardan en yenisi, İstanbul çıkışlı prodüktör Ozan Yalçın’ın T V S N adıyla yayınladığı “Wrong Way” albümü oldu. Hip hop beat’lerini lo-fi triphop ve chillout melodileriyle özgün bir dokunuşla buluştururan albüm dokuz şarkıdan oluşuyor. Amostra, “The Necklace” adlı şarkıda eşlik ederken,  albümde tu t k u’nun da yer aldığı “Gelecek Kış” adlı ortak bir çalışma ve remiks var. 


Açılış şarkısı “Wrong Way”den başlayarak kapanışı yapan “Wrong Way Outro”ya kadar dozunda bir melankoliyi yansıtan melodiler, vokal sample’ları ile son derece doğal akan bir altapıda bir araya getirilmiş. Soundtrack olacak kadar sinemasal bir yanı var müziğin. En uzunu 2.28 dakika olan parçaların yarattığı his, çoğunlukla bir filmin içindeymişsiniz gibi bir his veriyor ve bu hisse doyamadığınız için albümün tümünü baştan dinliyorsunuz. Ozan Çakır’ın ilk albümü, takdir edilecek bir çıkış.




(Bu yazı, ilk olarak Red Bull Music'te yayınlandı. http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331846472514/zulal-kalkandelen-yeni-muzik-onerileri)

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate