10 Ağustos 2016 Çarşamba

YARI YIL RAPORU: 2016’NIN İLK YARISINDA EN İYİ 20 DENEYSEL ALBÜM


By on 12:27:00

10.8.2016

Yılın ilk altı ayında geriye dönüp albüm dünyasında ne olup bittiğine bakmak, bir tür gelenek oldu. Bence iyi de oldu; çünkü her zaman altını çizdiğim gibi, bu tür listeler benim için iyi kayıtları öne çıkarma yollarından birisi. Sonuçta birbirinden farklı listelerde çok sık karşımıza çıkanlar olduğu gibi, onca albüm arasında dikkatimizden kaçanlar da oluyor. Radyo programım için yeni çıkan albümleri yakından takip ediyorum ve her ay mutlaka bir aylık değerlendirme programı hazırlıyorum ama benim dahi gözden kaçırdıklarım olabiliyor.

Yüzlerce albüm arasından ilk 20 favorimi paylaştığım bu liste, deneysel/avangart/alternatif albümlere odaklı bir listedir. Bu yaklaşımlara yakın olduğum için, doğal olarak onlar öne çıktı. Umarım bu yazı, müzikte yeni keşifler yapmak isteyen ilgililer için iyi bir öneri oluşturur.

20- SØLYST- THE STEAM AGE (Bureau B)

Kreidler’in davulcusu Thomas Klein, solo projesi Sølyst adıyla yayınladığı “The Steam Age” adlı yeni albümünde, temel ses kaynağı olarak terk edilmiş bir piyanoyu kullanmış. Piyanonun tahta kısımlarına dokunup vurarak, yaylılarını gerip çekerek yarattığı sesleri sampler’da işlemiş ve daha sonra onları teneke kutular, tahta plakalar ekleyerek kendi kendine geliştirdiği davul setiyle buluşturmuş. Kanımca hipnotik ritmik elementlerle atmosferik seslerin birlikteliği, albümü daha dikkat çekici kılıyor. “Tribal Kraut Dub” diye nitelenen bu müzik, akustik davul ile elektronik seslerin dinamik bir etkileşimi.


 

19- MAMIFFER - THE WORLD UNSEEN (Sige)

Aaron Turner ve Faith Coloccia çiftinden oluşan ikili Mamiffer, üzerinde oynanıp sesi bozulan gitar drone’ları ile piyano ve dingin bir vokali kaynaştırıp son derece sürükleyici ses manzaraları yaratmakta usta. Besteci/kemancı Eyvind Kang’in elinden çıkan viyola ve yaylı düzenlemeleri, gitar efektleri, loop’lar ve ses kolajlarıyla koro müziği etkisini de hissettiren kavrayıcı bir sound var albümde. Görülmemiş bir dünyaya açılan kapıyı usulca aralıyor albüm.


 

18- ANOHNI - HOPELESSNESS (Secretly Canadian)

Daha önce Antony and the Johnsons ve Hercules and the Love Affair adlı gruplar ile tanıdığımız Antony Hegarty, Anohni adını alarak bu yıl yeni bir solo çalışma yayınladı. Albümde 11 Eylül sonrası Amerika’nın ve dünyanın içine düştüğü şiddet dolu vahşi ortamı, drone savaşlarını, Obama’nın başkan seçildiğinde verdiği ilk söz olmasına karşın bugüne kadar bir türlü kapatılmayan Guantanamo hapishanesindeki işkenceleri, Edward Snowden’ın başına gelenleri, küresel ısınmaya karşı duyarsızlığı, dolayısıyla umutsuzluğu son derece çarpıcı biçimde ele almış. Üstelik bunu hüzünlü bir yaklaşımla değil, elektronik dans soundunu işin içine katarak yapmış. Oneohtrix Point Never ve Hudson Mohawke ile işbirliği yaptığı albüm, belki bu yoğun elektronik atmosfer dolayısıyla bazı dinleyicilere uzak gelmiş olabilir ancak kanımca müzik sahnesinde yılın en cesur duruşlarından birisi.


 

17- BRIAN ENO - THE SHIP (Warp)

Ambient türünün öncüsü, tüm zamanların en yetenekli prodüktörlerinden Brian Eno, “The Ship” adlı yeni albümünde 1. Dünya Savaşı ve Titanik’in batışıyla simgelenen çöküş döneminin etkisinde yine ambient müziği şiirleştirmiş. The Velvet Underground cover’ı “I’m Set Free”, Eno’nun elinde masalsı bir sound kazanmış. Uzun zaman sonra Eno’nun kendi vokalini kullanmış olması da güzel bir sürpriz oldu bizlere. Bir gemiye atlayıp açık denizlerde sürüklenme isteği uyandıran, tam bir Enoesque kayıt. Ancak yanılmayın; “The Ship” batan bir geminin hüznünü vaat ediyor. Ama buna karşın dinleyiciyi o umutsuz dünyadaki duygusal çalkantıların içine çekebilme yeteneğine sahip az sayıdaki müzisyen büyücüden birisi Eno. Albümde kontrol yanılsamasından söz etmesi de kurnaz bir tesadüf mü bilinmez.


 

16- FATIMA AL-QADIRI - BRUTE (Hyperdub)

New York’ta yaşayan Kuveyt asıllı müzisyen ve görsel sanatçı Fatima Al-Qadiri, “Brute” adlı albümünde elektronik müziği bir belgesel kayıt aracı gibi kullanıyor. Amerika’da  Ferguson’da yaşanan isyanda kaydedilen diyaloglar ve sokaktaki silah sesleri, Occupy Wall Street hareketi sırasında polisin uyguladığı aşırı gücü aktaran kayıtlarla distopik ve klostrofobik bir atmosfer çiziyor albüm. Adeta bir ipucu bulmak için kulaklarınızı iyice kabartarak dinlemek istiyor, dans etmek yerine dark ambient tınıları arasında olan biteni anlamak istiyorsunuz. Belki “Albümde kullanılan sample’ları çıkarsak geriye ne kalacak?” diye eleştiri getiren olabilir ama “Brute” bence müziğin tarihe tanıklık etmesi açısından önemli bir kayıt. Kapaktaki polis üniforması giymiş Teletubby ise, giderek yitirilen direnişin sembolü gibi.


 

15- MALA - MIRRORS (Bronswood Recordings)

Dubstep sahnesinin en saygın prodüktörlerinden Mala, yeni solo albümü “Mirrors”ı Peru müziğinin kökenlerine inip, yerel perküsyonistlerle birlikte ormanın, dağların, doğanın içindeki yerel müzikle tanışmış ve doğal sesleri elektronik seslerle buluşturarak kaydetmiş. Gerçek adı Mark Lawrence olan Jamaika kökenli prodüktör, aynı zamanda Londra merkezli dubstep ikilisi Digital Mystikz’in kurucularından birisi. Peru’nun Sikuri adı verilen geleneksel müzik türünü icra eden Puno adlı bir gençlik grubu ile işbirliği yaptığı ilginç seslerle dolu bu albüm, dinledikçe yeni cevherler bulmaya olanak veriyor.


 

14- RAIME - TOOTH (Blackest Ever Black)

Tom Halstead ve Joe Andrews’tan oluşan Londralı ikili Raime’in ikinci  albümü “Tooth”, dub-tekno, garage/grime, post-hardcore rock türlerinin hepsinden izler taşıyor. 2012 tarihli albümlerinde varolan minimalist melankoliyi, bu kez ısrarlı sample tekrarları, akustik ve elektronik unsurları bir araya getirdikleri drone ve noise yapıları ile daha da ileriye taşıyarak agresif bir karanlığa dönüştürmüşler. Tümünü tek bir parça gibi dinleyebileceğimiz müthiş bütünlüklü bir albüm var elimizde.


 

13- VATICAN SHADOW - MEDIA IN THE SERVICE OF TERROR (Hospital)

Geçen yıl Prurient mahlası ile yayınladığı “Frozen Niagara Falls” ile ruhumuzu dev drone dalgalarıyla savuran Dominic Fernow, bu kez Vatican Shadow adıyla yayınladığı klostrofobik albümle endüstriyel teknoya dönüş yaptı. “Media In the Service of Terror” adını verdiği albümde şarkı isimleri de günümüzdeki politik ikiyüzlülüğün belgesi. Hiç şarkı sözü olmadığı halde yıkıcı tekno soundu, sarsıcı ritimler ve insanların yüzüne gerçekleri tokat gibi vuran şarkı isimleri ile mesajını bu kadar iyi verebilen başka bir prodüktör yok sanıyorum. Tekrarlanan ritim dokuları, baskın synth ve vurucu bas soundu ile hem kulaklarımızı hem de bedenimizi esir alabilecek bir albümü dans pistine hızla bıraktı Vatican Shadow.


 

12- ORSON HENTSCHEL - FEED THE TAPE (Denovali)

Müzik geçmişi klasik müzik eğitimi ile başlasa da günümüzde elektronik, deneysel ve film müziğine odaklanan bir besteci/prodüktör Orson Hentschel. Denovali Records tarafından yayınlanan ilk albümü “Feed the Tape” ise, ilginç bir şekilde önemli oranda klasik minimal müziğin etkisi altında. Kendisini çağdaş müzik bestecisi olmaktan daha çok bir multimedia sanatçısı olarak tanımlayan Orson Hentschel’e davulda Lukas Baumgart’ın eşlik ettiği canlı performanslarında da tanık olduğumuz gibi, görsel etkenlere odaklanan enerjik bir sound var albümde. “Feed the Tape”, deneysel elektronik seslere meraklı olanların kaçırmaması gereken bir kayıt.


 

11- KLARA LEWIS - TOO (Editions Mego)

Editions Mego’dan çıkan ikinci uzunçalarında alan kayıtları ve sentezlenmiş drone’ları, arka planda dönen ritimler ve tekinsiz seslerle kaynaştırarak, deneysel ambient ve ambient tekno’nun ücra köşelerine giriyor. Önceki kaydı “Ett”e göre loop’a alınan seslerin azaldığı, dokunun daha yoğunlaştığı, kimi zaman dinleyicinin aklını karıştıran ama sonuçta ilgiyi azaltmadan kendisini dinlettirmeyi beceren bir albüm yapmış Lewis. Distorsiyonlar, farklı ritimler ve farklı bir dünyadan geliyormuş izlenimini veren tuhaf ses manipülasyonlarıyla aslında kendisine özel bir alemin resmini çizerken, yarattığı soyut sesleri anlamlandırmayı tümüyle dinleyicisine bırakıyor. Kafa yormaya değecek bir ses paleti.


 

10- SHXCXCHCXSH - SsSsSsSsSsSsSsSsSsSsSsSsSsSsSs (Avian)

20014’te ikinci albümleri “Linear S Decoded” ile de yılın en iyi albümleri listemde yer alan İsveçli deneysel ikili, bu kez grup isimleri gibi adı okunamayan bir albümle karşımızda. Daha önceki iki albümde olduğu gibi, ambient’tan tekno’ya içine girdiği atmosferin sürekli değiştiği, derin ses dokularıyla örülmüş bir kayıt. Alt katmanda tonal bir süreklilik olsa da üst katmanlarda tuhaf tıkırtılar ve sentetik sesler sürekli değişim halinde. Endüstriyel soundun arasında yakalanan kıvrak melodiler önceki kayıtlara göre daha az denilebilir. Ancak ödün vermedikleri sıradışı estetik yaklaşımla dokunan, derin ve çok etkileyici bir atmosfer var bu albümde de.


 

9- CLARK - THE LAST PANTHERS (Warp) 

Elektronik müzik prodüktörü Clark’ın geçen yıl altı bölümlük korku dizisi “The Last Panthers”a yaptığı müziklerden esinlenen yeni albümü, büyüleyici bir karanlık gizemi heyecanla ilmek ilmek örmüş adeta. Soundtrack olmasına karşın, sadece bir arka plan müziği gibi düşünülmeden, filmden ayrı olarak da güçlü bir duruşu olan bir albüm yapmış Clark. Duyguları ses dokularının içine yetkinlikle enjekte etmiş ve bunu yaparken de piyano, yaylılar, canlı davul, gitar gibi akustik enstrümanları modüler synth ve diğer elektronik aletlerle bir arada kullanıp çok zengin bir sound yaratmış.


 

8- MOGWAI - ATOMIC (Rock Action)

Mogwai’nin Mark Cousin’in “Atomic: Living In Dread and Promise” adlı atom enerjisi belgeseline yaptığı müziklerden oluşan “Atomic” için grubun bugüne kadarki en güçlü albümü diyenler var; açıkçası benim de bu yoruma itirazım olmaz. “Rave Tapes”den sonra kaldıkları yerden daha ileriye gidip, yoğunlaşan synthesizer kullanımı ile daha sert ve duygusal anlamda sarsıcı bir kayıtla yeniden merhaba dedi grup. Dinledikçe derinliğine inilen, yer yer huzursuzluk hissi vererek merakı ve belgeselin dramatik niteliğini artıran, şapka çıkarılacak bir albüm “Atomic”.


 

7- TIM HECKER - LOVE STREAMS (4AD)

Elektronik müziğin yetkin prodüktörlerinden Tim Hecker’ı, bugüne kadar gitar, piyano ve org ile kaydettiği sesleri dijital ortamda işleyip adeta bir heykel yaratır gibi şekillendirdiği albümleriyle tanıdık. Ancak bu kez önce vokalleri kaydetmiş, eski dönem koro müziği kayıtlarını bir yazılım ile dijital ortama aktarıp sonrasında İzlandalı besteci Jóhann Jóhannsson ile yeni çağdaş koral müzik yazmış. “Virgins” adlı albümünde birlikte çalıştığı Kara-Lis Coverdale, Grímur Helgason ve Icelandic Choir Ensemble bu albümde de var. Ayrıca Ben Frost’un da eli değmiş albüme. Gerçek ile hayali, analog ile dijital arasındaki sınırları belirsizleştiren, synth ve vokal düzenlemeleriyle heyecan verici bir albüm.


 

6- COLIN STETSON - SORROW (52Hz)

Avangart/deneysel müziğin yetenekli ismi Colin Stetson, “Sorrow” adını verdiği albümünde, klasik müziğin en güzel senfonilerinden birini, Henryk Górecki’nin 1976’da bestelediği 3. Senfoni’yi olağanüstü bir yorumla yeniden yarattı. Stetson’ın saksofonun yanı sıra, kontrbas ve klarnet de çaldığı albümde, muhteşem soprano bir sese sahip kızkardeşi Megan Stetson’ın vokali takdiri hak ediyor. Sarah Neufeld, Shahzad Ismaily, Greg Fox ile Gyða Valtýsdóttir’in de aralarında olduğu usta bir ekibin katkılarıyla böylesine radikal bir yeniden yorumun altından müthiş bir başarıyla çıktı Stetson. Şaşırtıcı enstrümantasyon ve düzenlemeleriyle kişisel müzik kariyeri için olduğu kadar müzik tarihi için de önemli bir kayıt.


 

5- BLIXA BARGELD & THEO TEARDO - NERISSIMO (Spècula)

Blixa Bargeld ile Teho Teardo, 2013’te ilk ortak albümleri “Still Smiling” ile En iyi Albümler listemin 7 numarasıydı. Bu ikinci işbirlikleri ile yarı yıl değerlendirmemde 5 numaraya yerleştiler. Teho Teardo’nun atmosferik yaylı düzenlemeleriyle Blixa Bargeld’in kara mizah gücünü kanıtlayan şarkı sözü macerası bir araya gelince, belirgin bir çekicilik kazanıyor müzik. Bu kez Tehardo’nun bariton gitarının yanı sıra üflemeli çalgıların da katkıda bulunduğu melodiler, Bargeld’in İtalyanca, Almanca ve İngilizce sözleri yorumladığı alçalıp yükselen sesi ile işlenmiş. Şarkı sözleri ve müzik ne kadar karanlık olursa olsun o karanlığın içinde farklı tonlar bulunabildiğini hissettiriyor “Nerissimo”.


 

4- SWANS - THE GLOWING MAN (Young God)

Rock müziğin var olan tüm formlarını yıkan deneysel grup Swans, var olan grup üyeleriyle kaydettiği son albüm olduğunu duyurduğu “The Glowing Man”i bu ay yayınladı. 13 yıllık ayrılığın ardından 2010’da “My Father Will Guide Me up a Rope to the Sky”ı yayınlayan grup, 2012’de “The Seer” ve 2014’te “To Be Kind” ile seviyeyi çok üstlere çıkardı. “The Glowing Man” ise “To Be Kind”dan daha yıkıcı ve daha karanlık. İnsan ruhundaki duygusal fırtınaları anlatma yetisi çok yüksek bir gruptan muhteşem bir final oldu “The Glowing Man”; o kadar ki yarattığı siyah parlaklık gözünüzü alıyor.


 

3- JOCHEN ARBEIT, GÜNTER SCHICKERT & SCHNEIDER TM - ASS (Bureau B)

Üç kuşaktan üç deneysel gitaristi buluşturan “ASS” adlı albüm, 1980’lerin post-punk döneminden Jochen Arbeit, 1970’lerin krautrock sahnesinden Günter Schickert ve 90’ların sonu ile/2000’li yılların elektronika döneminden Schneider TM ile tanıdığımız Dirk Dresselhaus’un eseri. Bu üç yetenek bir araya gelip yeni bir süper grup kurdu ve ilk albümlerini de Alman bağımsız plak şirketi Bureau B’nin etiketiyle yayınladı. Yaptıkları müzik her birinin kendi odaklandığı türü aşarak krautrock, saykedelik, serbest caz, punk, endüstriyel, tekno, minimal ve elektronik etkilerin hepsinden izler taşıyan çok boyutlu bir karaktere sahip.


 

2- ULVER - ATGCLVLSSCAP (House of Mythology)

Müzisyen ve yazar Julian Cope bir keresindei “Ulver, kültürümüzün kaçınılmaz ölümünü herkesten 20 yıl önce arşivlemeye başladı,” demişti. Norveç deneysel müzik kolektifi Ulver’in black metal, folk ve dark ambient’ı mükemmel biçimde buluşturan kayıtları gerçekten de bu anlamda eşsiz birer belge. Londra’da yeni kurulan House of Mythology etiketiyle yayınlanan 12. albümleri ağırlıklı olarak doğaçlama içeren rock, metal, deneysel, endüstriyel, neo folk, elektronik, ne ararsanız hepsinden izler taşıyan olağanüstü bir karanlık ve saykedelik macera.


 

1- DAVID BOWIE - BLACKSTAR (Sony Music)

2016 müzik tarihine tek bir olayla geçecek olsa, David Bowie’nin “Blackstar’la hem müzik dünyasına hem de üzerinde yaşadığımız dünyaya sarsıcı vedası ile geçer. Bowie’nin avangart bir yaklaşımla serbest caz, rock, folk, drum & bass ve pop’un özgün bir füzyonunu sunduğu albümü yayınladıktan iki gün sonra gelen ölüm haberi, hâlâ bir kabus gibi. Yaşadığımız şokun ardından albümü tekrar tekrar dinlediğimizde, Blackstar’ın simgelerle dolu sofistike girizgahları ve deneysel ruhunun, Bowie’nin yaşama veda ederken dahi öncülüğü bırakmadığının bir kanıtı olduğunu gördük. Donny McCaslin alt-caz dörtlüsü ile kaydettiği Blackstar, rock yıldızını yeryüzünden göğe taşıyan eklektik yapısı ve mükemmel prodüksiyonuyla elbette listenin en başında.



(Bu yazı ilk olarak iki bölüm halinde Red Bull Müzik sitesinde yayınlanmıştır. http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331806118843/en-iyi-deneysel-albumler-2016
http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331807238873/en-iyi-20-deneysel-album-2016)

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate